Yazan: Turgut Koçak 23 Temmuz 2020
Hiçbir şeyi özünden koparamayız. Tanı ne zaman doğru konulmaz ise doğru konulmayan tanı üzerinden de tedavinin yapılması, doğru tedavi uygulanması da olası değildir.
Dün Ayasofya’yı kopup gelen bir sel gibi doldurmaya çalışanlara baktığınız zaman greçeği bütün çıplaklığı ile görüyorsunuz. Bir dönemler gençlik içinde örgütlenen MTTB ve Komünizmle Mücadele dernekleri, tarikatlar, cemaatler, dini vakıf ve dernek neyseler yine o olarak Ayasofya’da idiler. O gün bu çevreler nasıl ABD’nin uçbeyi gibi görev yüklenmişlerse bugün de emperyal dünya ile içli dışlılar. Bunların gündemlerinde hiçbir zaman sömürüye karşı çıkmak da yoktur, işçiden, emekçiden, mazlumdan yana olmak da…
Bunlar patronların has adamıdır. Paylaşım bilmeyen, patronun vurgununun yanında olmakla övünen, patronların daha çok kazanması için ne büyük özveri gösteren bu kesimlerin savunucularına ne söylenir?
Söylenir ve de bunu karşılığı karşıdevrimciliktir. Karşıdevrimcilere karşı yüreksiz, belirsiz, anlaşılmaktan uzak bir tutum ve davranış ilericilerin, devrimcilerin, demokratların ve sosyalistlerin davranışı olamaz. Olusa eğer; atı alan Anayasa oylamasında Üsküdar’ı eçti diyen Erdoğan’ın söylediğine onay vermiş olur. Geçince de ortalıkta ne hak, ne hukuk, ne demokrasi diye bir şey kalmaz. Gazeteciler suçlu oldukları için değil, doğruyu söyledikleri için içeri atılırlar. Kadınlarımız, kızlarımız katledilir, tecavüze uğrarlar. Bunu önlemek için bazı değişikliklerin yapılması gerektiğini ileri süren İstanbul Sözleşmesi için dış güçler tarifi yapıp içeriğinin anlaşılmasını bile istemeyen dinci, gerici, halk düşmanı tarikatlar, cemaatler dinci vakıf ve dernekler tarafından telkin edilerek kaldırılmak istenir.
Üretimde yeri olmayan, işi cami minaresi gölgesinde oturmaktan ibaret olan kesimlerin bizlere yaşamla ilgili öğretecekleri bir şey olamaz, yoktur da…
Devrimciler Nasrettin Hoca’nın dediği gibi dönüp ona da haklısın buna da haklısın diyemez.
Bir zamanlar mazlum ayaklarında kuzu postuna bürünüp kılık kıyafetlerinden dolayı okuyamadıklarını ileri sürerek insan haklarından söz edenlerin mazlumluğu bir yana kurnazlığını anlamayıp onları her aşamada destekleyen kimi çevrelirin devrimciliği karşıdevrimcilerin nasıl bir şey olduklarını anlamamaktır.
Ülkeymiş, ülkeseverlikmiş yakınından bile geçmeyen, yeri geldiğinde bir avuç perol zengini Arap soyguncuları ile dostluklar kurup ülkenin kıyılarını, fabrika ve pek çok kuruluşunu, arazilerini onlara satanlara karşı konulacak tanı kırk dereden su getirmek değildir.
Bu davranışın altında yatan kendi insanına zalim, dünyanın bütün mazlumlarına zalim olanlarla içli dışıl, al külah ver takke yaşayıp davrananların sıfatı belirsiz değildir. Bunlar açıkça karşıdevrimcilerdir. Bu yüzden de bizler karşıdevrimcilerle mücadele ederken ikirciklenemeyiz. Onları mücadele etmek için karşımıza almayı her daim göze alırız.
Ayasofya üzerinden 82 milyonluk koskoca bir ülkenin gözüne kül üfürmeye kalkanlarla hesabımız olmalıdır.
Ama diyen, fakat diyen, bin dereden su getiren kafalarla devrimcilik hele hele sosyalistlik hiç yapılamaz. Bu çevrelerin ağzından çıkan sözleri bir koyun ortaya, içinden bir tanesi bile insani değildir. Ona hain diyen, buna kafir muamelesi çeken, seni attım, seni sattım, o benim, bu benim, at binen, kılıç kuşananın safsatası ile herkesin tepesinde demoklesin kılıcı kesilenler bilinsin ki karşıdevrimcidir.
Karşıdevrimcilerle de mücadele edilir yoksa elinde kılıç, bir elinde sancak hutbeye çıkan bir adamın mavalını dinlemek ve susmak ne devrimciliktir ne de bize yakışır.
Her zaman vardık her zaman var olacağız kimseye de boyun eğip susacak değiliz.