Yazan: Turgut Koçak 5 Aralık 2015
Suriye sorunu bir kez daha ak koyunu kara koyunu ortaya çıkardı. Ülkenin özgürlüğüymüş, yurttaşların yoksulluktan kurtulmasıymış, şuymuş, buymuş aydın geçinen ve aydın bildiğimiz pek çok çevrenin derdi bile değilmiş. Meğer sayısız insan Recep Tayyip Erdoğan’a yüzünü Avrupa’dan yani Batı’dan döndüğü için kızıyormuş. Bu muhteremler sanmışlar ki, Recep Tayyip Erdoğan şeriata dayalı dini devlet kuracak ve muhteremlerin de rahatı kaçacakmış. Bu yüzden de bunlar içi boş bir Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden politika yapıp halkın gözüne bir başka türlü görünmüşler.
Oysa dünyanın her tarafında gerici ve dini hükümlerin geçerli olduğu bir düzen kurulmuşsa bu muhteremlerin çok güvendiği Batı emperyalizminin de isteği ve her türlü yardımlarıyla kurulmuştur. Çünkü böyle ülkelerde özgürlük, şu, bu olmadığında, tepedekiler en iyi şekilde yemlendiğinde Batı emperyalistlerinin de bir dediği iki edilmez, istekleri tıkır tıkır yerine getirilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi bu amaçla kurduruldu ve ilk erken seçimlerde de iktidar koltuğuna oturtuldu. Tam 13 yıldır da bu iktidar tepemizde horan tepiyor. Bir ara emperyalist dünya AKP iktidarına ve Recep Tayyip Erdoğan’a karşıymış göründü ya birileri saklandıkları deliklerinden çıkıverdiler. Topluma sürekli olarak Batı’yı empoze edip kurtuluşun AB gibi bir kampa kapağı atmakta bulduklarının propagandasını yapıp durdular. 7 Haziran seçimlerinde AKP iktidarı kaybetti. Ortada ne akıl yürütmeler ne akıl yürütmeler ki değmeyin gitsin. Ama bu akıl yürütmelerin hiçbirisi Recep Tayyip Erdoğan’ın oyununu bozamadı. Şiddet tırmandırıldı. Hak ve özgürlükler hiçe sayılarak 1 Kasım tarihine kadar ortalık kan gölüne çevrildi. Bu durumdan hoşlananlar bir de ne görelim Recep Tayyip Erdoğan’ın politikaları arkasına dizilmişler ve AKP’nin oy yüzdesini %49,5’ğa çıkarıvermişler.
Özgürlüklerden yana olduğu sanılan Batı, hemen AKP’nin başarılarını kanıksayıverip Recep Tayyip Erdoğan’a da, AKP iktidarına da kapılarını aralayıvermişler. Hele de Suriye’de Rus uçağının düşürülmesi ile birlikte saldırı ve savaş örgütü NATO harekete geçmiş Recep Tayyip Erdoğan’ı bir sahiplenmişler bir sahiplenmişler ki, akıllara durgunluk veren bir sahipleniş. Türkiye Suriye’de koçbaşı olarak kullanılıp Rus uçağı vurdurulmuş ya NATO köküyle kömçeğiyle iktidarın arkasında olduğunun açıklamalarını yapar olmuş. Ülke içinde kendilerine bir şekilde uzman adı veren ne olduğu belirsiz isimler hemen ekran başına davet edilip bunlara yorumlar yaptırılmış. Aman Allah’ım ne yorumlar ne yorumlar. Ukrayna Gürcistan sorununda ve Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasında Türkiye Rusya’ya öyle ılıman davranmış ki, doğrusu Batı bunu bir türlü anlayamamış. Oysa tarihte Ruslarla Türkler hep savaşmamışlar mıymış? Kendisini Rus Çarı sanan Putin’e karşı bu ne yakınlıkmış? Bazılarına göre ise Ruslar kendilerini Sovyetler Birliği’nin şaşalı döneminde sanıyorlarmış. Erdoğan bir ara Şanhay Beşlisine katılmak falan istemiş ya maazallah hiç olur muymuş? Neyse ki, Suriye meselesinden sonra bozulan dengeler yeniden düzelmiş, rayından çıkan lokomotif yeniden rayına yerleştiriliyormuş. Üstelik Batı bizsiz de edemezmiş. Dolayısıyla Türkiye yüzünü yeniden Batı’ya dönmüş de kurtulmuşuz vesselam. Daha sözümüz çok ya gereksiz.
Gelelim; Türkiye’de işbirlikçi yönetimlerin ve onların yalakalarının ve bir başka türlü davranan Batı’nın yine uşağı da uşaklığı AKP gibi bir partiye kaptırmak istemeyen çevrelerin bu rezil tutumlarına. Bu çevrelerin ve AKP iktidarının rezilliklerinin önüne hiçbir düzen partisi geçemez. Bunların iktidarlarına son verecek ve halkın gözünü boyamalarına fırsat tanımayacak tartışmasız bir sosyalist partinin güçlendirilmesidir. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi kurulduğu günden bu yana bu yöndeki politikalarını dile getirmekte, geniş emekçi yığınlarını her fırsatta da saflarına çağırmaktadır. İşçilerimiz içinde bulundukları ortam nedeniyle sınıf bilinçli bir tutum izlemeye devam edememektedir.
Bu kesimlerin bir kez daha sınıf bilinçli işçiler olanak meydana çıkmaları partimizin güçlenmesine ve işçilerin emekçilerin sorunlarına daha kapsamlı yaklaşıp ileri işçileri ve işçileri kazanmasına bağlıdır. Bu yüzden de çağrımız öncelikle işçi sınıfımızadır. Geniş emekçi kesimlerinin de durumu aynıdır. Yığınlar yılgın ve umutsuzdurlar. Yılgınlığın kırılması ve umudun yeniden yeşertilmesi partimizin güçlendirilmesine bağlıdır. Bu çevreleri de partimiz saflarına çağırmak ve mücadeleye katılmalarını sağlamak görevimizdir. Ülkenin aydınları dağınık ve bir o kadar da seslerini duyurmaktan uzaktırlar. Oysa her kesime bilinç götürmesi gereken aydınlarımız harekete geçirildiğinde bu görevin fazlasıyla üstesinde gelmekte zorlanmayacaklardır. Bu görevi ise en kararlı, en doğru ve hedefe kilitlenmiş bir şekilde partimiz saflarında yürütmeleri mümkünken partimiz aydın desteğinden büyük oranda yoksundur. Onları saflarımıza çağırmak ve bizimle birlikte olmalarını istemek boynumuzun borcudur. Gençlere gelince; gençlik, konumu itibari ile en etkili kesimlerdir. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi gençlik içerisinde yeterince örgütlü olmadığı için ülke düşeyinde verilen mücadeleye partimizin aktivitesini yeterince yansıtamamaktayız.
Bu yüzden de gençlerimizi partimizin saflarına çağırıyoruz. Çağırıyoruz, çünkü İşçi sınıfımızın yüce öğretmeni Lenin’‘in de dediği gibi “Gençlik, öğrenci gençlik, köylü gençlik ve hepsinden önce işçi gençlik mücadelenin sonucunu belirleyecektir!”
İşte bu yüzden TSİP’i güçlendirmek ve her türlü halk düşmanı yapı ve kişilere karşı alanlarda mücadele vermesini sağlamak görevimizdir.
Unutmayalım ki, bu haramzadelere karşı bir tek örgütlü güç yenilmezdir.
TSİP’İ örgütlü güç haline getirelim, susmayalım, yenilmeyelim.