Yazan: Turgut Koçak 18 Mayıs 2013
AKP İktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana kin ve nefret politikası güderek işi adımı adım bu noktaya getirdi. Turgut Özal’la başlayan bir koymak üç almak düşü, AKP döneminde de azgın bir politika olarak sürdürüldü. Irak’ın işgaline katılmak isteği de dahil; savaş çığırtkanlığı öyle bir noktaya tırmandırıldı ki, Irak’ın işgali ile birlikte AKP iktidarının Amerika ve koalisyon ortaklarına her anlamda en üst düzeyde yardımcı olundu. Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’ın 5 milyona yaklaşan ölü sayısına yüz binlerce insanın yaralanması ve kadınların tecavüze uğramaları ve onca işkenceye karşın Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından sadece Amerikan askerleri için dua ettiği sözlerini işittik.
Peki, Irak’taki yaşananlar ve sonuçları unutuldu mu? Türkiye kamuoyuna ve tepkilerine bakılırsa unutulmuş gibi görünüyor. Ne var ki, Amerika’nın onca uğraş ve kıyımlarına karşın Irak’ta değişen nedir? Çok şey değişti değişmesine ya, ancak Irak’a ne demokrasi geldi, ne de Irak’ta kanayan yara kapandı. ABD’nin açtığı kapılardan Irak’a giren El Kaide gibi İslami terör örgütleri bir güzel yerleştiler ve Irak’ta patlatılan bombalarla kırkar kırkar, ellişer ellişer insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ediyor. Bir de kuzeyde kurulan AKP iktidarının eliyle imar edilen Kürt Devlet var ki, bir gerçeklik olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Şimdi ise AKP iktidarı ile Barzani arasında bu bölgedeki petrol için sonu karanlık pazarlıklar şu ya da bu şekilde devam ediyor.
Emperyalist dünya; Kuzey Irak’tan başlatıp Akdeniz’e kadar uzatmak istediği koridor için bir taşeron buldu. Bu taşeron AKP iktidarıdır. Böyle bir koridor’un açılması, Beşar Esad Suriye’nin başında kaldığı sürece; emperyalistler iyi biliyorlar ki olası değildir. Bu yüzden de Beşar Esad’la kardeşliğini, birlikte bakanlar kurulu toplantısı yapacağını, sınırların da kaldırılacağını ilan eden Recep Tayyip Erdoğan 180 derece tersine dönerek; emperyalistler adına Suriye ve Beşar Esad’ı düşman ilan ediverdi. Bütün bu yaşadıklarımız öyle gizli kapılar arkasında da gerçekleştirilmedi. AKP’ye oy veren vermeyen 75 milyon insanımızın gözlerinin içine bakıla bakıla gerçekleştirildi. Ortalığa fırlayan “Stratejik Derinlik” kitabının yazarı sığ düşüncelerin adamı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu akıl almaz girişimleri ile Türkiye’yi emperyalistler adına bataklığın içine tepiverdi. Bütün bunlar yetmedi. Suriye muhalifleri denilen ipten kazıktan kopmuş katil sürülerine ülkemizin kentleri açıldı, onların toplantılar yapmaları ve dünya kamuoyuna yalan propagandalar yapmaları için her türlü destek sunuldu. Böylesi bir politikanın gereği olarak da arkası geldi. Suriye’den kaçıp gelen mülteci adı verilen ne oldukları belirsiz kimselere sınır boylarımızda kamplar kuruldu. Bazı kamplar da eğitim yapmak ve kanlı katillerin Suriye’ye girerek eylem yapıp dönmelerini kolaylaştırmak için inşa edildi. Apaydın Kampı gibi. Üstelik bu kampa giriş iktidarın dışında herkese yasaklandı. Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Ahmet Davutoğlu ve AKP ileri gelenlerince sürekli olarak Beşar Esad’ın kanlı bir diktatör olduğu sürekli işlendi.
