KUZULARIN SESSİZLİĞİ

Yazan: Turgut Koçak 30 Ağustos 2015

Olup bitenler karşısında insanın sinirleri dayanmıyor. Recep Tayyip Erdoğan’a danışmanlık yapan bir Burhan Kuzu var, adam ne söylerse faul, ne söylerse insani ölçülerin çok dışında. Adamın akademik bir unvanı var. Prof. hem de Anayasa profesörü. Bu unvanı nedeniyle sanki her aklına geleni söylemeye hak kazanmış gibi ne demokrasiyi taktığı var, ne de insanlığın bugünkü geldiği noktada insan haklarını. Bildiğiniz gibi aklına koymuş ya Başkanlık sistemini, daha doğrusu başkanlık sistemini de değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olmasını, ne zaman onu televizyonda görsek bir sürü herzeyi arka arkaya sıralayıp Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olması için her türlü numaraya başvurup hukukun gözünü çıkartıp kafasını patlatıyor.

İşte bu zat şimdilerde Beştepe Külliyesi’nde. Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını yapıyor. Ne yapacak, önünde iş de yok. O da durumdan vazife çıkarmış, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ın isteğini sözüm ona bir hukukçu olarak yineliyor.

Neymiş efendim?

Yarbay Mehmet Alkan kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenazesinde söyledikleri için yargılanmalıymış. Hem efendim asker adam acısını içine atar vakur bir şekilde olup bitenleri kabullenir otururmuş.

İnsaf vallahi!

Sen iktidarda kalmak için her türlü alavereyi çevirip sözüm ona “çözüm süreci” altında bugün gelinen noktanın koşullarını hazırlayacaksın. Aman “çözüm süreci” kesintiye uğramasın diye her türlü silahlanmaya ve hazırlığa gık bile demeyeceksin. Sonra oyların düşecek, oylarını yeniden arttırmak için bu kez de savaş naraları atıp askerleri ve polisi ölüme süreceksin ki, yıldızın, ne menem milliyetçi olduğun görülüp yeniden parlasın. Bu ülkenin halkı, gerçeği mi öğrenmek istiyor; AKP iktidarının ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 yıllık iktidarını şöyle bir gözden geçirsin görecek. Ne var ki, sizin halk dediğiniz de ne oluyor? Burhan Kuzu gibilerini sahneye çıkarırsın, bunlar halkın gözüne kül üfürüp gözlerini kör eder sonra da istediğin gibi fırıldağını çevirirsin. Burhan Kuzu denilen kişiyi bu ülkenin halkı iyi tanımalıdır. Kim adına konuşuyor, niye konuşuyor bilinmeyen bir şey değil de, bunlarda vicdanın V’si bile yok. Ne söylemişti Yarbay Mehmet Alkan?

“Dün barış diyenler bugün ne olmuştur da savaş diyorlar?”

Yukarıdaki sözün neresi yanlıştır? Bu sözü asker söyledi diye kıyametleri koparmak niyedir? Hem siz değil misiniz hazırlıklar askerin gözünün önünde yapılırken üstelik de her dediğiniz yapan, bir dediğinizi iki etmeyen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, size bu konu ile ilgili mektup bile yazmışken hasır altı ettiklerinizi bir düşünseniz olmaz mı da, şimdi kalkmış Mehmet Alkan Yarbay’ın kellesini istemeye kalkıyorsunuz? Hem bu durumda kelle vermesi gereken sizler değil misiniz? Çünkü sizler ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için ihanet dahil, her şeyi göze almış değil misiniz? Yolsuzluklarınızı, yalanlarınızı, çalmanızı, çırpmanızı, adam kayırmanızı, aldığınız rüşvetlerinizi, kendinize göre yargıyı dizayn etmenizi bile geçtik, bu ülke evlatlarının sapır sapır toprağa düşmesine yol açan ihanet size ait değil mi? Çözümü TBMM’de aramayıp üstelik de halkından saklayanların ihaneti sonrasında ülke bu karanlık günleri yaşamıyor mu da, Burhan Kuzu denilen kişi kalkmış tencerenin içine ediveriyor?

Haklısınız, asker tabiki de bu ülkenin güvenliği için özveri gösterecek. Ancak iş salt sizin iktidarınızı korumayla sınırlı kalınca, üstelik de bu iş ihanet sosu ile askere yedirilmeye kalkışılırsa kimi nasıl susturacaksınız? Yaptıklarınızın yanınıza kalacağını mı düşünüyorsunuz? Hem böyle giderse bugün Yarbay Mehmet Alkan konuşur, yarın bir başkası. Çocuğunu yitiren bir anne ne diyordu? “Nüfusumuz kalabalık olduğu ve yoksul olduğumuz için çocuğum uzatmalı olarak askerde kaldı. Peki, annenin kolundan tutup onu sakinleştirmek isteyen Bayan Astsubay ne diyordu anneye? “Zenginlerin çocukları asker olmaz, bu savaşta ölmez.” Buyurun işte, sizin vicdansızlığınız karşısında raptı zapt altına almak istediğiniz vicdanlar isyan ediyor demek ki.

Burhan Kuzu gibileri bir kenara oturup susamazlar. Susmak isteseler de susamazlar. Çünkü Kuzuların Sessizliği’nde o kadar büyük suç işlediler ki, en azından çektikleri korku yüzünden susamazlar. Yalnız bir şey var. İnsanlar akademik bir unvan aldıklarında bu unvan, artık anlamını yitirmişse öncelikle rütbe söker gibi sahibinden bu unvan sökülüp alınmalı. Burhan Kuzu gibiler de ortalıkta Anayasa Profesörüymüş falan sıfatıyla dolaşamamalıdır.

