KILIÇTAN BOMBARDIMAN

Yazan: Turgut Koçak 26 Nisan 2014

Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü nedeniyle Başkan Haşim Kılıç beklenen konuşmasını yaptı. Salona sessiz sedasız girerek önde bulunan sıradakilerle tokalaştıktan sonra yerine oturan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hemen hemen kimse ilgi göstermedi. Aynı şekilde TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’da ilgi görmeyenler arasındaydı. Salona Abdullah Gül girdiğinde ise oradakiler daha çok ilgi gösterdi.

Haşim Kılıç’ın konuşmasının başında söylediği; “Dünyada dini, etnik ve sınıf savaşlarının en yoğun yaşandığı bölge olan Avrupa, komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerden demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini vererek kurtulmuştur” sözlerini ve Gorboçov’a atfen söylediklerini ayırırsak konuşmasının neredeyse tamamı yerinde konuşmaydı. Kılıç’ın geriye kalan konuşmasının tamamı AKP iktidarının ve Recep Tayyip Erdoğan’ın sergilediği demokrasi dışı ve baskıcı davranışlarına yerli yerinde yanıt niteliğindeydi. Nitekim Kılıç’ın konuşmasının hemen arkasından Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ kokteyle de katılmadan terkettiler.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in tepkisi ağır oldu, Çiçek’in tepkisi; “kimse oraya tokat yemek için gitmez” şeklinde olurken, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise baştan sona siyasiydi diyerek değerlendirimler yaparken, bazı AKP milletvekillerinden de daha ağır tepkiler geldi. AKP Milletvekili Şamil Tayyar ise Haşim Kılıç için, tıpkı Abdüllatif Şener gibi Haşim Kılıç’ta tarihin çöp sepetine atılmıştır diyerek eleştiri dozunu olabildiğince yukarıya çekmiş oldu.

Orada en rahat kişi ise hiç kuşku yok ki, Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Sonuç olarak görüldü ki, iktidar partisi 30 Mart 2014 seçimlerini kazanmış görünüyor olsa bile içine düştüğü çıkmaz giderek daha da derinleşmiştir. Dün birlikte davrandıkları ve ülkenin bütün kurum ve kuruluşlarını kendi isteklerine göre tasarladıkları çevrelerle bugün aralarının hiç de iyi olmadığı açıkça görülmüştür. Recep Tayyip Erdoğan kendisi gibi düşünmeyen her çevreyi rahatlıkla “paralel yapı” içine sokmakta, daha da ileri giderek bu çevreleri doğrudan başka ülkelerin casusu ilan edebilmektedir. Daha dün birlikte oldukları kimseleri böylesine ağır şekilde suçlamasının nedeni olsa olsa kendisini koruma koruma kaygısından kaynaklıdır.

Dün hukukun üstünlüğüne değinen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın söyledikleri ne yazık ki, boşa gitmiştir. Eğer boşa gitmemiş olsaydı Abdullah Gül, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran ve sayısız sakıncalı maddeleri içeren MİT yasasını onaylamazdı. Düşünün ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarında Recep Tayyip Erdoğan Başbakan olarak kendisi bile korku içindeyse sıradan yurttaşların konumunu varın siz düşünün. Eğer hukuk hepten rafa kaldırılacak tıpkı Anayasa Başkanı Haşim Kılıç’ın konuşmasında değindiği gibi basit bir alacak davasında bile yurttaş yargıya güven duymayacaksa sonucun ne olacağını kestimek olası mı? İşte Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 yıldır geldiği nokta budur. Erdoğan üstelik bu kadarla da yetinmemekte yargıyı kendisine bağlamak için her yolu denemektedir. Son zamanlarda sürgünlere ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yargı hakkında sarfettiği sözlere baktığımız zaman işin ne kadar vahim boyutlarda olduğunu da açıkça görmekteyiz.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Başkan Haşim Kılıç’ın konuşmaları oldukça uyarıcıydı. Bir iktidar düşünün ki, yargının en tepesindeki kişinin söylediklerini kendisine söylenmiş sayarsa, daha da önemlisi TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “kimse oraya tokat yemek için gimez” derse gelinen noktayı bir değil bin kez düşünmek gerekir. Recep Tayyip Erdoğan, artık çıktığı yolda geri dönülmez bir noktadadır. Bu yüzden de içinde bulunduğu durum gereği de zararın neresinden dönersen kâr diyecek adam da değildir. Dolayısıyla iktidar tarafından bir alamete binilmiş ve kıyamete gidilmektedir ki, bunları sürüklendikleri yoldan geri döndürecek hiçbir kurum kalmamıştır. Bu yüzdendir ki, astığı astık, kestiği kestik davranan Erdoğan 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını İstanbullulara yasak etmiştir.

Bu yasakçı kafa özünde diktatörlük hevesinden başka bir şey değildir.

Bu yüzden de geç olmadan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarına son verilmeli, geniş emekçi yığınlarının hak ve özgürlüklerini tarih önünde bin kez kanıtlayarak tarihin çarkı sosyalizmden yana çevrilmelidir.