Yazan: Turgut Koçak 13 Aralık 2011
Yazıma başlamadan önce Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın Diyanet İşleri Başkanlığı, doğu ve güneydoğu illerinde toplumda sözü geçen, saygınlığı olan ‘mele’ denilen kişilerin sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet işleri kadrosuna alınacağını belirten haberi, sabrınıza sığınarak buraya alarak başlamak istiyorum.
“Bekir Bozdağ, doğu ve güneydoğu illerinde toplumda sözü geçen, saygınlığı olan ‘mele’ denilen kişilerin sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını" belirtti.
Bozdağ, “Bu bir defaya mahsus olarak kullanılacak bir düzenlemedir. 1000 kişilik kadro öngördük” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, doğu ve güneydoğu illerine yönelik yeni bir proje başlatıyor. Diyanet, bölgede ‘mele’, genelde ‘molla’ denilen ve taşrada vatandaşların din konusunda görüşlerine başvurduğu isimleri kadrolarına katacak. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülük denetiminde yararlanmak istiyoruz” dedi. Bozdağ, “Diyanetin 2012’ye yönelik en önemli projesi” olarak değerlendirdiği çalışma hakkında şunları söyledi:
1000 KADRO
“Doğu’da mele, bizim bildiğimiz tabirle molla denilen din eğitimi almadığı halde din bilgisi olan, toplum tarafından saygı gören isimler var. Bu kişilerden Diyanet Başkanlığı olarak istifade edebilmek için daha önce çıkardığımız kanun hükmündeki kararnamede bir düzenleme yaptık. Bu tip kişilerden, Diyanet tarafından yapılacak sınavda başarılı olmaları kaydıyla sözleşmeli imam hatip olarak yararlanmak istiyoruz. Bu bir defaya mahsus olarak kullanılacak bir düzenlemedir. 1000 kişilik bir kadro öngördük. Yaptığımız hesaplamalar 800 civarında ihtiyaç olduğu yönünde.”
CAFERİ HOCALAR ALINACAK
“Örneğin Iğdır ve Ardahan bölgesinde Caferiler var. Onlar arasında halk tarafından sevilen din adamları var. Onlardan da Diyanet olarak yararlanmak istiyoruz. Bir yılda bu kadroları toplumda sayılan, sevilen din adamları için kullanmayı düşünüyoruz. 4/B kapsamında sözleşmeli olarak görev yapacaklar. Sınavı Diyanet İşleri Başkanlığı düzenleyecek ve bu sınava girmek için yaş sınırı olmayacak. Gerekli analizleri yaptık. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülükler denetiminde yararlanmak istiyoruz. Başkaları tarafından kontrol edilmeleri de böylece önlenecek. 6 ay hizmet içi eğitime tabi tutulacaklar. Doğu illerinde imam açığımız var. Atamaya rağmen gitmeyenler oluyor. Açığı da bölgenin insanlarından gidermiş olacağız.”
TÜRKİYE’Yİ TANITMA PROJESİ
“Süren bir başka projemiz daha var. Özellikle doğu illerinde görev yapan imam ve hatiplerin bulundukları illerin dışına neredeyse çıkmadığını tespit ettik. Şimdi batıdaki illerimizde bu kişileri hizmet içi eğitime alıyoruz. Seminerler, geziler düzenleniyor. Bulundukları bölgenin dışındaki hayatları ve insanları da tanımalarını istiyoruz.”
