Yazan: Turgut Koçak 1 Şubat 2015
Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu ya koltuk onu kesmedi. TRT’de tamamen yandaş gazetecilerden oluşan kimselerin önünde görüşlerini açıklıyor. Eee napsın adam cumhurbaşkanı olmuş ama istediği adamı istediği yere atayamıyormuş. İstediği adamı istediği yere atayamayacaksa, istediği kimselerle çalışamayacaksa neye yararmış. Hani sanırsınız adam demokratik ilkelerin uygulandığı bir ülkede değil de padişah iradesinin mutlak tartışılmadığı bir ülkeyi yönetiyor sanki. Bu yüzden de istiyorki kuş bile ondan izinsiz uçamasın. Hatta diyebiliriz ki, belediye otobüsleri bile hat seferlerine başlamadan önce yüce haşmetmeablarının yüce iznini çıkarıp öyle çıksın seferine.
Şimdi bizler ülkenin yurttaşları olarak alışık olmadığımız bir anlayışın bizlere zorla dayatıldıdığını daha da katmerlisinin dayatılacağını görüyor ve izliyoruz. Peki, bütün bu olanlar karşısında sonuç alıcı bir davranışta bulunuyor muyuz? Bulanmadığımızı gösteren sayısız örnekler sunabiliriz.
Yaşadığımız gerçeklerin doğru dürüst analizini yapmıyor ve de yaşadığımız ve yaşayacağımız olan tehlikleri nasıl savuşturacağımızın yol ve yöntemlerini ortaya koyup bu yöntem üzere davranmıyorsak yaptıklarımızın hepsi ama hepsi hava civa diyebiliriz. Tamam, Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu. Daha o koltuğa oturmadan belliydi ki, burjuva hukuk ilkeleri çerçevesinde de olsa tarafsız bir cumhurbaşkanlığı yapmayacaktı. Bu gerçekler biline biline ne yapıldı?
Kendilerini müthiş Atatürkçü sayanlar sandık başına gitmediler. Bir kesim ise devrimcilik adına cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot edip oylarını kullanmadı. Yapılan bu eylemin sonuçları ne oldu? Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimleri almasına yol açtı.
7 Haziran 2015 günü parlamento seçimleri var. Bu seçimlere şunun şurasında 5 aydan gibi bir süre kalmışken işin özüne değin politikalar üretmek yerine sunturlu sözler etmek daha kolayımıza geliyor ve bu tür açıklamalarla yetinerek görevimizi yerine getirdiğimize inanıyoruz. Öyle ki, kimi yapılar Yunanistan’daki seçimleri alan Syriza’yla kendisini özdeşleştirip açıklamalar yapmaya başladılar bile. Bu özdeşleştirme ne kadar Türkiye’nin koşullarıyla örtüşür, kim hangi anlayış çerçevesinde Syriza örneği bir araya gelir de iktidara aday olur bu soruların hiçbirinin yanıtı ortada yok. Ama bütün bunlara karşın Syriza’nın başarılarından yelkenine rüzgâ almak isteyen siyasi yapıların açıklamalarını dinliyor ve gerçekten şaşırıyoruz. Demek ki, bizler bu durumda işin özü ile değil, tantanası ile ilgileniyoruz ki, bu nedenlerle de yelkenimizi şişirip halkımızın desteğine mazhar olmamızın ne yazık ki, olnağı kalmıyor.
Türkiye ilk kez Saray’ında oturamayıp miting meydanlarına inen bir cumhurbaşkanı ile tanışıyor. Bir cumhurbaşkanı miting alanına iner de ne söyler? Halkın karşısına çıkıp endam gösterip alkış alacak değil ya, Recep Tayyip Erdoğan da salt endam gösterip alkış almak gibi bir niyeti olmadığı için kendisine devletin olanaklarıyla kurulan kürsüden özellikle Anamuhalefet partisi CHP başta olmak üzere AKP dışında herkese verip veriştiriyor. Bu kadarla da kalmıyor Anayasa’nın değiştirilmesi ve kendisine sonsuz yetki verecek olan başkanlık sisteminin hayrından söz edip duruyor. Bu arada da CHP’ye giydiriyor da giydiriyor. Tabi CHP’den yanıt gelmekte gecikmiyor. Ama bizce bu yanıtların hiç ama hiç kıymeti harbiyesi yok. Ne deniyor? Mecliste tarafsızlık yemini ettiniz, tarafsız olmadığınıza göre istifa edin. Bu sesleniş Recep Tayyip Erdoğan’a etki eder mi? kesinlikle etmez. Bu davranışları önüne koyan biri için bu eleştiriler vız gelir tırıs gider. Madem Recep Tayyip Erdoğan tarafsızlığını bozmuş, yeminine de sadık kalmayarak tehlikeli sularda dolaşmaktadır o zaman hukuki yolları kullanıp kendisini bulunduğu makamdan indirmek gerekir. Var mı böyle bir hukuki yol? Biz göremiyoruz, var diyen varsa çıkıp konuşsun.
Bu durumda geriye iki yol kalıyor. Birisi meşruluğunu yitirmiş iktidarlara karşı direnme hakkını kullanmak, diğeri de 7 Haziran seçimlerinde AKP’yi iktidardn indirip Trkiye’nin yeniden hukuk normlarına dönmesini sağlamak. Her iki koşulu da tartıştığımız zaman seçimler diğerine göre daha kolay bir yöntem olarak önümüze çıktığına göre; seçimlerde AKP’yi iktidardan düşürmek için ne yapıyoruz? Hiç. Sadece konuşmakla yetiniyoruz. Lafla peynir gemisi yürür mü? Yürümez. AKP’yi iktidardan indirmeye ve iktidar adayı olmaya en yakın parti ise CHP olduğuna göre bu konuda çok ciddi adımlar atmaya zaman geçirmeden başlamalı ve kitlelerin önüne emek eksenli bir seçim bildirgesiyle çıkmalı ki, seçim sandığına şu ya da bu nedenle gitmeyen %20’lere yaklaşan bir kitle CHP’ye oy versin ve de AKP iktidar koltuğundan indirilsin. Bu politikanın uygulanırlığı aynı zamanda CHP’nin kendi solundaki sol ve sosyalist partilere yüzünü çevirmesi ile mümkün olacaktır.
Sağın oyunu alabileceği savıyla CHP’den aday gösterilen ve de CHP’ye hiçbir şey kazandırmayan, aksine CHP’nin oylarını eriten kimseler yerine soldan adayların da aday gösterilebileceği bir seçimde göreceksiniz CHP%35-40 arasında bir oy alacaktır ki, bu da Recep Tayyip Erdoğan’ın ayaklarının altından toprağın kayması demek olacaktır.
Şimdi soruyoruz böyle bir başarı az bir başarı mıdır?
Değilse buyurun denemeye ve ondan sonra konuşun Syriza’yı falanderim…