MASUMİYET

Yazan: Turgut Koçak 13 Kasım 2015

Türkiye 12 Eylül faşizminden bu yana kabuk değiştirme ortamına girdi. O dönemde ilericilere, devrimcilere ve sosyalistlere dünyayı dar eden faşist güruhlar bilinen bir yöntemle dine imana sarıldılar. Faşist darbenin başı Kenan Evren, elinde Kuran meydan meydan dolanırken kendi babasının ya da iyice anımsamıyorum dedesinin ne denli dinine bağlı biri olduğunu günlerce anlatıp durdu. Bir yandan dinci imancı kesimler pohpohlanır ve sırtları sıvazlanırken bir yandan da onların devlet tecrübelerinden yararlanılmak istendi. Böylece faşistler dinci bir kanada dayanarak meşruluk kazanmak istiyorlardı devamı o gün bugündür gelmektedir.

Artık ortalıkta tarikatlar cirit atabiliyor, üzerlerinde dini görevlerini yerine getirirlerken hiçbir baskı söz konusu değilken üzerlerinde baskı olduğunu ileri sürerek laikliğe karşı geniş bir cephede mücadele başlatıyorlardı. Kenan Evren rejiminin her anlamda yanında yer almış olan Turgut Özal ise parti kurulmasının serbest olmasıyla birlikte ANAP’ı kuruyor, dört eğilimi parti saflarında birleştirdiğinin propagandasını yaparak dinci ve imancılara sonuna kadar yol veriyordu. 12 Eylül faşist ortamı dincilere dokunmadığı için Erbakan alttan alta hazırlanıyor, ilk seçimin arkasından yapılan seçimlerde ise kimsenin ummadığı bir başarı elde ederek önemli bir güç haline geliyordu.

Artık dinci imancı kesimleri kimse tutamazdı. Tarikatlar toplum içinde yerlerini genişletmek için yoğun bir çaba harcıyorlar, laiklik düşmanlığında ve Kemalizm karşıtlığında adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Ülkemizin büyük kentleri ve yüksek okulları bile artık bu kesimlerin gövde gösterisi yaptığı alanlara dönüşmüş, bir yandan da orduyu darbeci göstererek sözde darbeye karşıymış görüntüsü verilerek bir yandan da liberal ve bazı sol yapılar tarafından da sempati ile karşılanır hale geliyorlardı.

Devamında ANAP küçüldü. Erbakan’ın partisi seçimlerden birinci parti çıkarak Doğru Yol Partisi ile koalisyon kurarak yerini sağlamlaştırma operasyonlarına girişti. Artık gemi iyice azıya alan dinci kesimler Başkentin sokaklarında ellerinde baston yerine kullandıkları sopalı yürüyüşler yapabiliyor, gelişen bu yeni hareketle birlikte ise radikal dinci kesimler ise ciddi bir güç kazanıyordu. O dönemde aydın olarak bilinen Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu gibi aydınlık yüzlü insanlar katlediliyorlardı.

Öyle görünüyordu ki ülke içerden ve dışardan sarılmış gibiydi. Bir yandan da yabancı istihbarat gruplarının faaliyeti giderek daha da artar olmuştu. Koalisyonlar döneminde bazı tedbirler alındıysa da fayda etmedi. Dış finans çevreleri ve askeri güçleri için her denileni yapacak iktidarlar arandığı için girişimlerin gözle görülür hale geldiği açıkça belli oluyordu. Dinci siyasal gruplar ise giyim kuşam konusunda bastırdıkça bastırıyor, türban masumane bir istek olarak isteklerin en önüne konuyordu. TBMM, bir Merve Kavakçı olayını yaşadı. Ecevit tavır göstererek Merve Kavakçı’yı meclis oturumundan dışarı çıkartmıştı. Artık ortalık toz dumandı. Dinci kesimler yeri yerinden oynatıyor, sanki türban takmak özgürlükmüş gibi masum bir görüntü vererek isteklerini daha da bir siyasallaştırıyordu. Sonuçta ekonomik bir kriz sonrası Ecevit’in partisi ikiye bölündü ve Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı ile birlikte 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim kararı alındı. Erbakan’ın dizi dibinden kaldırılan Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına çoktan AKP kurdurulmuştu bile.

AKP %35 civarında bir oy oranıyla TBMM’de ezici bir üstünlükle iktidara geldi. Ülke uluslararası güçlerin güdümüne sokulmak istenmesinin yanında dini içerikli ne varsa iktidarın başat politikaları arasında yer aldı. AKP iktidarının 13 yıllık iktidarı döneminde gelinen nokta faşist bir diktatörlüktür, böylesi bir diktatörlükte ise devletin kurum ve kuruluşları tam anlamıyla dini anlayışlara göre düzenlendi ve uygulamalar aldı başını gitti.

Yıllarca birlikte olunan ve kendilerine ‘Paralel Yapı’ adı takılan Fetuhullahçılara yönelik ülkemizde gözaltılar yapılıyor. Önceki gün gözaltılarda bu kesimden gözaltına alınan kadınlar başörtülü oldukları için tartışmalar yarattı.

Neymiş efendim, başörtülü kadınlara kelepçe takılmışmış. Esasen başörtülü kadınlara kelepçe takılmamalıymış çünkü başörtülü kadınlara başları örtülü olmaları hesabıyla ayrıcalıklı davranılmalıymış. Bunu yapan Manisa Emniyet Müdürü geçici olarak açığa alınmış ve bu konuda ihmalleri olan kim varsa hesap verecekmiş. Bu konuda vali bey hazretleri böyle buyurmuş.

Oysa daha düne kadar gözaltına alınan solcu bayanlara değil kelepçe takmak, ters kelepçe takılarak yerlerde süründürülmüyor muydu? Eğer gözaltı uygulananlar solcu olursa bayan falan olmalarına bakılmaz en azılı şekilde davranılabilirdi. Bu gibi yüzlerce olay yaşanmış olmasına karşın hangi olay için polisler hakkında bir yaptırımda bulunulmuş bir bilen var mı?

Esasen boşuna tartışıyoruz.

Çünkü AKP iktidarının nerede durduğunu ne yaptığını ve yapmak istediğini bilmiyor değiliz.