KARA GÖRÜNDÜ

Yazan: Turgut Koçak 17 Mayıs 2013

Recep Tayyip Erdoğan’ın vücut dilini okumaya çalıştınız mı bilmiyorum ama ben okumaya çalıştım ve çok değişik duygulara kapıldım. Düşündüm ki, Başbakan dersine iyi çalışmış. Obama ile çifte pozlar verirken öylesine kendine güvenli ve öylesine dostu Obama’ya güvenini gösteren bir hâl vardı üzerinde. Zaten birileri insanı şişirse şişirse bu kadar şişirebilir. Salt şişirmek de değil bu, onca yanlışı doğru olarak bir insan ancak bu kadar kabul edebilir. Bu yüzden de Obama ve Erdoğan’ın ne söylediklerinden çok gazetecilerin önünde duruşları dikkatimi çekti. Hoş ne söyledikleri ve söyleyecekleri zaten bizlerin yabancısı olan şeyler değil.

Erdoğan’ın ne edip etmesi Amerika’ya uçması gerekiyordu ya, o da öyle yaptı. Sıcağı sıcağına Reyhanlıların karşısına çıkacak ne yüzü ne de yüreği vardı. Bu yüzden de demeç verip Reyhanlı’ya Amerika gezisinden sonra gideceğini söyledi.

Ancak bir ön testini de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şahsında görmüş oldu. Düşünülüyordu ki, Abdullah Gül yumuşak başlıdır, Reyhanlılar da bunu gözetir ve kendisini kucaklarlar. Öyle olmadı. Hem Abdullah Gül, hem de tetikte duran devlet görevlileri zor anlar yaşadılar. Oradaki yurttaşlar açıktan açığı iktidarın Suriye politikalarını benimsemediklerini gösteren çıkışlarda bulundular. Bu yüzden de Abdullah Gül hem taziye çadırında hem de olay yerini gezerken zor anlar yaşadı. Daha da önemlisi kimi sorulara yanıt vermekte de ciddi şekilde zorlandı. Zorlandığı konuların başında hiç kuşku yok ki, emniyet ve istihbaratın çuvallamaları geliyordu ki, bunu da zorlanarak da olsa yüz olaydan birkaçı da gözden kaçabiliyor gibisinden kaçamak yanıtlarla geçiştirdi.

İktidar bu olayı Suriye’nin sırtına yıkmaya çalışıyordu çalışmasına ya; ne var ki, gerçekler öylesine sırıtıyordu ki, söylediklerine kimseyi inandıracak durumda değildi. Konu ile ilgili Suriye derhal açıklama yapmış ve olayın suçlularını birlikte bulalım demişti. Peki, Recep Tayyip Erdoğan ne yaptı? Gelen bu öneriyi anında reddetti. Madem iktidar bu olayın sorumlularını Suriye olarak görüyorsa niçin elinde bulunan belgeleri çıkıp Suriye yönetiminin önüne bir bir koyarak Suriye’yi uluslararası planda zor duruma düşürmeyi seçmiyordu da düşünmeye bile gerek görmeksizin öneriyi reddediyordu? Gerçekler çok açıktı. Çünkü bu olay bizzat işin içinde MOSSAD ve CIA’nın da olduğu bir olaydı suçu da taşeron olarak kullanılan ÖSO olarak isimlendirilen çapsız bir o kadar da insanlık düşmanı İslami terör örgütleri işlemişti. Bu gerçek açığa çıktığındaysa Hiç kuşku yok ki, Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarı çuvallamış olacaktı.

İşte ülkeyi böylesine bir bataklığa sürükleyen Recep Tayyip Erdoğan gazetecilerin önünde vücut diliyle ne kadar rahat olduğunu ve kendisine ne denli güvendiğini gösteren bir görüntüde verse Obama ile birlikte söyledikleri sözler hiç de öyle övünülecek şeyler değildi. Değildi çünkü her ikisi de ÖSO’nun destekleneceğini, Beşar Esad’ın iktidardan gönderilmesi gerektiğini, bunun için de her türlü yardımın yapılacağından dem vuruyorlardı. İşin daha da önemlisi Obama’nın işaret ettiği İsrail’le Türkiye’nin arasının düzeltilmiş olmasıydı ki, bu konu çok ama çok önemliydi Amerika için. Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sözler söylenirkenki anını kaçırdım, yüzü kızardı mı bilmiyorum ama söylenenleri söz kendisine geldiğinde Gazze’ye gitmekten söz ederek kapatmaya çalıştı. Özellikle Obama’nın söylediği bir şey daha vardı ki, bunu gelecek açısından not etmeliyiz. Obama’ya göre Türkiye terörle mücadelede büyük bir yüreklilik göstermiş ve PKK ile anlaşma yaparak bir süreç başlatmıştı. Dahası terör konusunda Amerika Türkiye’nin yanındaydı. Sonra dışarıya yansımayan 3-3.5 saatlik görüşmede neler konulduğunun da merak edilmesine gelince; gerek yok bence. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. Amerika gibi dünya halklarının kanı eline bulaşmış bir ülkenin liderinin ağzından olumlu sözler çıkacak değil ya? Peki, Recep Tayyip Erdoğan’ın çıkar mı? O zaten bölgemizde Amerika’nın yıkım politikasına imza atmış bir kişi, bu yüzden de Obama’nın söylediklerinin dışına çıkacak ne söz söyleyebilir ki?

