Yazan: Turgut Koçak 2 Kasım 2014
Türkiye böylesine aşırı bir egoyu tanımadı. Başbakanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren ülkeyi babasının çiftliği sanan Recep Tayyip Erdoğan kendisine 7 uçak aldırdı. Bütün bunlar yetmedi sekizincisini de alarak akıllara durgunluk veren paralar harcayıp kendisine bir uçak filosu oluşturdu. Makam arabaları gırla. İstanbul’da kendisine kaç tane milyonlar harcatarak Başbakanlık Çalışma Ofisi hazırlattı. Yetmedi Atatürk Orman Çiftliği’nin arazisini gast ederek ağaçlarını kestirtti ve mahkeme izin vermemesine karşın mahkeme kararlarını hiçe sayarak binlerce ağacı kestirip kendisine bir sözümona Aksaray inşa ettirdi. Daha önce BirGün Gazetesi yazdı. Bu sarayın bir odası için harcanan parayla maden ocaklarında 1000 adet çalışanlar için yaşam odası yapılabilirmiş. Muhteremin yaptıkları saymakla bitmez. İstanbul’un Kuzey ormanlarını katlederek 3.köprü inşaatını başlattı. Çamlıcanın o güzelim tepesine tıpkı padişahların benzeri cami inşaatı başlatarak günlerce tartışmalara yol açan adımlar attı. Yine İstanbul’da 3.Havaalanı inşaatı için su havzalarını kurutup binlerce ağacı kestirip doğayı resmen katletti. Hem bunları gerçekleştirirken ne yasa tanıdı ne de kural. Ali kıran baş kesen havasında davranarak dediğim dedik çaldığım düdük inadı ile bütün dünyayı şaşırttı.
Bütün bu hengameler yaşanırken ülke yoksullaştıkça yoksullaştı ve insanlar yiyecek ekmeğe muhtaç hale geldiler. Ülkede karanlık bir ortam oluştu. Devlet yurttaşının yaşam hakkını koruyamaz hale düştü. Dış politika çöktü, Türkiye bütün dünyada yalnızlaşarak karanlık bir girdaba girdi. Ülkede yolsuzluk, hırsızlık, hazine arazilerine konma, belediyelerin dini cemaatlere ve Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlunun kurduğu TÜRGEV vakfı başta olmak üzere dini vakıflara arsalar bağışladı. Özetle çark rüşvetsiz ve yolsuzluk yapılmaksızın dönmez oldu. Çalışma yaşamı kazanç hırsıyla yanıp tutuşan vurguncuların vicdansızlığına terkedildi. Bu sonuçlar doğal olarak öyle bir sonuç yarattı ki, yer altında ve yer üstünde çalışan yüzlerce işçi, iş katliamlarında yaşamlarını yitirdi. Soma, Torunlar İnşaat, Güneyyurt derken elma bahçelerinde çalışan 18 tarım işçisi trafik kazasında can verdi. Arada birer ikişer yaşamını yitiren iş kazalarını saymıyoruz bile.
İş yaşamını güvenlikli hale getirmek için kılını bile kıpırdatmayan AKP iktidarı sözcüleri ölümler yaşandığı zaman hemen orada biterek canlarını yitirenlerle dalga geçercesine bir aymazlık içinde laf yetiştirmeye devam ettiler. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan muhterem patronlara kızdı. Çalışma Bakanı koltuğunda oturan muhteremse 50 hatırlı adamdan söz ederek aldıkları tedbirlerin nasıl geçersiz hale geldiğinden dem vurdu. Son olarak Isparta’da yaşamını yitiren 16’sı kadın 18 tarım işçisinin 35 TL yevmiye ile çalıştıkları ortaya çıktı. Oysa elma toplatanlar 50 TL ücret verdiklerini dile getirdiler. Aradaki 15 TL anlaşıldı ki, 2014 yılında işçilerin sırtından dayıbaşılık adı altında vurgun vurulmakta, işçiler 24 kişilik arabaya 50 kişiye yakın işçiyi bindirildiği için yaşamlarından olmaktadırlar. Anlayacağınız basının vahşi kapitalizm diye adlandırdıkları kapitalistler tarafından insanlarımızın canı çıkartılmakta AKP iktidarı da bu vurguncuların iktidarı olarak iş başında bulunmaktadır. İşte bu yüzdendir ki, sonsuz acılar yaşamakta bir işçinin annesinin ağzından “benim oğlum şimdi suyun içinde mi oğlum yüzme bilmez ki” sözlerini duymakta içimiz kavrulmaktadır.
Elbette bütün bu suçların sorumlusu iktidardır. Aynı zamanda da hiçbir sorumluluğu olmayan ve Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Siyaseten yapılan bütün işlerden sorumlu makam hükümettir. Oysa Recep Tayyip Erdoğan ortalıkta tek yetkili gibi dolaşmakta, Türkiye’yi büyük risklere sokacak laflar etmeye devam etmektedir.
Fransa’da yine aynı tas aynı hamam havalarında Beşar Esad’ı terörist ilan edip diğer terör örgütlerine her ne hikmetse tek söz söylememektedir.
Tıpkı Turgut Özal’ın davrandığı gibi davranarak emperyalistlerin bölgede oyununu kolaylaştıran sözler söyleyerek 36. paralelin kuzeyinin uçuşa yasak bölge ilan edilmesinden dem vurmaktadır.
Uzatmayalım kendisi Başkan falan değildir ama Başkan gibi davranarak anayasal suç işlemeye devam etmektedir. Kendisi hükümetin sorumluluğunu taşımamaktadır ama ne yapılması gerekiyorsa bizzat kendisi emir buyurmaktadır. Madem yasaları sözü geçen muhterem yok hükmünde saymakta, bizimden bu nedenle yurttaşlık haklarımızdan doğan görevlerimiz ortaya çıkmaktadır. Unutulmasın bu ülkede yurttaşlık haklarını ipotek altına vermemiş milyonlarca yurttaş vardır. Kendisini her şey sananlara uyarımızdır.
Gün gelir devran döner, bir gün elbette hesapsızlığın da hesabı sorulur.