Yazan: Turgut Koçak 15 Ağustos 2015
Ülke kan ağlıyor Recep Tayyip Erdoğan Rize’nin bilmem ne tepesinde keklik uçuruyor. Hemen her gün asker cenazeleri gelirken O kalkıp Rize’ye gitmiş bilmem kaç rakımlı tepeye yapılan caminin açılışını yapacakmış. Erdoğan artık kesin güç zehirlenmesinin etkisi altındadır. Düşünüyor ve sanıyor ki, güç kullanarak her şeyi yapabilirim. Bu yüzden de kolayca sistem değişikliğinden söz edebiliyor. Gerçekten de sistem değişikliğinden söz ederken haklı, çünkü kendisi Cumhurbaşkanı yetkilerini değil, gasp edilmiş yetkileri kullanıyor. Hükümeti kurma yetkisi verdiği Ahmet Davutoğlu’na açıktan açığa CHP ile hükümet kurarsa intihar etmiş olur derken her aşamada erken seçimi işaret ediyor. Onun için hiçbir şeyin önemi yok.
Bir zamanlar ülkede yoksulluğun, baskının nedenlerine değinen konuşmalar yaparken şimdi kalkmış soygun ve vurgun düzeninin baş savunanı haline gelmiş. Her türlü hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması için de ille de başkan olmayı kafasına koymuş. 7 Haziran seçimlerinde başkanlık düşleriyle alanlara indi ama hevesi kursağında kaldı. Meydanlarda onca Kur’an sallayıp din sömürüsü yaptı ama yaptıkları derdine ilaç olmadı. Şimdi ise Rize’nin yüksek rakımlı tepesine cami yaptırıp binlerce koruma eşliğinde açılış gerçekleştiriyor ama onun yarasına bu cami değil binlerce cami açılışı bile yapsa merhem olmaya yetmez.
Bugüne kadar bütün bu yaşanan kötülüklerin taşlarını döşemiş olan muhteremin ta kendisidir. “Açılım” adı altında sürdürülen çalışmalar AKP’ye oy getirdiği sürece iyiydi, güzeldi ama durum tersine dönünce “Açılım” tu kaka oldu. Geçmişte “açılım” siyaseti nedeniyle Diyarbakır’da birileri ile el ele diz dize oturan muhterem şimdi haykırıyor, “AÇILIM BİTMİŞTİR” diye. Öyle efe ağzıyla konuşuyor ki, sanırsınız karşıki dağları yaratan kendisidir. Eğer bugün sapır sapır ülke evlatları toprağa düşüyorsa bilinmelidir ki, bunun tek nedeni Recep Tayyip Erdoğan’ın izlediği politikadır. Başbakanlığı döneminde izlediği politikalar yüzünden hem ülkemiz hem de komşularımız kan gölüne dönmüştür. Bugün Suriye’de yaşanan akıl almaz insanlık dramının bir numaralı sorumlusu kimdir acaba? Sınırlarımızı her türlü ipten kazıktan kopma terör örgütlerine açan, onları silah ve her türlü lojistik destekle semirtip besleyenlerin kim ya da kimler olduğunu unutabilir miyiz?
Neymiş efendim? Recep Tayyip Erdoğan Rize’de kaç rakımlı tepeye yapılan caminin açılışını yapacakmış. Bütün bu yaşananlar yurttaşların aklıyla alay etmek değilse nedir acaba? Dedik ya ülke yanmış, batmış adamın derdi bile değildir.
Biliyorsunuz bir zamanlar Reyhanlı patlaması sonrasında şehir cehenneme dönmüş, yaralıların, yaşamını yitirenlerin sayısı bile belli değilken o arkasına bile bakmadan doğru Amerikalara uçmuş ve Obama ile Suriye’ye vurulması için görüşmeye kalkışmıştı. Reyhanlı’da ölenlerin, yaralananların sayısı belirsizmiş ona ne ki? Onun kafasında varsa da yoksa da Esad’ı devirmek varken memlekette yaşamını yitiren elli yüz “kelle"nin hesabı mı yapılır ki?
Durum yine aynı. Ülke yangın yerine dönmüş o doğru Rize’ye cami açılışına gidiyor. Hani biz biliriz, genellikle güvercin barışı simgeler ya bu yüzden de güvercin uçurulur. Oysa Recep Tayyip Erdoğan haşmetmeablarının töreninde keklik uçuruluyor. Yani yapılan işte bir avcılık merakı var. Osmanlı padişahlarına özenti gibi bir şey.
Hep Recep Tayyip Erdoğan’ı konuşuyoruz. Sanki Türkiye bir yana o bir yana. Adam demokrasi memokrasi, hukuk mukuk, Anayasa manayasa takmıyor bizse kalkmış onunla demokratik kurallar içinde mücadele edebileceğimize inanıyoruz. Çıkışsızlık da burada aslına bakarsanız. Türkiye’de cumhuriyet kurulalıdan beri kısıtlı bir burjuva demokrasisi olmuş, zamanın büyük bir bölümü ise sıkıyönetim, olağanüstü hal ve faşist diktatörlüklerle geçmiş ama yine de bir hükümet nasıl kurulur azbuçuk kurallara uyulmuş. Oysa Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kural taktığı var ne de gücünü yasalardan almaktadır. Eğer gücünü yasalardan almış olsaydı Ahmet Davutoğlu hükümeti kuramadığı için hükümet kurma görevini AKP’den sonra en çok oy alan partinin genel başkanı olarak hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermesi gerekirdi, yapmadı. Zaten kendisi de Rize’de en yakın yerleşim bölgesine 9 kilometre uzakta dağ başına yaptırdığı cami açılışında şu sözleri etmezdi.
“Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir. Fiili durumun hukuki çerçevesinin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.”
Ne güzel değil mi?
Sen gücüne dayanacak her şeyi fiili dayatmayla çözeceğini sanacaksın öyle mi?
Madem sizler fiili durumu bu denli olumluyorsunuz, halkın fiili durum uygulamasına da hazırlıklı olmalısınız derim, bilmem anlatabildim mi?