Şimdi gelelim Reyhanlı’daki kanlı terör eyleminin sonrasında bu olayı protesto eden gençliğe karşı polisin tutumuna. İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da polis öğrencilerin gösterilerini öyle bir dağıtmaya çalıştı ki, görenleri hayrete düşürür cinsinden. Gaz, basınçlı su ve sopa sonuna kadar kullanılıyor. Niye? Ülkede Reyhanlı’da patlayan bomba ile başlayan AKP karşıtı gösteriler ülke düzeyinde büyüyerek AKP’yi zora düşürmesin diye. Öyle ki, HAVA-İŞ Sendikasının grev yerine bile binlerce polis sokulup baskı altına alınması öylesine olağanlaşmış ki, bunları görüp de demokrasi yaşadığımızı söyleyen yalakalara yazıklar olsun demekle kalınmamalı. Demokrasi güçleri bu çevreleri susturmalı artık, bize göre işin boyutu bu hâle gelmiş durumda.

Yazımı bitirirken bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Brüksel ziyaretinden söz etmekte yarar var. CHP ve CHP lideri anlaşılan emperyalist odakların gerçek yüzünü iyi okumakta çok zorlanıyor. Ülkemizde ve bölgemizde yaşanan onca acı ve zulüm bilinmelidir ki, ABD ve AB’nin işidir. Bu yüzden de Kılıçdaroğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili sözlerinden gocunmaması olanaksızdır.

Swoboda’yı kısaca tanıtmakta yarar var. Swoboda Avusturya Sosyal Demokrat partisi üyesi. 2012 Ocak ayından bu yana da Avrupa parlamentosu Sosyalist grubun başkanlığını yürütüyor. 1996 yılından bu yana Avrupa Parlamentosu içinde çeşitli görevlerde bulunmuş. Bunlardan bir tanesi de Türkiye raportörlüğü. Türkiye ile ilgili demokrasi meselelerinde; Kürt Sorunu, Ermeni Sorunu, Kıbrıs Sorunu ve diğer bildiğimiz haklar ve özgürlükler sorunlarıyla alakalı bizi şok edecek ve etkileyecek fikirlere sahip. Bu konularda 2001 yılında özetle “Tarihçilerce kanıtlanmış olan Ermeni soykırımını Türkiye kabul etsin, tazminat ödesin… vs… vs… ” şeklinde tavsiye karar tasarısı mevcut. Kendisi, hazırladığı bu tavsiye karar tasarısını AP meclisinde de onaylatmış. Türkiye’nin AB’ye alınması konusunda 2012 yılındaki röportajında “Şu an itibariyle Türkiye’nin üyeliğini doğru bulmuyorum” diyen kişi de Swoboda’nın kendisidir. Son olarak Hannes Swoboda’nın Avrupa Birliği ile ABD arasındaki ilişkiler delegasyonu üyesi olduğunu belirtmekte yarar var. Kendisinin Suriye meselesinde Erdoğan’ı korumasının perde arkasında, bu kirli Emperyal ilişkiler var. Hannes Swoboda, AB değil ABD yanlısı bir Avrupalı Sosyal Demokrat görünümlü; Türkiye’de bizim “liboş” dediğimiz tiplerden birisidir. Bu şahıs Avrupa Sosyal demokrasinin liberalizme yenilgisini en iyi anlatan kişiliktir.

İşte böyle bir kişinin yarattığı ortam nedeniyle Türkiye’deki yalaka basın tarafından bir kez daha gündem değiştirilmeye çalışılmaktadır. Oysa biz sosyalistler olarak bu kişilerin kimliğini ilk kez söylüyor değiliz. Bunlar doğrudan emperyalist/kapitalist sistemin canhıraş savunucularıdır ve bunlar bir bütünlük içinde yenilgiye uğratılmaksızın dünya halkları için kurtuluş olanağı yoktur.

Swoboda’nın davranışına çok sevinen ve halklara karşı derin sevgi beslediğini düşünenler de yok değildir. Ancak ülkemizde buna benzer düşüncelerin savunucuları bilinmelidir ki, ülkemizde bugüne kadar haritası, pusulası şaşırtılmış olanlardır ve de bunların halkların dostu olduğunu savunmaları da bir o kadar gaflettir. CHP liderinin ülkemizde onca sorun yaşanırken Brüksellere kadar kendisini yorup gitmesi ise yine başka bir öngörüsüzlüktür ve de emperyalizmi ve savunucularını gerektiği kadar tanımamaktır. Oysa, AKP iktidarının sonu için kara görünmüştür.

Tam da kara görünmüşken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gezisi manidardır.

Ya da ne bileyim onun da tavrı tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi iktidar arayışında Kâbe arayışına çıkmaktır kimbilir?