KAPİTALİZM BUDUR

Yazan: Turgut Koçak 1 Ekim 2020

Ülkemizde tip tip insanlarla karşılaşırız. Kimisi el etek öper. Kimisi birileri adına önüne gelen herkese bir kulp takıp demediğini bırakmaz.

Öyle çoktur ki gemisini kurtaran kaptan tipleri bunlara her köşede rastlayabilirsiniz.

Kendi becerisi ile köprü bile geçemez de köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demekten medet umar. Kimse kimseden sorumlu değildir, kimse kimseye elini bile uzatmaması gerekir öyle ya iyilikten maraz doğar.

Bu saydıklarım esasen kapitalist öğretinin insanın kendisine yabancılaşması için tuttuğu yoldur.

Bu yüzden cahillik hep yerilmiştir. İnsan bir şeyler bilmeli, bilmiyorsa öğrenmelidir. Düşünmeli, önüne gelen ne varsa altını üstüne getirerek bir bir aydınlatmalıdır. Bilgiden, kültürden yoksunluk öyle bir geriliktir ki böyleleri kişi olarak da toplum olarak da başkalarının boyunduruğuna girmekten kendilerini kurtaramazlar. Kurnazlığın silah olarak kullanılmasının altında yatan şey de cahilliğin ta kendisidir esasen. Yemeyi, içmeyi, vurup geçmeyi, servete konmayı ve zenginlik içinde debdebeli bir yaşam sürmeyi yeri gelir herkes yadsır ancak kimse bunların sebepleri ve doğurduğu sonuçlarıyla savaşmak istemez.

Oysa aydınlığa ulaşmak için insan hem işin kuramını bilmeli hem de eylemci olmalıdır. Başka türlü haksızlığa son verilemez, kötülüğün üstesinden gelinemez.

Hani yine çok tartışılacak da Bahçeli’nin son olarak Anayasa Mahkemesi ile ilgili söylediklerini de iyi anlamak gerekir. İki şey insanın aklını köreltir.

Bunlardan birisi şovenizmdir diğeri de din. Her iki şeyi de egemenler diyebiliriz ki sınıflı topluma geçildiği günden beri tepe tepe kullanmaktadır. Çünkü bu duygular insanlara kabul ettirilirse insanlar sorgulamadan söylenenlerin peşinden bir adanmışlık ülküsü ile giderler. Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin yerine Divan-ı Ali kurulması önerisi başka türlü nasıl yutulup sindirilir. Sindirilir çünkü Bahçeli’nin dilinin altından ortaya saçılan şeylerde Türk -İslam sentezi anlayışı söz konusu olduğu için görüldüğü gibi bu çevrelerden küçücük itiraz sesi bile yükselmemektedir.

Güdülecek insan bilgisiz insandır.

Böyle bir topluluk hep ama hep soyguncu takımının işine gelir. Sürekli olarak güvensizlik topluma egemen kılındığı için yığınların güven arayışı tuzaklarla sonuçlanır böylece de ortaya çıkan otoriter yönetimler hep destek bulurlar. Günümüzdeki kapitalist sistem otoriterleşmeden varlığını sürdüremez. Öyle de oluyor zaten. Bugün hem ülkemizde hem de dünyanın diğer öteki ülkelerinde otoriterleşmenin nedeni budur.

Bir düşünün, kişilik ve kimlik aşınması içinde olanlar genellikle döner kendini aşağılar. Kendini aşağılarken de kendisi gibilerin de kendisi gibi olduğunda elle gelen düğün bayram der çıkar işin içinden. Artık kişi kendisini rahatlatmıştır. Kendisi gibi herkes korkak, cahil ve aşağılık kompleksi içindeyse rahatlar. Böylesi toplumlarda insanlar hiçbir şeyi gerektiği gibi sorgulamazlar. Üstelik bu anlayışa öteden beri dinci, şoven duygular da hizmet ettiği için yöneticiler de bu durumu gerektiği gibi değerlendirip tepe tepe kullanırlar.

Toplumda yarı aydından korkmak diye bir söz vardır. Bu gibi kimseler hep egemenlerin işine gelmiştir. Çünkü bunların yapıp ettikleri içi boş bir halkçılıktan öteye geçmez. Geçmediği için de bir davuluna bir kasnağına vuran yarı aydınları egemenler hep kullanmışlardır. Çünkü böylelerinin kapitalizme yani sömürü ve soygun düzenine karşı öz itibari ile bir karşı çıkışları yoktur. Bugün yaşadıklarımıza baktığımız zaman her şeyi çok daha kolay anlamak olasıdır fakat bir Azerbaycan - Ermeni sorununda bile akıl baştan kolaylıkla gitmektedir.

Bugün HDP’ye karşı yürütülen operasyonlara sevinenlerin bile altbenliğinde saklı dinciliğe ve şovenizme ait ne ararsan bulursun.

Ancak yine de gerçeklerin öyle bir huyu vardır ki kimse üstünü örtemez, kimse bayat yöntemlerle insanların boynuna basıp, kanını iliğini sorarak egemenliğini sürdüremez.

Bu yüzden kapitalizmin de sonu uzak değildir.