İYİ NİYET YAZILARI

Yazan: Turgut Koçak 23 Mayıs 2020

Şu koronavirüs salgını çıkalı halden hale geçmiş gibi bir şey oldu bize niyeyse. Önce bu salgının, zengin yoksul, dil, din, irk ayırmadığından başlayıp gele gele geldik bu işin böyle gitmeyeceği konusuna. Eğer ki böyleyse çıkarsamalarımız sermaye güçlerinin en bunalımlı sözlerde geçip karşımıza, tehlike karşısında hepimiz aynı gemideyiz, batacaksak hepimiz birlikte batıp öleceğiz deyip de yaşanan bütün ağır buhranların sırtımıza yüklenmesi de doğruymuş demek ki de biz öyle Marksist öyle Marksist’mişiz ve hatta Leninist ve Stalinist’mişiz ki gerçekleri anlamamışız niyeyse?

Bugün bu tür yaklaşımlar loş bir odada uyutucu ninni dinliyormuşuz gibi geliyor bana. Niye derseniz bu yaklaşımların maddi temeli zayıf da onun için.

İsterseniz basit bir akıl yürütelim; olanaklarını sonuna kadar kullanma olanağı olanlar, evlerini, barklarını, kullandıkları araçları ve hatta uçaklarını bile ayırma olanağı buluyorlarsa koronavirüs bulup onları tıpkı bizler gibi sapır sapır dökerek ölüme götürmez. En iyi elemanlar onların emrindedir. Seçkin doktorlar onların çevresinde fır dönerler. Onların hiçbirinin vahşi hayvan pazarlarını bırakalım önlerine konulan nimetlerin nereden geldiğini bile bilmelerinin olanağı yoktur.

Durum böyleyken her şerden hayır uman bir çevrenin insanı olmak konumuna düşmeyi devrimcilik sanmamak gerektiği gibi yürünen yolun da bizi sosyalizme götüreceğini düşünmek yeni bir kandırma ve uyutma palavrasının peşine düşüp koşturmaktan dili dışarda kalmak durumuna düşmektir ki işte burada bu tür iyi niyetlilere durun demek gerekiyor.

Yalnız bunları söylerken yaşanan bunalımların devrimci değişime hizmet etmeyeceğini de ima bile etmek istemem. Ama bilindiği gibi böyle bunalımların bile bizim istediğimiz yönde gelişmesi için koşullarının olduğunu da unutmamak koşuluyla.

Basit bir çıkarsama yapalım. Evet, kapitalizm insanlığı öyle bir hale getirmiştir ki çevrenize bakıyorsanız ne yerlerse yesinler insanlar hiç doymayacakmış gibi bir hâl içindeler. Gereksinimleri ne kadar karşılanırsa karşılansın daha fazla daha fazla diyen bir çaba içinde olduklarını da görüyorsunuz. Onların bu halleri ister istemez her şeye kıymalarını da getiriyor. Kızılderililerden örnek verelim; onlar neden doğanın taşı, toprağı, gölü, ırmağı, denizi, suyu ve yeryüzünde yaşayan otu, ağacı, binbir çeşit bitkileri ve hayvanları ile uyum içinde bir felsefe geliştirmelerine nedendi de beyazların yağmacı ve yıkımcı kafaları Kızılderililere hiç mi hiç benzemiyordu? Benzemiyordu çünkü birinde sınıflı toplumun felsefesi eğemenken diğerinde de kendilerine yetecek kadar şeylerdi onların da gereksinimleri. Yani sınıflar yok, bu çelişkinin getirdiği sahip olma tutkusu ile yanıp tutuşmak yok.

Evet, aman Allah her şey sayılıp dökülüyor. Serde sosyalistlik de olduğu için bu kapıdan girilmesi gerektiği de işaret edildi mi sanılıyor ki bizler görevimizi de yapmış bulunuyoruz. Ne güzel yanına bir de birkaç tane tumturaklı laf eklediniz mi oluyor yazıp çizdikleriniz yeme de yanında yat cinsinden bir şeyler.

Ama sizin yaşam dediğiniz şeyi dar ufkunuza sığdırmayı savunuyor olsanız bile bunun olanağı yok. Yok çünkü adam sana cami minarelerinden okunan bir şarkı kumpası kuruyor bir de bakıyorsunuz tonganın altına gitmişsiniz. Olmadı bazılarının yalanları binlerce kez yinelendiğinde doğru olup üstünüze çığ gibi gelip altında kalıp yok olan siz oluyorsunuz. Sömürü çarkı tıkır tıkır işliyor da siz buna muhalif misiniz sizi önce yalnızlaştırıyorlar, herkesin de yüreğine korku saldıktan sonra işinizi bitiriyorlar olup bitiyor.

Bu gerçekler ışığında koronavirüs salgını sizleri yanıltmasın, yanılıp yenilip de egemenlerin istediği felsefi bakışın insanı da olmaya kalkmayın. Çünkü ağlayan yine sizin ananız olacak, Boza yine sizin ensenizde pişirilecek, İşin kötüsü de yine siz yük hayvanı yerine konulup sizin canı çıkarılacak. Öyle ahkâmını dinlediğiniz her insanın da bilim adamı olduğu sanısına kapılmayın. Birçoklarını kendinizden geçer gibi dinlemeyi bırakın da dünyanın her tarafında sermaye iktidarı ile bağlantısı tartışmasız olan diktatörlüklere niye yönelimin öne çıktığına bakın. Bakın ki o zaman örgütlenmek aklınıza yeniden düşsün, bakın ki yaşam da kolay lokma diye bir şey yok.

Eğer zafer kazanılacaksa ki kazanılacak işte o zafer var ya o zafer dişinizle tırnağınızla söke söke kazanılan zafer olacaktır.

Boş hayallerden uzak durun yoksa geri kalan ömrünüzü de kapitalizmin tımarhanelerinde geçirmek zorunda kalabilirsiziniz.