Oysa Suriye’de yaşananlar bambaşkaydı. Dünyanın her tarafından gelen El Kaide ve benzeri örgütler Türkiye üstünden Suriye’ye geçerek katliamlar yapıyor, Suriye kentlerini bombalarla yerle bir ediyorlardı. İş bu kadarla da kalmıyor, insanlık dışı cinayetler, işkenceler birbirini izliyordu. Öyle ki, aralarında öldürdükleri kimselerin ciğerlerini yemeye kalkan, insanların cinsel organlarını kesip ağızlarına sopa sokarak işkence edenler bile eksik değildi. Bunları yapanlar ise hiç kuşkunuz olmasın ki, ÖSO çapulcuları içinde toplanan ne oldukları belirsiz kimselerdi. İşte bu kimseler hiç çekinilmeksizin AKP iktidarı tarafından destekleniyor, Suriye’nin bunların eline geçmesi ve Esad’ın devrilmesi için Recep Tayyip Erdoğan koştura koştura Amerika’nın yolunu tutabiliyordu.
(CİNSEL ORGANI KESİLMİŞ, AĞZINA SOPA SOKULARAK İŞKENCE EDİLENLERİN BU GÖRÜNTÜSÜ DAKKA’DA SURİYE YANLISI OLDUKLARI İÇİN YAKALANIP MEYDANA GETİRİLEN 3 ALEVİ VATANDAŞA AİT. DÜNYA BASININI AYAĞA KALDIRAN BİR VİDEO. HATTA BU OLAYDAN SONRA NUSRA CEPHESİNİN BÖLÜNDÜĞÜ YORUMLARI YAPILIYOR.)
Öyle görünüyor ki, Obama Recep Tayyip Erdoğan’a istediği desteği vermedi, ya da kendi kamuoyunun baskısını gözönünde tutarak geri durdu. Ancak katliamların devam etmesi için de her türlü yardımın yapılacağı yönünde konuşmalar geçti aralarında. Sözümona Recep Tayyip Erdoğan Suriye olayında kendisini birinci aktör sanıyor ya, o da yılmadı. Şimdi de kalkmış Rusya’ya ve Çine gideceğini söylüyor. Ne sonuç alır derseniz, bize göre hiçbir sonuç alamaz sadece dersini alır o kadar. Ancak Türkiye’nin dünya kamuoyu önünde de içine düşürüldüğü derin ve karanlık çukur biraz daha artmış olur.
Savaş intihardır. Ne var ki, savaş AKP iktidarı için bir kurtuluş gibi gözükmektedir. Akıllarına “büyük devlet” olmayı koymuşlar ya, bunun da bir bedeli vardır ve de AKP bu bedeli göze almış görünmektedir. Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu gibi sözümona gazeteciler bunu açık açık yazmaktadırlar.
Öğreniyoruz ki, büyük devlet olmanın bedeli varmış. Bu bedel nedir peki? Kan dökülmesi. Şimdi AKP iktidarı Türkiye kamuoyuna bunu kabul ettirmeye çalışıyor. İstiyorlar ki, topyekun çıldırmış insanlar olarak kandan kına yakalım. Kan gölünde kan banyosu yapalım.
Ne garip değil mi? Bu dinci takımı ne çok severmiş kan dökmeyi. Hiç utanıp sıkılmadan savaşı savunabiliyorlar.
Bunların Irak’ta 5 milyonu bulan çoluk çocuk, kadın, yaşlı insanların ölümü de umurlarında olmadı. Şimdi Suriye’de öldürülen yüz bini geçmiş insanların öldürülmesi de bunları ilgilendirmiyor. Onlar ellerini havaya kaldırmış yakarıyorlar. Ne var ki, ellerinden şapır şapır katlettikleri insanların kanı damlıyor.
Sonuç olarak hiçbir sol ve de sosyalist görüşlü kimsenin vicdanı bu tür kanlı katliamlar karşısında susmaya elvermez. Yüzdemiz ne olursa olsun bizlerin eli kanlı katilleri durduracak iradesi de vardır, yüreği de.
Çünkü bizler insanlığın gerçek kurtuluşunu sosyalizmi savunuyoruz.
Bunlar kandan kına yakanlardır.
Bu yüzden de Recep Tayyip ve Taifesi asla başarılı olamayacak, yarattıkları kanlı ortamın failleri olarak tarihte yerlerini almaktan kurtulamayacaklardır.