Yazan: Turgut Koçak 23 Nisan 2022
AKP ve saray iktidarının ülkemize ve geniş emekçi yığınlara yapıp ettiklerini yaza yaza canımız çıktı. Bu iktidarın gönderilmesi gerekir fakat bu iktidarın işi bu denli kötü noktalara getirmesine karşın yine de gönderilmesi konusunda ülkemiz insanında görülmemiş bir umutsuzluk var. Söze şöyle başlayalım isterseniz. İnsanlara mikrofon uzatıldığında uzatılan kişi başlıyor tıkır tıkır konuşmaya. Sonra söz canalıcı noktaya geldiğin herkesi şaşırtan sözler dökülüyor tıkır tıkır konuşanın ağzından. Aman efendim batmışız da, ölmüşüz de, çarşı Pazar ateş pahası olmuş da her şeyi tek tek alır hale gelmişiz de, bu kadar pahalılık mı olurmuş da… Sonra fısss diye sönen sözler oyum Erdoğan’a çünkü pahalılığın sebebi muhalefet.
Siz bu yaklaşımdan ne çıkarırsınız. Her şeyin sorumlusu iktidar olduğu halde bazıları nasıl oluyor da yine Erdoğan diyebiliyor ve sorumluyu da muhalefet olarak nitelendiriyor?
Cahillikten desek tabi o da var da bunca şeyi sayıp döken birisi o kadar da cahil olmasa gerektir hani de niye böyle oluyor işler dersiniz?
Gözü dönmüş saray yanlısı desek, yahu adam perişan ve yokluk yoksulluk içinde, trolse hiç olamaz. Öyleyse nedir insanımızı bu şekilde davranmaya iten şey?
Bizce iktidarı bir yana bırakırsak muhalefetin hâlâ kendisini iyi anlatamadığından başlayıp çözüm için yığınları ikna edememesine bağlayabiliriz. Çünkü olup bitenler karşısında halkta şaşkın. Daha düne kadar Erdoğan’la yürüyenlerin bugün kalkıp da kendilerini kurtaramayacaklarını düşünmeleri hiç de şaşırtıcı değil. Daha da önemlisi bu ülke neoliberal utanmazlığın dişlisi altında ezile ezile bugünlere gelmiş ama yine de neoliberalizmi savunanlar yığınları kurtaracakmış kim inanır? Hani Kılıçdaroğlu birkaç gündür neoliberalizme karşı sözler ediyor ya bence olumlu çünkü öbürlerinden biraz kendisinin farklı olduğunu kalıcı bir şekilde hissettirmesi gerekiyor.
O zamanda altılı masanın dağılması gündeme gelirse tabi bu da Erdoğan ve cumhur ittifakının ekmeğine yağ sürmek olur ki ülke aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık haline getirildiği için kimse derdini doğru dürüst anlatamıyor. Bir tek biz iktidara gelelim, Erdoğan gitsin, güçlendirilmiş parlamento ve hükümet sistemini geri getireceğiz sözleriyle yığınların yüzü size dönmüyor ki…
Ha evet, gelinen nokta şu ise ki bize göre doğru. Kapitalizm halka artık bir şey veremez. Dolayısı ile kapitalizmin farfarasıyla halk başka bir dünya ister hale getirilemez. Getirilemeyeceği için de halk ha Kel Ali, ha Ali kel hesabı bir çıkmazın girdabında kıvranıp duruyor. Bu nedenle de Erdoğan diyenlere hâlâ rastlanabiliyor. Sonra bir şey daha var. Muhalefet sandık diye diye kendisini neredeyse sandığa kilitlemiş. Bu sandık işi böyle olduğu sürece yığınların da pek aklına yatmıyor. Bu yüzden de muhalefet sabır önermek ve hacı bekler gibi seçim gününü beklemenin dışında bir şey söylüyor mu? Onca haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında kimin sandığı bekleyin demeye hakkı olabilir? Niye muhalefet toplumsal tepkiyi örgütlemekten korkuyor? Demokratik tepki olarak konulacak olan tepki yoksa iktidarı harekete geçirir de kıyımlar yaşanılır diye mi korkuluyor. Eğer bundan korkuluyorsa sandık geldiğinde böyle bir iktidar yenilirse iktidarı niye teslim etsin değil mi hiç mi bu olasılık akla gelmiyor?
Elektrik faturalarının bu denli kabarması ve daha pek çok şeyin acaba neyin nesidir? Özelleştirme şampiyonlarının ülkeyi getirdiği nokta değil midir? Yurttaş ödediği ya da ödeyemediği elektrik faturalarını görünce zamdan haberi olmayacak da Kılıçdaroğlu faturasını ödemeyince mi farkındalık yaratıp halk da bu işin farkına varacak? Diyelim ki Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi bu bir sivil itaatsizlik değil peki direniş nasıl oluyor öyleyse?
İktidar girdiği kabın şeklini almakta ustalaşmış. Suriyelilere vatandaşlık verince bakıldı görüldü ki muhalefet bastırıyor hop hemen bir adım atıldı ve iktidar tarafında bayramda memleketine giden göçmenler geri Türkiye’ye dönemeyecek denilip çıkıldı işin içinden. Hem Suriyeli göçmenler patır patır ülkeye doluşurken AKP’nin Dışişleri Bakanı koltuğunda kim oturuyordu? Davutoğlu yaşananların çıkıp da bir özeleştirisini mi yaptı? Sonra halkı bunaltan neoliberal politikalarsa ki öyle de Ali Babacan hangi dümenin başındaydı bugüne kadar hiç soruluyor mu? Ya da Ali Babacan çıkıp da yanlış mı yaptık dedi de biz duymadık.
Sonra laiklik konusu hangi parti laiklik konusunda dobra dobra konuşup laikliğin öneminin farkına vardığını açıklıyor? Şu Ukrayna/Rusya savaşı gündeme gelince yalancıktan tarafsızlığı oynayan iktidarın karşısında olduğunu söyleyen iktidar ne yaptı? Bir numaralı Batıcı ve ABD ve NATO yanlısı gözükmeye özel özem atfetmedi mi? Bence iktidar tamam neyse de muhalefet bu ülkenin halkını çok mu NATO, ABD ve AB yanlısı sayıyor da bu gelişmeler sonrasında en NATO’cu en Avrupacı, en Amerikancı görünme sevdasına düştü.
Ama biz olması gerekeni söyleyelim yine de. Bu ülkede kapitalizme karşı kesinlikle bayrak kaldırılmalıdır. Emperyalist/kapitalist dünyaya karşı kesin tavır takınılmalı, sınıfçı bir siyaset güderek başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen, sömürülen, hak ve özgürlüklerinden edilen geniş halk kitleleri iktidarın ve sağın karşısına çıkarılmalı ve sosyalizm bir seçenek olarak açık açık ve etkili bir şekilde sunulmalıdır ki at izi it izine karışmasın.
Bunu yapacak olanlara gelince tabi ki de komünistlerdir, partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve dost ve kardeş partilerdir diyeceğim de yahu sahi ben kime diyorum ha kime diyorum…