Yazan: Turgut Koçak 21 Ağustos 2020
Günümüzde ilginç şeyler yaşanıyor. Ülkemizde demokrasi yok edilmiş, ekonomik bir bunalım altındayız ve geniş halk yığınları yoksulluk batağına battıkça batıyor. Bu durumda bile dinci, gerici, faşist bir anlayışla iktidar etmek isteyenlere verilen destek içler acısı.
Oy verenleri bir kenara ayırırsak bunlar daha çok bu rejimden beslenenlerle birlikte koyu yandaş ve lümpenler oluyor.
Bu kesimler aynı zamanda da muhalefete karşı diyebiliriz ki yalın kılıç ellerinde kelle uçura uçura dövüşüyor havasındalar.
Öyle ya yukarıda üç sözcükte ifade ettiğimiz bir iktidara karşı kim muhalefet etmeyi göze alabilir ki? Üstelik de işin içinde çöplenme varsa…
Bugün ortam buyken muhalefet edenlerde öyle umut kırıcı şeyler yaşanıyor ki bu da ister istemez giderek güçlenmesi gereken halk desteğini ya duraklatıyor ya da iktidarların çıkarına çeviriyor. Bu yüzden de muhalefet cephesindeki dalgalanmayı iyi okumak ve zamanında tedbirler almak zorunlu hale geliyor. Dahası iktidar iktidar olmanın da gücünü kullanarak her bir yere çomak sokacak kadar eli güçlü olduğu için gelişmelerde etkili olduğu gibi yönlendirici de olabiliyor.
Hoş, faşizan iktidarlar zaten ortada ne demokrasi bırakmışlardır, ne yaslanacak bir hukuk ne de bu benim vazgeçilmez hakkımdır denilebilecek demokratik hak ve özgürlükler. Bu yüzden de karanlık bir ortamda muhalefet olmak demek her türlü belayı peşin peşin kabul etmek anlamına geliyor.
Durum bu olunca da eğer muhalefet edilecekse bu rejime karşı oluşan muhalefet asla demokratik hak ve özgürlüklerinden bir milim bile geri adım atmamalıdır. Bu çizgiden bir kopuş başlarsa ki bu her zaman böyle oluyor. Dinci, gerici ve faşist diktatörlüklerle yönetmek isteyen iktidarların da bir anlamda işi kolaylaşmış oluyor. Sözün özeti şudur muhalefet en temel saydığı konuları ilke haline getirip sonuna kadar savunmayı başat almak zorunda.
Bugün kendilerine muhalefet diyenlerin tutum ve davranışlarına baktığımız zaman ne yazık ki şöyle bir şey görüyoruz. Bu kesimlerin bazıları izledikleri yol nedeniyle ne yazık ki faşizan iktidarların iktidar sürelerini uzatmak gibi bir işlevi yüklenmiş gibiler. Durum bu olunca da söz ile eylemin birbiriyle örtüşmediği bir güzel gün yüzüne çıkmış oluyor.
Evet, kimse siyasi bir hareket oluşturmak için kimseye danışmak zorunda değildir fakat böyle bir hareket hem de en kritik zamanda demokrasi adına çıkıyor ve demokrasi güçleri arasında giderilmesi zor bölünmeler yaratıyorsa bu gerçeğin yarar ve zararını hesap etmeden olmaz. İşte tam da böyle bir zamanda ortaya çıkan Muharrem İnce hareketini bir yere koymak için çok da kafa yormak gerekmiyor.
Şu an Türkiye açıkça dinci, gerici ve faşist bir rejimle yönetiliyor, koşullar her fırsatta da daha da ağırlaştırılmak isteniyor. Bu yüzden 18 yıldır işbaşında olan AKP ve saray iktidarının demokratik yol ve yöntemlerle iktidardan indirilmesi için sosyalistlerden demokratlara kadar muhalefet kesiminde yer alan her siyasi yapıya çok önemli görevler düşüyor.
Şu an en çok konuşulan şeylerden birisi seçimler olduğuna göre AKP ve saray iktidarı da seçimler yolu ile kendi iktidarını sağlamlaştırmak istediğine göre bu durumu muhalefetin tersine çevirmesi ve AKP ve saray iktidarının iktidardan indirilmesi için gereğini yapması önem kazanmaktadır. Bu konuda oy yüzdeleri tartışılsa bile Sol ve sosyalist partilerin de birlikte davranarak bir sıçrama yapabilecekleri de hiç mi hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
Aslında bizler faşizme karşı bir cephden söz ederek bu işin üstesinden gelmek isteriz elbette de kimi nesnel durumlara baktığımız zaman böyle bir cephenin oluşturulmasının zorluğunu da açıkça görmekteyiz.
Bu durumda atılması gereken en asgari adım bir araya gelmesi olası olan partilerin güç birliği yapmalarıdır ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak güç birliğini savunuyoruz ve de bu doğrultuda adımlar atmaktan da geri durmayacağız.
Yoksa bu ülkenin halkı daha çok Cuma müjdesi beklemek zorunda kalır ve her defasında da dağ fare doğurur bizler de ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliriz.