KABİLE DEVLETİ OLMAK

Yazan: Turgut Koçak 28 Ekim 2015

Biliyorsunuz ortada burjuva hukuku diye bir şey vardır. Biz sosyalistler hiç kuşku yok ki, burjuva hukukunun özel mülkiyet üzerinden kurulduğunu bildiğimiz için burjuva hukukuna karşı çıkarız. Bizler dünyada daha eşitlikçi, adaletli, üretim araçlarına sahip olanların diğer kesimler üzerinde diktatörlük oluşturmasına izin veren hukuk ilişkilerini değiştireceğimizi, yerine insanlığı eşitleyen bir hukuk sistemi koyacağımızı açıkça ilan ederiz.

Ancak burjuva hukukunun geçerli olduğu ülkelerde de insanoğlu binlerce yıllık bir mücadele sonucu önemli kazanımlar elde etmiştir. Bu gerçeği de asla gözardı etmeyiz. Bizim ülkemizde kapitalist sistem kendi iç dinamiği ile gelişmediği, dış güçlerin etkisiyle geliştiği için ister istemez burjuva demokrasisi olarak tanımladığımız demokrasi de tam anlamıyla bir işlerlik kazanmış değildir. Bu yüzden de ülkemizde sık sık burjuva demokrasisi de askıya alınır ve faşizan yönetimlere başvurulur. Faşizm adı üstünde burjuva hukukunu da ortadan kaldıran her şeyi zor yoluyla kabul ettirmeyi gerekli gören bu yüzden de, başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm emekçi kesimlerin ve faşist diktatörlükten çıkarı olmayanların aleyhinedir.

AKP’nin 13 yıllık iktidarı da işin özüne bakarsak böyle bir sistemdir. Çünkü AKP iktidarı çok açık olarak dini devlet sistemini egemen kılmak istemekte bu isteğini de olağan koşullarda yani burjuva hukukunun geçerli olduğu bir ortamda gerçekleştiremeyeceğine göre ister istemez yığınları susturmak ve istediğini kabul ettirmek için faşist diktatörlüğe başvurmak zorundadır. AKP iktidarı döneminde çeşitli çevrelere operasyonlar çekilmiş, düzmece iddianameler hazırlanarak tutuklanan kişilere akıl almaz cezalar verilmiştir.

Mızrağı çuvala sığdırmak mümkün olmadığı için AKP birden arayı bozduğu Fethullahçı çevrelerle kanlı bıçaklı olmuş, askerlere ve Ergenekon Davası adı altında açılan davalarda verilen hükümler bir anda tersine çevrilerek hükümsüz kalmıştır.

Ancak AKP’nin hukuksuzluğu bununla da sınırlı değildir. AKP ülkede herkesi susturmak, özellikle de basını ele geçirip halkın haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırmak için medyaya görülmemiş operasyonlar çekmiş, medyayı birer birer ele geçirmek için akıl almaz yöntemlere imza atmıştır. Bu yöntemle zaten halkın vergileriyle ayakta duran TRT tam anlamıyla iktidarın borazanı haline gelmiş, birçok medya grubuna da el konularak AKP’ye yakın işadamlarına; televizyonlar, gazeteler, radyolar peşkeş çekilmiştir. Yine AKP’nin oluşturduğu Havuz Medyası aracılığıyla da ele geçirilmesi istenen muhalif medyalara da el konulma hesabı yapılmıştır. Bugün İpek Grubu’nun sahibi olduğu medya grubuna da çekilen operasyon benzer bir operasyondur. AKP iktidarı başından beri birlikte olduğu Fethullahçı çevrelerle yolları ayrıldığı için terör örgütü muamelesi yapmış ve paralel yapı olarak değerlendirdiği bu kesimlere yönelik birçok operasyon yaparak banka ve işyerlerine el koymaya başlamıştır. İpek Grubu’na yapılan operasyonlar da böyle bir operasyondur.

Öğrendiğimize göre İpek Grubuna yapılan operasyonlar sonra bu grubun defterlerinin çok mükemmel olduğu hiçbir şirketin böylesine açık vermeksizin belge ve bilgilerini düzenleyemeyeceği söylenerek demek ki bu grup yolsuzluk yapmış paralel yapıya para aktarmıştır denilmiştir.

Yürütülen operasyonlar sonrasında ise AKP’nin militanları İpek Grubu’na kayyum olarak atanmış, kayyum polis eşliğinde İpek Grubu’na gelerek kapıyı da kırıp kararı tebliğ etmeye kalkışmıştır.

Sonrasında ise bu girişime tepki koymak için oraya gelenlerin üzerine gaz ve basınçlı su sıkılarak toplananlar dağıtılmak istenmiştir.

Fethullahçıları savunmak bize düşmez. Ancak ortada işleyen bur burjuva hukuku varsa da böyle keyfi olarak işletilemez. Ortada suç ya da suçlular varsa üzerine gidilir amma velâkin bu üzerine gidiş görüşleri ve gelişkinlikleri kabile anlayışıyla örtüşen Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu istediği için yapılamaz. Ortada bir suç varsa; yargı, kurallar çerçevesinde üzerine gider suçlu olanlar cezasını çeker suçsuzlara ise birileri istedi diye eza cefa çektirilemez.

Bazıları şöyle düşünüyor, dün onlar bize yapıyorlardı, şimdi onlara yapılıyor oh olsun. Bu anlayış doğru değildir. Doğru olmadığının en önemli kanıtı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı ve metin yazarı AKP Milletvekili Aydın Ünal, 1 Kasım seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı ve AKP’yi eleştiren Hürriyet, Cumhuriyet, Sözcü, Zaman gibi gazetelerden hesap soracaklarını söylemesidir.

Yani işin özü adamın ağzından çıkan bu sözlere bakarsanız Türkiye bir kabile devletidir. Birtakım kabile reisleri de Türkiye’yi yönettikleri için istedikleri gibi davranma hakları vardır. Bu anlayışta olanların yaptırımları kime olursa olsun karşı çıkılması gerekir.

Bizler bu yüzden İpek Grubu’na yönelik operasyonu da doğru bulmuyor karşı çıkıyoruz.

Aydın Ünal tarafından madem 1 Kasım seçimleri sonrası tarih olarak verilmiş bizler de bunlara tarih verelim ve diyelim ki, 1 Kasım günü sandığa gidecek ve CHP’ye oy vererek sizleri de, partiniz AKP’nizi de, en büyük reisinizi de sandığa gömecek ve hükmünüze son vereceğiz.

Bekleyin, şunun şurasında 4 gününüz kaldı.