Yazan: Turgut Koçak 19 Ağustos 2011
Küresel sermaye gözünü nereye dikerse orası ile ilgili öyküsü de hazır. Bu görev hiç kuşku yok ki, küresel sermayenin kontrolünde olan medya aracılığı ile yapılıyor. Küresel sermaye neredeyse kesintisiz bir kriz içinde. Krizini çözmek için de iş varıyor savaşa dayanıyor. Bizler Birinci ve İkinci Paylaşım savaşını biliyoruz, ancak Üçüncü Paylaşım Savaşı’ndan söz etmeye dilimiz varmıyor. Çünkü her ki paylaşım savaşında da insanlık büyük acılar yaşadı. Üçüncü Paylaşım Savaşı ise biz görmek istemesek de çoktandır çıkmış durumda. Bir düşünelim ve çıkıp çıkmadığı konusunda da bir yargıya varalım isterseniz. Afganistan’da koalisyon ortaklarının sürdürdüğü savaş, Irak’ın işgal edilmesi ve milyonlarca insanın öldürülmesi ve ağır işkencelerden geçirilip tecavüzlere uğraması, NATO Savaş Örgütünün Libya’ya giriştiği harekât ve son olarak gündeme alınan Suriye. İşte bu duruma baktığımız zaman çıkıp çıkmadığı ile ilgili olarak da bir sonuca varmamız olasıdır.
Küresel sermayenin krizi hep savaşlarla çözülmüştür. Ya da savaşla birlikte küresel sermaye kısa bir süreliğine de olsa soluklanma şansı bulmuştur. Bugün küresel sermayenin insanlığa çekilebilir bir yaşam sunmasının olanağı kalmamıştır. Bu yüzden de bundan sonra yaşanacaklar olumsuz anlamda süreklileşecektir. Bu süreklilikten insanlık ancak ve ancak yeni bir seçeneği yani sosyalizmi gündeme getirerek çıkabilecek ve kurtuluşunu sağlayacaktır.
Bilindiği gibi küresel sermayenin göz diktiği alan Kuzey Afrika’dan başlıyor, tüm Avrasya’yı içine alıyor. Bunun nedeni çok açıktır. Çünkü bu alanlar enerji kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu alanlardır. Savaş tamtamları ise sözünü ettiğimiz coğrafyada gündeme getirilip yürütülüyor. Küresel sermayenin bu konuda yürüttüğü çalışmalara baktığımız zaman şunları görüyoruz. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir olay tezgahlanıyor, arkasından da Saddam’ın diktatörlüğü “iyi” insanlık adına gündeme getirilip didik didik edilerek bütün dünyaya bir güzel servis edildikten sonra propaganda gündemden düşürülmeden sürekli olarak işleniyor. Artık küresel sermayenin oyununun ikinci perdesine geçmesi için koşullar hazırdır. Üstelik kimdir, necidirler belirsiz bir dünya kamuoyundan söz edilmeye başlanıyor. O andan başlayarak dünya sermaye örgütlerinin tepe noktasında bulunan kişiler sazı ellerine alıp çalmaya başlıyorlar. (Örneğin Kemal Derviş gibileri).
Daha düne kadar diktatör oluşları anımsanmayan kişilerin gitmeleri ile ilgili demeçler birbirini kovalıyor. Olmadı; o ülke içinde işbirlikçi bir grup da örgütlenerek harekete geçiriliyor ve günübirlik olaylar peşpeşe yaşanmaya başlıyor. Artık gündem ısıtılmıştır. Hemen her gün konu gündemden düşürülmeden medya aracılığı ile servisler kesintisiz devam ettiriliyor. Küresel sermayenin devlet mekanizması ya da şöyle diyelim ABD ve Batı bu çalışmaların başını çekerek sözüm ona insanlık numaralarıyla savaşı pat diye uyuttukları insanların kucağına koyuveriyorlar. Sonrası? Sonrası kırım, zulüm, işkence, açlık, yoksulluk, talan ve onursuzluk…
Bir düşünelim; basına yansıyan ve Abdullah Gül’le Colin Powell’ın imzaladığı 9 maddelik dayatmanın aynısı Beşar Esad’ın da önüne götürülmüş, Beşar Esad, Abdullah Gül’ün tersine ne bu dayatmayı ne imzalamış ne de Colin Powell’a sıcak bir yaklaşım göstermemiştir. Bu yüzdendir ki, Suriye’de Beşar Esad şimdi namlunun ucundadır. Bu olguyu ele aldığımız zaman yarın kimlerin tarihte nasıl anılacaklarını da hep birlikte göreceğiz. Bugün küresel sermayenin işbirlikçisi konumunda siyasi erki ellerinde bulunduranlar bizim gördüklerimizi görmüyor olamazlar. Mübarek kimin işbirlikçisiydi? Küresel sermayenin ve ABD’nin. Peki, sonu ne oldu? Aslan kafesi içinde yargılanmak. Saddam’ın öyküsüne baktığımız zaman da aynı şeyleri görüyoruz. Birileri yalanla sinemalaştırılmış görüntüleri piyasaya sokuyor, bir de bakıyoruz ki, bu öykünün piyasaya sürücüsü ABD Büyükelçisinin kızı. Buna alet olanlara daha sonra soruluyor, onlardan biri diyor ki, tamam bütün bunlar düzmece ama Saddam da diktatördü, gitmesi benim için iyi oldu. Evet, yaşam hata kaldırmıyor. Küresel sermayenin silahlı adamları zorla Saddam’ın ağzını açıp dişlerine baktıklarında da en büyük aşağılamayı Saddam’a yaşattılar ve sonra da ipini çekiverdiler. Küresel sermayenin diz çöktürmek istediği ülkeler arasında Türkiye’nin olmadığını düşünmek kapitalizmin yasasını bilmemektir. Gün gelecek aynı eza ve cefaları Türkiye halkına da misliyle yaşatmak isteyeceklerdir. İşte o zaman ortada ne efelenen Bay Tayyip, ne de göğsünü gere gere Colin Powell’a 9 maddelik anlaşma imzalayan Abdullah Gül olmayacaktır.
Ancak bizim dile getirdiğimiz filmin sonunda kazanan taraf yine de küresel sermaye yani emperyalist güçler olmayacaktır. Kazanan bizler olacağız. Çünkü ABD ve emperyalist Batı çürümüş olup büyük bir çıkışsızlığın içindedir. Dolayısıyla ABD’den Başlayıp İrlanda’ya gelsek oradan da Yunanistan’a kadar uzandığımızda görürüz ki, kapitalizmin yangını artık zor söndürülür. Buradan ilan ediyorum. Zafer sosyalistlerin olacak. İnsanlık kurtuluşunu sosyalizmle perçinleyip sağlamlaştıracaktır.
Son Söz:
Üçüncü Paylaşım Savaşı’nın bitimi ne zamana denk gelir kestirmek zor. Ancak İkinci Paylaşım Savaşı’nın bitiminden sonra ortaya çıkan SOSYALİST SİSTEM’DEN ÜÇÜNCÜ PAYLAŞIM SAVAŞIN’IN BİTİMİNDEN SONRA ORTAYA ÇIKACAK OLAN SOSYALİST SİSTEM ÇOK DAHA GENİŞ BİR COĞRAFYADA VE DE DAHA GÜÇLÜ OLARAK ORTAYA ÇIKACAKTIR.
BU DA BÖYLE BİLİNMELİDİR.