Yazan: Turgut Koçak 23 Ekim 2015
AKP iktidarı ile birlikte insani değerler bile tepetakla oldu. Bizler geçmişte çocuğu çocuk gözüyle, genci genç, yaşlıyı yaşlı olarak görür sever, sayar, ya da gelişiminin önünü kesmemek için gençlerin hatalarını bile yüzüne vurmadan yardımcı olmaya çalışırdık. Bir başka deyişle bilimi rehber sayar bilimin ışığında davranırdık ülkemizin insanlarına.
Şimdi öyle mi ya? AKP iktidarı geldiği günden bu yana Cumhuriyetin okullarında verilen eğitimi değiştirdi, çocukları da bir kaba sokmak için her yola başvuruyor. AKP zihniyeti, dini baş kapatmak olarak anladığı için çocuklarımıza yönelik ayrımcılık yapıyor, sözüm ona kimi eğitimciler aracılığı ile çocuklarımıza baskı uygulama yoluna gidiliyor. Bütün bunlarla yetinmesinin olanağı yok. Bu yüzden de hızla eğitimi İmam Hatipleştirmek istiyorlar. Çünkü bu yönde politikaları olanlar da biliyorlar ki, çocuklar İmam Hatip Okullarına yönlendirildiğinde giyimi kuşamı değişeceği gibi doğasının da değişeceğini hesap ediyor. Bu yüzden de sürekli olarak bu yönde girişimlerde bulunuluyor.
Memleketin hali bu olunca da AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kin ve hınçla dolu olmasının anlaşılmayan bir yanı yok. Örneğin Kayseri/Bünyan’da yaşayan 14 yaşında bir çocuğumuz Recep Tayyip Erdoğan ve Kaçak Saray’ı eleştiren mesaj yüzünden gece yarısı gözaltına alınıyor ve nezarete atılıyor.
Bütün bunlar yetmiyor savcı çocuğa çocuk muamelesi yapması gerekirken, yasaları aklına bile getirmeyip tutuklanması için mahkemeye sevk ediyor. Bizler biliyoruz ki, bu ve buna benzer olaylar ülkemizde bir ilk olsa biri yanlış yapmış der gülüp geçeriz ama öyle değil. Bu ve buna benzer olay epey kabarık.
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte insanlar Cumhurbaşkanı’na hakaretten gözaltına alınıp mahkemelere çıkarılıyorlar. Sanki ülkemizin Recep Tayyip Erdoğan ilk Cumhurbaşkanı bizler de bu tür sözde hakaret olarak nitelenen suçlamalarla ilk kez karşılaşıyoruz.
Bildiğimiz onca cumhurbaşkanı geldi geçti. Her nedense çocuklarımız, yurttaşlarımız hiç bugün olduğu gibi bir gözaltına alınma, haklarında davalar açılıp yargılanmalarla karşılaşmadı. Bunlardan da anlaşılıyor ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın, işin özü hiçbir eleştiriye tahammül edemiyor olması söz konusudur. Eğer tahammül edebilseydi, kendisine yönelik şehit yakınlarının yaptığı eleştiriler nedeniyle şehit babalarına “Şerefsiz” suçlaması yapmazdı.
Eğer tahammülü olsaydı, kendisine yönelik eleştiri yapan şehit yakınlarının hakkında yargıya başvurup davalar açtırmazdı.
Demek ki neymiş? Ülkemiz olağan yönetim anlayışıyla yönetilmiyormuş. Yönetilmiş olsaydı işin tepesindeki insanlar da bu eleştirilerin niye yapıldığını düşünürler, hiç değil yaptıkları yanlışlığın ayırdına varırlardı. Hoşgörünün H’sine bile tahammül edemeyen yöneticilerin olduğu bir ülke zaten yaşanır olmaktan çıkmış bir ülkedir. Çünkü böyle bir ülkede yurttaşlar, çoluk çocuk bütünüyle tehdit altındadır. Devletin gücünü kullananların karşısında yurttaşın esamisi mi okunur? Yurttaşı istediğin gibi korkutur, canına okur, anasından doğduğuna bin pişman edebilirsin. Zaten öyle de oluyor.
Bu yanlışlıkları yargı düzeltir diyeceğiz ama yargıdan da umudumuzu keseli çok oldu. AKP iktidarı güçler ayırımı ilkesini hiçe sayıp yargıyı raptı zapt altına aldı. Bu yüzdendir ki, yargı arada sırada yerinde kararlar verse de büyük çoğunluğu ile terazisi şaşan kararlara imza atar oldu. Öyle olmasaydı, Kayseri/Bünyan’daki savcı daha olay kendisine intikal eder etmez çocuğumuzun bırakılmasını sağlamaz mıydı? Sağlayamadığına göre; burada uyulan hukuk değil, bir yerlerin baskısına uygun olarak davranmaktır.
Sonuç olarak; memleketin hâli, AKP iktidarı ile birlikte içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Bu hâl gerçekten de hâl değildir. Bu hâle biz faşizm diyoruz. Dolayısı ile AKP faşizmini yıkmak da boynumuzun borcudur.
1 Kasım günü sandığa gidecek CHP’ye oy verip AKP’ye yol vereceğiz ki, bunları yaşamayalım.
Faşizme karşı mücadele çok yönlüdür, seçimlerdeki tavrımız da bunlardan biri olarak yaşama geçirilecek ve AKP sandığa kilitlenecektir.