MİLLETİN ADAMI VE ADAMIN REKLAMI

Yazan: Turgut Koçak 6 Ağustos 2014

Sınırı, durağı olmayan bir adamla karşı karşıyayız. O adam kendisini Cumhurbaşkanı seçmeleri için bir reklam yaptırmış. Ezan sesi, seccade, namaz kılan kadın, ne ararsan var. İşte bu reklam nasıl olduysa YSK tarafından dini siyasete alet ediyor savıyla yasaklanmış. Bu kadar olsa iyi. Bu milletin şeysi sanırız kendisini “Muhteşem Süleyman” mı sanıyor nedir, oradan da esinlenerek dört bir beyliklerden yola çıkarılan, atlıların bir merkezde toplanarak orandan da haşmetli Recep Tayyip Erdoğan’ın sarayına birer çakma yıldız getiriyor. Bu yıldızlar tek tek yerine konuyor. En büyük yıldızı da yıldızların orta yerine muhterem küt diye yerleştiriveriyor. Bir de ne görelim ortaya Cumhurbaşkanı forsu çıkmıyor mu? Bu reklam filmini izlerken darı tavuk öyküsü aklıma geldi gelmesine ya şimdi boşverelim öykünün bu yanına. Reklam filmini izlerken aklıma bir şey daha geldi, sizlerle paylaşmak istiyorum. Atlılar oradan buradan acele ile çıkıp bir yere telaş içinde koşturuyorlar ya, çocukluğumda acele edenler için söylenen bu sözleri sık duyardım şimdilerde pek duymuyorum. Demek ki, bu sözlerin hükmü geçmiş olmalı ki artık pek söylenmiyor olsa gerek.

Padişaha kellemi götürüyorsun?

Padişaha mok mu götürüyorsun?

İşte Recep Tayyip Erdoğan’ın reklam filmi tam da bu hesap olmuş. Burada asıl gözlerden kaçmaması gereken şeyin öykünülenin ne olduğudur. Türkiye artık padişahlıkla yönetilmediğine, Cumhuriyet olduğuna göre bu öykünmenin altında yatan gerçeği iyi okumak gerekiyor. Recep Tayyip için onu söyledik anlamazlıktan gelindi, bunu söyledik anlamazlıktan gelindi. Adamlar çalıyorlar, çırpıyorlar, her türlü yolsuzluğu yapıyorlar dedik, çalıyorlar ama iş de yapıyorlar denildi. Adamların dinle imanla ilgisi yok, bunlar sadece dini siyasete alet ediyorlar dedik, bizdendir düşüncesiyle şu çok inandıklarını söyleyenlerden gık bile çıkmadı. Bu “muhteşem” reklam filmi kimilerine bizim anlattıklarımızı anlatmış mıdır bilmiyoruz ama artık bir şeyi açıkça ortaya koymuş. Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı değil, padişah olmak istiyor. Padişahlığının hükmünü de kapitalizmin faşizm dalgası dubarası ile milletin iliğine çöke çöke sürdürmekten yana.

İşte TSİP olarak biz bunları gördüğümüz için Recep Tayyip Erdoğan’ın durdurulması gerektiğinin tespitini yaptık. Yani adam hem padişah, hem de su katılmamış bir faşist anlayışta biri olarak gelecek Çankaya’ya oturacak sonra da kendisi gibi düşünmeyenlere diyecek ki, ölümlerden ölüm beğenin. İşte sorunun özü, bazı sol düşüncede olan arkadaşlarımızın gerçekte anlamak istemedikleri şey de budur.

Hoş zaten önemli bir olay yaşanacaksa önce alametleri belirirmiş. O alametlerden ders alındı alındı, alınmazsa sonunda insanlar alametin dibini görür, türlü belaları da yine dibine kadar yaşarlarmış. Recep Tayyip Erdoğan’ın yarınlarda neler yapacağının belirtileri bir değil bin beş yüz değil. Bu yüzden de tanı doğru konulmalı ve Recep Tayyip Erdoğan felaketinin dibini yaşamak zorunda kalınmamalıdır.

Bir düşünün bir savcı çıkar gerekirse 500 bin kişiyi gözaltına alırız derse, Recep Tayyip Erdoğan felaketinin habercisi olarak bunda ala gümbürtü mü olur? Böylesi alametler hiç olağan rejimlerde olacak şey midir? Olağan rejimlerde bir savcı çıkıp da “Gerekirse 500 bin kişiyi gözaltına alırız” diyebilir mi? Haydi dedi diyelim, hiç olağan rejimlerde o savcı yerinde kalabilir mi? Eğer kalırsa bu tür savcıların bulunduğu bir ülkede haktan adaletten söz etmek olası mıdır?

Bakın ne oldu? Önceki gün şu gözaltına alınan ve tutuklanan emniyet görevlilerinin eşleri HSYK önünde gösteri yaptılar ya, bunun üzerine HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici çıktı bir açıklama yaparak, “iktidar tarafından hakimler ve savcılar korkutuluyor” dedi. Bunun üzerine sazı Recep Tayyip bıraktı, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ aldı. Bekir Bozdağ bıraktı, Recep Tayyip Erdoğan aldı. Yargının bu kadar raptı zapt altına alındığı AKP iktidarına gelinceye kadar görülmüş değildir. Böylesi bir yargının adalet dağıtacağına kim inanır? Recep Tayyip Erdoğan’ın “Muhteşem” padişahlığında neler olabileceğini kim hesap edemez de Cumhurbaşkanı seçimleri sanki sandığı boş bırakmak kadar önemsiz, ya da sandığa gitmeyip boykot ediyorum demek kadar kolay olduğunu kim düşünebilir?

Sandığa gidilmeli, Recep tayyip Erdoğan’ı durduracak oy kullanılmalıdır.

Yani; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kazanması sağlanarak padişah heveslisi zata atlarıyla bilmem ne getirenler de kör körsen geldikleri yere geri dönmelidirler.

Bizden söylemesi, her şey bu kadar açıktır işte…