Yazan: Turgut Koçak 24 Eylül 2014
Ülkemizde türban sorunu az tartışılmadı. Birilerine göre türban dini müeyyidelerin yerine geçirilmesiydi kimilerine göre ise gericiliğin hortlatılması ve dini bir devlet kurulmasına yönelik adımlardı. Bu tartışmalarda bir kısım solcular vardı ki, onlar bu tartışmalarda türbanı savunanların yanında yer aldılar. Gerekçeleri ise her zaman olduğu gibi özgürlüktü. Onlara göre özgürlük denilen naif şey kelebek mi, yıldızların altında düş kurmak mı, yoksa ılgıt ılgıt esen rüzgârın serinliği ile uzak dağları seyretmek miydi bilinmez ama özgürlük denilen tılsımlı söz savunulduğu için akan sular duruyor madem özgürlük alanına giriyor o zaman neden olmasın denilerek; hatta bazı gösterilerde de türbanı savunanların yanında saf tutmaktan çekinilmiyordu.
Bütün bunlar tamam da türban acaba kadınlarımızın özgürlük alanına giriyor muydu yoksa onların raptı zapt altına alınması, toplum yaşamından geri çekilip evlere hapsedilmesi miydi daha çok işte bunun açıklık kazanması en doğru yoldu. Hem, erkekler tarafından dini vecibeler adı altında kadınlara bir zorunluluk olarak türbanın dayatılmasında acaba ne hikmet olabilirdi? Din bezirgânlarının. günahtan, bütün olumsuzluklara kadar ne var ne yok kadınlar üzerinden açıklamalarda bulunmalarının altında ne hinoğlu hinlik yatıyordu hiç yeterince araştırılmış gerçekler su yüzüne çıkarılmış mıydı acaba? Yoksa solda birilerine yaranmak için kendi bindiği dalı kesen bir ahmaklık mı sözkonusuydu da böylesi bir davranışa kapı aralanmıştı dersiniz? Türbanı ideolojik dünya görüşleri açısından savunanlar elbette kendi görevlerini yapıyorlardı yapmasına ya, sola ne oluyordu da böylesi bir tongaya düşülüp kadınlara karşı “özgürlük” adı altında ağır bir suçun ortağı olma yolunu seçiyordu?
Toplumun yarısı demek olan kadınlarımız üzerinde bu denli baskıcı olunmasını, giderek kantarın topuzunun kaçırılmasına giden sürece katkıda bulunulması acaba nasıl bir şeydi dersiniz? Yoksa sözümona sol, kendilerine yıllarca ağır saldırılarda bulunmuş olan din tüccarlarına şirin görünmek için mi böyle bir politikaya arka çıkmak gibi bir aymazlığa düşüyordu?
Her neyse sonunda türbanı serbest edecek AKP iktidarı ile de Türkiye tanışmış oldu. 12 yıldır gericilik ve din temelli devlet oluşturmak doğrultusunda atılan adımlara hepimiz tanığız. Önce türban üniversitelerde serbest edildi. Sonra kamu alanlarında serbest edilmesi için gerekli adımlar atıldı. Ancak bu kadarı ile AKP iktidarının ve gericilerin yetinmeyeceği belliydi. Sonuçta da arkası geldi.
Bir gün Bakanlar Kurulu toplandı. Hükümet sözcüsü ağlak Bülent Arınç o yorgun ve bıkkın sesiyle Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararı bütün Türkiye’ye açıklayıverdi. Neymiş efendim? Bakanlar Kurulu toplanmışmış, giyim kuşamın serbest edilmesi hükmüne dayanılarak bütün okullarda türban serbest hale getirilmiş. Şimdilik okulun ilk dört yılında türban serbest edildi açıklaması gelmedi ama göreceksiniz türban anaokullarında bile serbest edilecektir.
Bakanlar Kurulu’nun almış olduğu bu karar karşısında eğitimciler ayağa mı kalktılar? Hayır. Bilim insanları ve hemen her konuda kendilerini sokaklara atan çevrelerden dişe dokunur bir tepki mi geldi? O da yok. Türkiye’nin sözümona aydınlık yüzünü oluşturduklarını dile getiren çevreler nasıl karşıladı bu oldu bittiyi? Belki bazıları etkisiz bir demeçle, bazıları da susarak.
Hani şimdi HDP’liler IŞİD’ın Kobani’ye saldırılarına kaptırmışlar ya kendilerini bu konu zaten onları hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Zaten türban konusunda da Kürtlerdeki dini duyarlılığı dikkate alarak bunlar hiçbir zaman seslerini bile çıkarmış değiller. Öbür sol çevrelerin çoğunun ise gündemi öyle yüklü öyle yüklü ki, yüklü gündemlerinden dolayı ağlak Bülent Arınç’ın açıklamasına sıra bile gelmiyor. AKP zemin yokladı ve zamanının geldiğini düşünerek kararını patlatıverdi işte. Hani birileri her gün IŞİD; Kürtlere, Ezidilere, Süryanilere, Şii Araplara, Türkmenlere zulm ediyor diyorlar ya, bunun tartışılacak bir yanı yok doğrudur ve de IŞİD’ın yaptıkları yanlarına bırakılmamalıdır. Ancak bir gerçek var ki, o da AKP iktidarı eliyle Türkiye coğrafyasını kana boyayacak yüz binlerce IŞİD’çı yetiştirilmesi ki kimsenin bu olup bitenler nedense dikkatlerini çekmiyor.
Recep Tayyip Erdoğan nerede? Amerika’da. Ne demişler kendisine Amerikalılar? IŞİD’a karşı operasyona Türkiye katılacak! O ne demiş? Başüstüne silahlı operasyonda dahil katılacağız. Siz nasıl yorumladınız R. T. Erdoğan’ın bu tutumunu? Sizi bilmeyiz ama biz şöyle dedik; 40 yıllık kani olmaz ki yani… İşte böyle yaşadıklarımız. Peki, olup bitenleri nasıl yorumlamalı ve nasıl davranmalıyız?
Madem böyle bir soru söz konuzu; o zaman işin özünü konuşalım.
AKP iktidarının bu oldubitti kararının ters tepmesi için öğretmenler başta olmak üzere bütün öğrenci anne ve babaları, aydın görüşlü, ilerici, devrimci, sosyalist herkes harekete geçmeli ve ağlak Bülent Arınç’ın açıklamalarını yutturmak için gerekeni yapmalıyız.
Yoksa yarın gerçekten de geç olabilir.