KALDINIZ MI DEĞERLİ YALNIZLIĞA

Yazan: Turgut Koçak 31 Ağustos 2013

Suriye’de birden bire savaş konuşulmaya başladı ya, Recep Tayyip Erdoğan ve tayfasının birden bire keyfi yerine geldi. Unutulan ve adı birçok çevrelerde dalga geçilerek anılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sözümona yeniden sahaya indi. Ona telefon, buna telefon ortalıkta fink atmaya başladı. Türkiye’deki yalaka basınsa savaş haberleri vermeye başlamıştı bile. Hangi uçak nereden kalkacak, İncirlik Üssü’nden kalkacak uçakların nereleri bombalayacağı yazıldı da yazıldı.

Ne yazık ki, Şam yönetiminin kimyasal kullanıp kullanmadığına dair BM görevlileri bir kanıt bulamamışlar aksine kanıtların ÖSO’cuları gösterdiğine dair daha çok bulgulara rastlamışlardı. Oysa AKP iktidarı, BM’nin raporlarını beklemeyi falan düşünmüyor, müdahalenin gerekliliğini sağa sola anlatmaya çalışıyordu. Savaş perşembe günü itibari ile bu durumda kesin başlayacaktı. Ama olmadı. İngiltere parlamentosunda müdahale edilmeme yolunda karar alındı. ABD yan çizer sözler etmeye başladı. Almanya’da politik çevrelerinden değil savaş, Alman patriotlarının bile hemen çekilmesini isteyen açıklamalar geldi. Böylece Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu “değerli” yalnızlığa bir kez daha mahkum edilmiş oldular.

Bununla birlikte Recep Tayyip Erdoğan, sözde insani değerlere sarılarak konuşmasını sürdürdü. Arap Birliği’nden, tutun da Suriye’ye yaptırıma uzak duran kim varsa onlara verdi veriştirdi. Ancak görüldü ki, onu bu kadar sıkıntılı yapan şey Suriye’nin yanında asıl ülkemizde AKP iktidarına karşı yükselen muhalefetti. Muhalefeti kıramayacağı korkusunu dışa vurdu ve 81 İl’in valiliklerine, üniversite ve yüksekokullarına, yurt müdürlüklerine gönderilen genelge bir yandan İçişleri Bakanı Muammer Güler diğer yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kamuoyuna duyuruldu.

Recep Tayyip Erdoğan artık haritayı pusulayı şaşırmış olmalıydı ki, konuşmasında kanunsuz gösterilere kalkanların devletin bileği bükülmez şiddetiyle karşılaşacağını söylüyordu. Sayın Başbakan’ın yaptığı konuşmalar savurma konuşmalar olduğu için nerede duracağı da belli değildi. Tencere tava çalan gençlik istemiyoruz diyor da başka bir şey demiyor, kendilerine kitap okuyan, ülkeyi daha ileri noktalara taşımak için çalışan gençlik gerektiğini söyleyerek fasa fiso sözlerle oraya buraya tehdit savurup duruyordu. AKP iktidarı artık ne yapacağının bilincinde değildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli temel taşlarından olan 30 Ağustos Zafer Bayramını ve bu bayramın kutlanmasını bile amacından uzaklaştırmak için bin yolu deniyor, denediği her yol yine de ayağına dolaşıyordu. Özetle söylersek AKP iktidarı artık içi boşalmış bir kefereden ibaretti.

AKP’nin dış politikası çökmüş, iç politikada çuvallamıştı. Ekonomi ise giderek daha da kötüleşiyor, dolar alıp başını gidiyordu. Sıcak para akıntısı durmuştu. Bu durumda yeni zamlar kapıdaydı. Uzmanlar Ekim ayını işaret ediyorlardı ama zamlar şimdiden başlamıştı bile. Sonuç olarak toplumun daha öfkesi dinmeden iktidarın toplumun öfkesini daha da arttıracak girişimlerde bulunması muhalefeti daha da güçlendiriyor, bu durum da iktidarı korkutuyordu. İşte bu yüzden iktidar çevreleri; ağızlarından toplumu zaptı rapt altında tutan sözleri düşürmüyorlardı.

Artık, “Değerli yalnızlık"ları salt dışarısı ile de sınırlı değildi. İçeride de halk onları hızla “değerli” bir yalnızlığın içine itiyor, bu durum da AKP iktidarının bilinen sonuna hızla yaklaştıklarını gösteriyordu.

Bu durumda bunlar belki yerel seçimlere kadar idare edebilirler ama genel seçimlere varabilmeleri gerçekten de çok zor.

Ne diyelim;

“Değerli” yalnızlığınızın hayrını görün, yalnızlığınız tepenize güneş olsun!

Kendiniz inanıyor musunuz acaba?