KENDİ KALESİNE GOL ATAN SANTRAFOR

Yazan: Turgut Koçak 11 Ekim 2022

Pas, mas, nas, gol falan derken Erdoğan 9 Ekim günü bir vakfın toplantısında her bir şeyi aslında itiraf etti.

“Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun Allah’ın izniyle olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz.

Bunu biz yaparız. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz.”

Nasıl, anladınız mı Erdoğan’ın hâl ve gidiş halinin ve notunun ne olduğunu? AKP ve saray iktidarı 20 yıldır iktidarda. Ülke bugüne kadar görmediği, bir daha da görmeyeceği kadar çok yolsuzluklara tanık oldu. Yetmedi, bu iktidarın zamanında rüşvet, adam kayırma, nüfuz ticareti olağan işlere dönüştü. Yasaklar öyle arttı ki neredeyse bu iktidar tarafından havada uçan kuşlara bile uçmama yasağı getirilecek. Hak ve özgürlükler ayaklar altına alındı yetmedi. Şimdi de mecliste sansür yasasını çıkarıp yasakları daha da bir kavileştirmek istiyorlar. Yokluk, yoksulluk ne durumda diye soruyorsanız; bize göre yoksulluk ve yokluk tavan yapmış durumda fakat iktidar her bir şeyi güllük gülistanlık göstermek için yalana hem de hız kesmeden devam ediyor.

Sen 20 yıldır her bir şeyi iki dudağının arasından çıkan sözle ülkeyi yönet sonra da kalk yolsuzluklardan, rüşvetten söz ederek Allah’ın izniyle bu sorunları da çözeceğini söyle. Hiç inanılacak şey mi? Ya da ne bileyim Türkiye’yi kendi peşine düşürdüğü bir avuç insandan mı ibaret sayıyor ki bu muhterem bu kadar rahat konuşabiliyor? Şimdiye kadar çözmek şöyle dursun saydıkları şeyleri gözümüzün içine baka baka yüze katlamış bir iktidarın tek iradesi kalkmış böyle konuşuyor, hiç olacak iş mi?

Hani 20 yıldır ülke Kılıçdaroğlu ya da başka birileri tarafından yönetilmiş de bu duruma gelmişiz gibi pişkin pişkin bir muhalefet partisi gibi konuşuyor sizin anlayacağınız. Hani santrafor falan ya, ayağına pas gelince golde atarmış ya adı geçen kişi ne santrafor ne de futboldan anlıyor ne de bu konuşması ile birlikte gol atmış oldu. Gol attı atmasına da kendi kalesine attı. Çünkü konuşması ortada. Şimdi adı geçen kişiye gerçekten de iktidar olmayı önüne koymuş bir muhalefet olsa var ya bu kişinin kalesini gol yağmuruna tutar da nerde öyle bir muhalefet. Biz sosyalistlerinse durumu ortada. Kararlılığımız var, hiçbir güç bizi yolumuzdan döndüremez tamam da kitlemiz yok. Yani askersiz komutanlar gibiyiz. Şimdilik bu konuya girmeyeceğim çünkü gerçekten de söylenecek bu konuda çok şey var.

Yani AKP yola çıktığı zaman neyse şimdi de aynısı. Başlangıçta bir şeyler yaptı gibisinden değerlendirmeler yapan liberallerin dedikleri yaşamda hiçbir karşılığı yok. Dün ne iseler bugün de aynılar. Yapıp ettiklerine gülüp geçeceğimiz bir zavallık içinde değiller sadece. Ayrı zamanda da halk düşmanı bir parti siyasi oluşum konumundalar. Böyle olmasa Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan bir kişi kendisini desteklemeyen ülkenin yüzde yetmişini düşman gözüyle görüp düşmanımız karşısında seçimleri kazanmamı şar yönünde laflar eder mi?

Etmez de bu yaklaşımını çok da ciddiye alıp üzerinde durmayı gereksiz sayıyoruz. Kapitalizm karşısında bizler zaten onların düşmanıyız. Dinci gericilik ve faşizme göre bir gün bile yaşamamız fazladan. Yani Erdoğan bizi düşman ilan ederken bir sömürü sistemi olan kapitalizmin ve dinci gericiliğin ve faşizmin temsilcisi olarak görüyor kendisini. Bu yüzden de kendisini saklamadan, gizlemeden açıkça söylüyor ne söyleyecekse. Bazıları gibi hiç değil kendisini saklamıyor diyeceğim de demiyorum çünkü böyle söylersem bazıları kendisine hayır hak baktığımızı sanır ve partisi AKP’yi, cumhur ittifakında yer alan MHP ve diğerlerini yerli yerine koyamadığımızı düşünür ki bunu asla istemem. Çünkü bizim için ittifakı bütün yönleriyle çok iyi tanıyor ve biliyoruz.

Eğer gelişi güzel saptamalar yaparsak AKP ve saray iktidarının üç gün içinde üst üste zam yaparak motorinin fiyatını 30 liraya çıkartma nedenini de yetirince kavramamış oluruz, şu an mecliste yasalaştırmak istediği sansür yasasını da. Ne örtülü ödenekten harcanan paralar, ne Diyanet’in bilmem kaç bakanlığın bütçesini sollayan bütçesini, ne bilmem kaç yerden maaş alan vurguncu AKP bürokratlarını, ne de sokaklarda polis şiddetiyle niçin halkın susturulmak istendiğini.

Sonra ufak denemesi yapılan ve daha büyüt uygulamalara bir başlangıç işlevi görecek olan terör olaylarını. Ne ayakları kırılacak olan kimselerin hukuktaki yeri nedir, bir yandan birilerinin ayaklarının kırılması emri verilirken uyuşturucu baronları ile gönüldeş gönüldeş resim çektirip gülümsemeleri de yerine koyamayız ki bu gider de biz yanlışlık yaparsak ister isteyelim ister istemeyelim hep başımızın belası olarak iktidardan gitmez ve kalırlardı ki artık bunlara katlanacak bırakalım yılları, ayları, haftaları hatta bir gün bile tahammül edemeyiz.

Etmeyeceğiz de…

Çünkü nasıl gelmişler öyle gönderilecekler hem de davulla, düdükle, zurnayla. Buna inanalım çünkü her şey inanmakla başlar…

İnanmayana, inandıkları için savaşmayana da zaten devrimci denilemez.