Not: PKK’lılara ve onun çevresinde harelenenlere bir diyeceğimiz var.

Eğer “barış” diyorsanız silahı da bırakacaksınız, giriştiğiniz eylemleri de.

Sizler yol kesecek, karakol basacak, asker ve polis öldüreceksiniz sonra da yavuz hırsız ev sahibini bastırır örneğinde olduğu gibi bağırıp duracaksınız barışta barış diye. Zaten doğru dürüst belediye hizmetleri bile olmayan kentlerin her tarafını çukurlarla doldurup, her yere patlayıcı düzenekleri kuracak, köprüleri, yolları, asker, polis, sivil demeden araçları havaya uçurup ateşe vereceksiniz yine de bağırmayı sürdüreceksiniz barışta barış diye.

Evlere konuşlanıp özerk kentler ilan ederek uzun namlulu silahlarla istediğiniz yeri tarayacak, ocaklara ateş düşürüp ölecek öldüreceksiniz sonra yine barış diye ortalıklara döküleceksiniz. Sizler farkında mısınız bilemem ama bu barışı Recep Tayyip Erdoğan ve şürekâsı ile oluşturacak değilsiniz, burada ocaklarına ateş düşmüş olan Türk, Kürt binlerce insan var. Her ölüm insanların arasına biraz daha derinlemesine kama sokmaktadır. Halk arasındaki barışı geriye dönülmez bir şekilde bozarsanız, barış değil kucağınızda savaşı bulacaksınız. Hem sizi haklı bulduğunu düşünüp kentlerde işkembeden bol laf salatası üreten şu liboş ve soldan çark etmişlere de fazladan inanmayın. Onlar filmlerde rol alan figüran rolündeler.

Esas oğlandan dayak yediklerinde ne yapacaklarını sizler çok iyi bilirsiniz. Bu memlekette 12 Eylül faşizmi döneminde imza toplayanların arasından ne Öztürk Serengiller çıktı bilmiyor olamazsınız. Uzağa gitmenize gerek yok Özerklik bildirisini okuyan Demokratik Bölgeler Partisi Eş Belediye Başkanlarınızın ifadelerine bakın bir. Neymiş efendim, oradan geçiyormuşlar da basın açıklamasına uğramışlar. Sonra ellerine 40 yaşlarında bir teyze özerklik bildirisini tutuşturup okutmuş. Yani içeriğini bile bilmiyormuş.

Aslında biriyle buluşacakmış da kendisini orada bulmuş. Buyurun yarattığınız fantezileri yakından görün. Görün ki eğer gerçekten barış istiyorsanız istediğiniz barışın ruhuna uygun davranın. Yok, bildiğinizi okumaya devam edecekseniz, size bir diyeceğimiz olamaz. İsterseniz şu seçime az bir zaman kala silahlarınız sussun da Recep Tayyip Erdoğan’ın isteklerinin kabul edildiği rahat bir seçim ortamı yaratın. Belki de yeniden AKP’nin iktidar olmasını sağlayın ki, daha iyi silahlanıp daha iyi barışa hazırlanma olanağı bulun.

Sonra AKP’nin seçim hükümetine bakan verip Türkiye’nin fay kırıklarını daha da bir arttırın. Levent Tüzel Bakanlık teklifini kabul etmediği için ona yüklenin, adamlarınız " ne olacak canım Türk, partisi de Türk partisi zaten” diyerek dalgaya alsın. İki bakanınız bakanlık koltuğuna kurulsunlar ama devir teslim töreni yapmasınlar. Ha bir de kırmızı plakalı araba kullanmasınlar ki, halk bu muhteremlere amma da bizden adamlarmış, kırmızı plaka arabaları bile reddettiler deyip aldansınlar. Bunlar “biz devletin Alevisi olmayacağız” desinler ama seve seve koltuk uğruna AKP’nin Alevisi olmayı içlerine sindirip otursunlar.

Hani sesimizi çıkarmayacağız ama işlediğiniz hata bir değil bin beş yüz değil. Seçtiğiniz yolda Kürt memo yine inşaatlarda amele olacak, Kürt Hüso yine mevsimlik işçi olarak tarlalarda boğaz tokluğuna çalışacak. Özetle ağanın, beyin şeyhin, şıhın, patronun kölesi olacak. Sizlerin Kürtlere vaat ettiği dünya böyle bir dünya işte. Ya sosyalizm öyle mi? Sosyalizm Kürt, Türk, Alevi, Sünni, asla etnik köken ve inanç ayırımı yapmaksızın bir dünya vaat ediyor.

Bu yüzden de sizleri sesli bir şekilde eleştiremeyen solcu takımının aksine açıkça eleştiriyor ve diyoruz ki, barış istiyorsanız eğer Stefan Zvayk’ı okuyun ve ne demek istediğini doğru anlayın. Savaşı başlatanlar bitirmezlerse bu savaşta bitmez. Acısını kim çeker diyorsanız, yaşamını yitiren Kürt çocuklarına ve Türk çocuklarına bir bakın kimlermiş görmekte zorlanmayacaksınız.

Yazımı bitirirken şunu da söylemeden geçemeyeceğim.

GERÇEKLER İNSANI ÖZGÜRLEŞTİRİR. Gerçekçi olun ve özgürlük yolunda yürüyün…