TOPLUMUN İLERİ GELENLERİ
KURAN’da geçen bu kelime, toplumun ileri gelenleri, görüşlerine başvurulanlar, kendileriyle istişare edilenler, yönetici sınıf anlamlarına geliyor. Toplumların yapısına ve kabul ettikleri değer yargılarına göre ‘mele’ grubu farklı farklı olabiliyor. Maddeyi çok yüce sayan toplumlarda sermaye sahibi zenginler, devlet erkini önemseyen toplumlarda devlet adamları, faşist yönetimlerde tiranlar, askeri rejimlerde diktatörler, demokratik toplumlarda siyasetçiler, bürokratlar veya aydınlar olabilir. İslam toplumlarında mele grubu daha çok âlimler ve faziletli insanlar için kullanılıyor. ‘Melee’ kökünden türeyen bu kelimenin bir anlamı da ‘doldurmak’. Gözleri, manzaraya, güzelliğe, yüceliğe doldurmak bu kelime ile ifade edilir. Mele, “ileri gelenler, toplumun önünde olan kimseler” anlamına da geliyor.” Yukarıdaki haber açıkça gösteriyor ki, AKP iktidarı din devletine doğru gidişin açıktan açığa tuğlalarını örmektedir. Anayasa’da her fırsatta vurgusu yapılan “Laik Devlet” olgusu zaten göstermelikti, şimdiyse tamamıyla işlevsiz bırakılmak isteniyor. Bir kez laik devlet, icraatçı bakanlıklardan çoğunun bütçesinden daha fazla bir bütçeyi Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayırıyorsa burada çok açık bir çelişki söz konusudur. O Diyanet İşleri Başkanlığı ki, bünyesinde bulundurduğu pek çok imam, hatip ve memurlarla bugünkü iktidarın tam anlamıyla arka bahçesine dönüştürülmüş durumdadır. Kendileri gibi düşünmeyen milyonlarca kişinin verdikleri vergilerle profesyonelliğe ulaşan sayısız görevli AKP’nin propagandisti olarak görev yapmakta, toplumu koşullandırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Doğu ve Güneydoğu illerimizde halen etkisini acımasızca sürdüren geleneksel yapı, AKP iktidarı eliyle daha da güçlendirilmek istenmektedir. AKP iktidarı, sözde din konusunda bilgi sahibi olarak görülen kişileri aylığa bağlayarak hizmetine sokmak istemektedir. Bir yandan bu kişiler aracılığı ile AKP toplumsal bir güç olma durumunu sürdürüp daha da güçlendirecek, öte yandan da dini normları toplumun uyması gereken yasal düzenlemeler haline getirecektir. Hukukun üstünlüğünün kabul gördüğü ülkelerde bu gibi arayışlara gidilmesi aczle bile açıklanamaz. Olup bitenler olsa olsa amaçla bir güzel örtüşen girişimlerdir ki, böyle bir teklifin hem de başbakan yardımcısı olan bir kişi tarafından getirilmiş olması doğrudan parti kapatılma sebebi olarak görülecek ağırlıktadır. Ancak minareyi çalanların kılıfını uydurdukları örneğinde olduğu gibi AKP böyle bir tehlikenin de önünü yaptığı Anayasa değişikliği, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin sayısını ve konumlarını değiştirerek almış bulunmaktadır.
Bekir Bozdağ’ın kafası mele olduğu için rahatlıkla sınavla 1000 kişinin Diyanet İşleri kadrosuna alınabileceğini söyleyebilmektedir. Bekir Bozdoğ’a göre bu kişiler sözü geçen bölgelerde görev yapacaklar her türlü sözümona terörist faaliyetleri engelledikleri gibi AKP’ye de zurba zurba oy taşıyacaklardır. Hangi hasletle olursa olsun hukukun dışına çıkanlar, eşitlik ve özgürlük ortamını devlet eliyle bozanlar yaptıklarının karşılığını misliyle ödeyeceklerdir. Bölgede devletin kurum ve kuruluşlarının demokratik kurallar içinde kalarak önleyemedikleri olaylar, bilinmelidir ki, bu tür ilkel tedbirlerle hiç mi hiç önlenemeyecektir. Kendi yurttaşına insanca yaşama ortamını sağlayarak sosyal bir devlet olgusunu yaşama geçirmekten aciz olanlar bu tür molla bozuntularıyla sonuç alacakları safsatasıyla toplumun gözünü boyayamazlar. Boyamak isteyenlerin kimliği ve mevkisi ne olursa olsun ülkeye ve ülke halkına açıkça prangalar hazırlayanlardır. Bekir Bozdağ’ın işlevi de içinde bulunduğu cemaat örgütlenmesinin hangi mevkisinde olursa olsun budur.
