Yazan: Turgut Koçak 4 Şubat 2020
Evet, insanın yurtsever olması iyi bir duygudur. Çünkü bu duyguyu taşıyanlar; ülkelerini, ülkelerinin taşını, toprağını, havasını, suyunu, börtü böceğini, ağacını, yeşil çimenini, otunu, yalnız alıç ağacını, denizini, ırmağını insanını sever. Bu duyguyu özümsemiş olanlar üstelik her şeyin sahibi olmak için değil de karşılıksız bağlanırlar tüm güzelliklere.
Ama bazıları vardır ki her şeyin tek sahibi kendileri olmak isterler. Sahip olmanın verdiği kibir ve güçle de yukarıda saydığım tüm şeylerin kendileri için yaratılmış olduğu bencilliği ile bir de bakarsınız ki zalim olup çıkmışlar.
Örneğin kapitalizm bu son söylediğim duyguyu bazı insanların yüreğine öyle bir çakmıştır ki işte bu düzende insanlara ve yeryüzündeki canlı, cansız tüm varlıklara karşı acımasız ve zalim olunur. Bu türler ellerinden gelse denizleri, ırmakları, gölleri, dağları, taşları dikenli tellerle çevirip oralara kimseyi sokmak istemeyecek kadar da her türlü insani duygulardan öyle bir uzaklaşırlar ki işte bu yüzden insanlığın yaşadığı şey sonrasında tufana dönüşür. Savaşlar bu yüzden olur, silah fabrikaları bu yüzden tıkır tıkır çalıştırılır. Bu yüzden her şeye, cümle mahlukata çekidüzen vermek ve onları köleye dönüştürmek isteyen tiranlar ortaya çıkar. Bunlar güç zehirlenmesi ile akıl almaz şeyleri yapmaktan an bile geri durmazlar. Susturamadıklarını susturmak için her yola başvurmayı göze alırlar ve yaparlar da. İşte bu yüzden insanlık acı içindedir, Bu yüzden açtır, susuzdur, çıplaktır, eğitimsizdir, sağlık hizmetlerinden yoksundur. Sömürme ve buyurma hırsı sınırlar ötesidir. Bu güce bakan küçük tiranlar da bu rüya ile yatıp bu rüya ile kalktıkları için onlar da önce kendi ülkeleri içinde sonra komşularına yönelik yapmadıklarını bırakmazlar. Durumları daha ilerisine uygun düşmediği için birer ikişer büyük tiranların emrinde ne buyurulursa onu yaparlar.
Şimdi Suriye’yi yazacağım bir kez daha ama sizlerin de doyduk dediklerinizi duyar gibi oluyor ve bu yazıyı yazarken de tedirgin oluyorum ama yazmak zorundayım.
Afrika’dan ta Çin’e kadar ve de burnumuzun dibinde bugün yaşadıklarımız nasıl ve niye yaşandı yaşanıyor hiç aklınızda tartıp düşündünüz mü? Düşünmediyseniz yukarıda yazdıklarıma bir kez daha dönün ve okuyun ne söylemek istediğimi anlayacaksınız. Sonra AKP ve saray iktidarı ülkemizi bunca bataklığın içine niye düşürdü diye de sorabilirsiniz.
Hepsini geçelim ve dün 5 askerimiz ve üç sivil niye öldü ve bu olaydan sonra ortaya çıkan krizi iktidarı ile muhalefeti ile nasıl anlıyorlar ve içinden çıkmak için ne düşünülüyor diye soralım.
İktidardan krizin nasıl yönetilmek istendiğini duyduk. Onlar yaşanan bu olaydan sonra misliyle yanıt vermişler ve Beşar Esad güçlerine 75 kayıp verdirmişler verdirmeye de devam edeceklermiş. Peki, muhalefet ne gibi açıklamalarda bulundu? Onların yaklaşımları ne kadar gerçekçiydi ve açıklamaları yaparken hangi ideolojik baskıların altında olmadık açıklamalarda bulundular ve niye bulundular?
Şurası çok açık ki muhalefeti de iktidarı da sadece ve sadece günü kurtarmak gibi bir derde düşmüşler. Bu yüzden de birisi misliyle yanıt verilecek deyip kaç can aldıklarını açıklıyor diğerleri de Beşar Esad’a veryansın etmekten kendilerini alamıyorlar. Hiç kimse zayıflayan Suriye’ye karşı İsrail niye operasyonel yollara başvuruyor, İdlib’te bu İslami terör örgütlerinin işi nedir, Türkiye burada gözlem noktalarını niye kurdu, Astana ve Soçi mutabakatı ile Türkiye’ye bu terör örgütlerinin silahsızlandırılması görevi verilmesine karşın niye görev yerine getirilmedi diye sormayıp son olaylar üzerinden milli duygular kabartılarak kışkırtıcı bir tutum takınılırken kışkırtılanların da öfkesi bir şekilde arttırılıyor.
Niçin?
Hem Suriye topraklarındasınız, hem oralara mülki amirler atamış, üniversiteler bile kurmuşsunuz ancak yine de kendinizi sütten çıkmış ak kaşık gibi görerek ülkemizin başına açtığınız beladan haberiniz bile yok gibi davranarak ahkâm kesmeyi elden bırakmıyorsunuz niyeyse? Bugüne kadar yarattığınız ortam yüzünden öyle ya da böyle Türkiye’ye gelmiş bulunan Suriyelilerle ilgili kirizi bile yönetmekten acizsiniz ama yenilerinin gelmesine yol açacak yol ve yöntemlerden de bir türlü kendinizi alamıyorsunuz.
Bugün onu bahane edip bunu bahane edip Suriye topraklarında asker bulunduruyorsunuz. Güvenliğimiz için diyebilirsiniz ama boşuna buna kimseyi inandıramazsınız. Eğer öyle bir şey olsaydı ‘Sarış Pınarı’ operasyonunuz şıp diye kesilmez bu konuda da sesiniz çıkmaz hale gelmezdi.
Bahçeli’yi dinledikçe bu kişinin ne kadar arızalı biri olduğunu daha iyi görmeye başladık. Bu kişi içerde arkasına sarayı da alarak her türlü tehdidi savuruyor tabiki de bu bir tehlikedir ancak son olaylarda Rusya’ya atıp tutmasının dozuna baktığınız zaman dış politikanın bu şekilde götürülmeye kalkışılması da büyük tehlikedir. Tehlikedir çünkü lafla peynir gemisi yürümez. Atıp tutarak verip veriştirerek sorunlar çözülmez.
O zaman bu ülkenin işçileri, emekçileri, aydınları, gençleri oturup düşünmeli kışkırtanlara hak ettikleri yanıtı vermeli ki kışkırtanların kazanç muslukları kesilsin. Kışkırtılanlar olmamalılar ki iki de bir de bu ucuz yahni getirilip getirilip önümüze konmasın.
Ülke evlatları hiç uğruna, birilerinin siyasi hesapları yüzünden canlarından olmasınlar…