KAPİTALİZMİ TANIMAK

Yazan: Turgut Koçak 17 Mayıs 2022

Kapitalizmi yeterince tanırsak eğer milyonlarca insanımızın geleceğinin nasıl ipotek altına alındığını da açıkça görebilmemiz olasıdır.

Bazı çıkarsamalar yapar isek önümüze birçok şey kendiliğinden dökülecektir. Kapitalizm çarkının dönebilmesi için sektörlerin tıkır tıkır olmasa da üç aşağı beş yukarı işlemesi gerekir. Yani insanlar sürekli olarak bir şeyler almaya veya bir şeylerin sahibi olmaları için teşvik edilebilsin ki insanlar da bir şeyler almaktan kendilerini alıkoyamasınlar. Bu furyayı icat edenler işlerini bilmeyen kimseler değil elbette. Olası risklerin hepsi kesinlikle hesap edilmiştir. Örneğin dünyada milyonlarca evsiz insan yok mu? Bir şekilde bu insanlar ikna edilip ev sahibi olmaya yönlendirilse örneği inşaat sektörü uçmaz mı? Bunun için bankalar kredi musluklarını açsalar evler tıkır tıkır satılmaz mı? Ve hatta birilerinin aldığı krediyi ödemesi için işi bile olmasa onun da ev alması için kredi verilse ne kaybedilir?

Bankalar bütün bunların hesabını kitabını yapmıştır. Ortada riskte olsa her durumda yine de kârlı çıkacak olan bankalardır. Çünkü bankalar kredi ile el alınan evlere kredi ödenmediğinde nihayetinde el koyabileceklerine göre ne gam ondan alır ötekine satarsın. Birileri de kerizliğine yansın ne olacak ki? Hem bakın özellikle avukatlar ordusundan oluşan batık kredileri almak için bir sektör bile kapitalist ülkelerde niçin doğmuştur sanırsınız?

Bu konu sadece ev alma sorunuyla sınırlı değildir. Çiftçi’de tarlasını ekip biçmek için traktöre, alete, edavata, gübreye, ilaca, suya, elektriğe gereksinimi yok mudur bunları gerçekleştirmesi için bankaların kapısını çalsa kredi alsa kötü mü olur? Sonrasını düşünmeye bile gerek yoktur. Çünkü ülkemizde tarlalarından, traktörlerinden olan az çiftçi görüntüsüne tanık olmadık.

Ya peki, küçük esnaf? Diyelim iş kuracaksınız yeterli sermayeniz yok ama bankaya başvurduğunuzda işyeri açacak kredi alabilmeniz olası. Gittiniz aldınız, kapitalist ekonomide size ne kadar hayat hakkı alını bırakılmıştır hiç düşündünüz mü? Piyasa da kötü gittiğinde aldığınız kredileri ödeyebilir misiniz?

Toplumda her sınıf ve tabakadan insanlar bir araştırma yaptığınızda göreceksiniz ki bankalara kredi borcu ile esir edilmişlerdir. İş bir kötü gittiğinde var ya nasıl kıyamet kopacağını kredi alanlar bilmiyor olabilir mi? Bütün bunlara karşın yine de kredi almaktan başka yolları da var mıdır? Kredi alınır, çalışıyorsundur iyi kötü ödersin ya peki, bir nedenle işinden olursan kredini ödeyebilir misin? Onca emeğin ve içinde oturduğun evin elinden alınmaz mı? Tarlan, iş yerin, alet edavatını elinden alın seni cıscıbır ortada bırakmazlar mı? Hele kriz ortamında yaşadıklarının bin beterini yaşamaz mısın?

Peki, arkadaş, işçi niye üç kuruşa talim eder de bir sendikaya girmekten bile korkup çekinir? İşinden olursa başına nelerin geleceğini bilmiyor olabilir mi? İşler iyice kötüye gitse, işyeri yaşamı cehenneme dönse, ücret anlaşmazlığı olsa hakkını aramak için işçi greve gidebilir mi? Ya da neden onca haksızlığa karşın işçiler haklarını almak için grev silahlarını kullanamaz durumdalar? Memur veya işçi neden kendisini satan sendikalar üye oluyor da hakkını arayan sendikalardan uzak duruyor? Çiftçi bu zor koşullar karşısından neden iktidarın karşısına dikilemiyor? Millet cehennem hayatı yaşadığı halde AKP’nin oy yüzdesi hâlâ nasıl oluyor da yüzde 30’larda olabiliyor?

Çünkü her çevre bankalardan aldıkları kredi nedeniyle öyle ya da böyle rehin alınmış durumda. Başlarına bir şey geldiğinde bütün emeklerinin boşa gideceğini bildikleri için katlanan durumdalar bu da onları köleleştirmiş. Biz komünistler toplumsal hareketlenmelerin neden sınırlı olduğu sorusunu anlamaya çalışırken bu gerçekleri hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Tarlası elinden gidecek çiftçi bu durumda bu işi çözse çözse AKP çözer düşüncesindeyse bunun için. İşçi hakkını arayamıyorsa daha da beter olacağını düşündüğü için.

Yani, yanisi şu; beterin beterini gösterecek daha ehvenine razı edeceksin. Bugün AKP’nin yaptığı soygunla, yoksullukla halkın omzuna binip halkı yönetmek. Halkta buna kendisini zorunlu duyumsadığı sürece işimiz kolay değil fakat bu noktanın da ötesine geçilmesi an meselesidir. İşte o an fırtınanın kopacağı andır. Önemli olan fırtınanın kopacağı anı doğru hesaplamak ve iktidar mücadelesi bayrağını kaldırmaktır.

Yoksa rehin alınmayı kabul etmiş toplumun kulağının dibinde top patlatsan dönüp de sana bakmazlar bile fakat bizler de ne edip edip Roma’ya girmenin bir yolunu bulmalıyız Hani…

Sonuçta yaşamda bir tek beyaz bayrak çekenler yenilir hayatta. Her ne pahasına olursa olsun savaşanlar asla yenilmezler. Bu yüzden bizim gibilere yani partili olanlara düşen görevde budur. Beyaz bayrak çekmeyenleri bir araya getirmek, yenilmişlik psikolojisi ile kıvranan toplumu da bu psikolojiden kurtarıp saflara katmak.

Yoksa anasının gözü kapitalizmin bin bir oyunu karşısında ne takatimiz kalır ne de savaşma isteğimiz…