Toplumun karşısına geçip “ileri” bir anayasa hazırlayacaklarını söyleyenlerin fikri neyse zikri de odur. Önemli olan, AKP’nin uluslararası sermaye güçlerinin kendilerine ısmarladıkları anayasayı çıkarırken işin çivisini iyice çıkaracaklarından çok; bu halk düşmanı politikalara öyle ya da böyle yardımcı olanların tutumudur. Bu bağlamda Anayasa Alt komisyonuna üye veren partiler yaptıklarının ne anlama geldiğini bir kez daha gözden geçirmelidirler. Hele de dışarıda kalan sol siyasi partiler, sendika, dernek, kurum, kuruluş ve kişiler TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in oyununa hiç gelmemeli, bilgi doluluğunda çatlama konumuna gelen o akıl küpü kafalarını AKP iktidarının tuzağını kolaylaştırmak için hiç mi hiç kullanmamalıdırlar. Yoksa gün gelir, kendilerine de bir ‘mele’ molla tayin ediliverir ki, işte o zaman öküzün altında buzağıyı görerek kıyamet alametleriyle karşılaşıverirler. AKP iktidarının yaptıkları öyle birilerinin sandığı gibi gizli saklı da değildir. Hukuk devleti olgusunu nasıl anladıklarını ve içselleştirdiklerini Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dile getirdiği görüşleriyle bir güzel anlıyoruz.
Anımsıyor musunuz? 12 Eylül 1980 faşist darbesini gerçekleştirenler de tıpkı bunlar gibi düşünüyordu. Bu yüzden de komünizmi ve bölücülüğü önlemek için faşist darbecilerin başı Kenan Evren, elinde Kuran dinsel sözler sıralayarak meydan meydan dolaşıyor sonra da bir mitingde “asmayalım da besleyelim mi” mi diyordu. O Kenan Evren ki, yurtdışına imamlar göndermiş, onların aylığını da Suudi Arabistan’a ödetmişti. Sonra ne oldu? Yurtdışına giden imamlar dinsel hasletleri olanların güdümünde orada çalışan gurbetçilerimizi dini yapılara örgütlediler arkasından da bir güzel onların soyulmasını sağlayarak sayısız şirketler aracılığı ile vurgun üstüne vurgun vurdular. Deniz Feneri örgütlenmesi de aynı anlayışın bir ürünü olarak Alman adaleti tarafından mahkum edilmiş, bizim ülkemizde ise HSYK’nın korumasına alınarak sorumluları tahliye edilmiştir.
İşin özüne gelince AKP iktidarı meşrutiyetini yitirme yoluna giren bir iktidardır. Öyle ki bu yüzden olmayacak kadrolaşmalara gitmekte, son olarak da ‘mele’ molla yöntemini Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile idari sisteme taşımak istemektedir. Bu yolun çıkmaz oluşu ayrı şeydir, bu yola heveslenmek daha ayrı şeydir. AKP bugün her türlü hukuk dışılığın yanına bir de böylesi militanlar ekleyerek toplumu kuzu kuzu yönetmek ve dinsel yönetim anlayışını meşru kılmak istemektedir. AKP’nin ne menem bir dinselliğin peşinde olduğunu bilmiyor değiliz. Tabi AKP’nin omurgasını oluşturanlardan Fethullahçılığın da. Bunlar uluslararası sermayenin hizmetindedirler. Dünyalıklarını da, ahretliklerini de bu anlayış üzerinden yürütmektedirler.
Ancak bu yol çıkmazdır.
Bu yüzden bizde kendilerine diyoruz ki:
MELLENİZLE MOLLANIZLA GÖNDERİLECEKSİNİZ…