İŞÇİCİLİK (UVRİYERİZM)

Yazan: Turgut Koçak 23 Mart 2021

Sol ve sosyalistler işçicilikten çok çektiler. Çünkü böyle bir anlayış ister istemez işçi sınıfını oluşturan yığınlara ait pek çok konunun yanlış anlaşılmasına sebep olmuş, hatta sonuçları itibari ile pek çok kimsenin de savrulup saflardan uzaklaşmasına neden olmuştur. Burada önemli olan şey elbette ki siyasi olarak sınıfın en ileri siyasi örgütü olan partisi devreye giriyor. Parti sınıfın en ileri öğretisel ve eylemsel olarak öncü örgütüdür. Bu yüzden de sırt sıvazlama, aslan, kaplan övgüleri ile bir sınıfı arkasından sürükleyebileceğini gerçek bir sosyalist parti asla hesabını yapmaz yapamaz. Yani eşyayı adıyla çağırmaktan an olsun çekinmez.

Konuyu örneklerle daha da anlaşılır kılmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Soma’da 302 madencinin ölümü ile sonuçlanan işçi katliamında yollara düşüp işçilerin haklarını arayanların başında devrimci çevrelerde ismi çok iyi bilinen Avukat Selçuk Kozağaçlı geliyordu. Selçuk Kozağaçlı ki onca özveri göstererek Soma’ya gitmiş, işçilerin haklarını savunmak için giden avukatların en önünde yer almıştı. Yer aldığı için de iktidarın şimşeklerini üstüne çekmiş, baskı görmüş, polisin saldırısına uğramış hatta ayağı bile kırılmıştı.

Yine de bütün baskılardan yılmayan Avukat Selçuk Kozağaçlı işçilerin hukuki sorunları ile baş edebilmek ve haklarının alınması için elinden geleni yapmaktan geri durmamıştı. Sonra ne oldu? Bütün bu çabaları sürdüren Selçuk Kozağaçlı DHKP-C ile bağlantılandırılarak gözaltına alındı. Uzun zamandan beri de içerde.

Zaman zaman oturup düşündüğümde aklıma hep Selçuk Kozağaçlı gelir. Çünkü işçilerin haklarını savunmak için Kozağaçlı görülmemiş bir özveri gösterirken şimdi acaba Kozağaçlı’yı kaç tane Soma maden işçisi anımsamakta ve Kozağaçlı ile dayanışma yolları aramaktadır hiç bu soruyu sizler kendinize soruyor musunuz? Doğrusu Selçuk Kozağaçlı ne zaman aklıma gelse can sıkıntısından bir türlü kendimi kurtaramıyorum. Gerçi Selçuk Kozağaçlı da ortaya kimsenin kurtarıcısı olarak atılmış değildi, kimse dönüp Kozağaçlı’nın yapıp ettiklerini içtenlikle anımsamasa da o sadece ve sadece dünya görüşüne uygun davranmayı seçmiş, bu konuda da ödün vermeyen bir aydın, bir hukuk emekçisiydi ama insan yine de bu konuları düşünmeden yapamıyor.

Biz sosyalistler için işçi sözü geçti mi akan sular duruyor. Bunu kimi işçiler de iyi bildikleri için bir işleri düştü mü nereye başvuracaklarını iyi biliyorlar. Pek çoklarının sendikası da olsa sendikalarına değil de kendileri için karşılıksız emek verecek kimselerin kapısını çalıyorlar.

Geçenlerde sabah partide otururken partimizin telefonu arandı ve arayan kişi bir yetkiliyle konuşmak istediğini söylediği için telefonu ben aldım. Sözü geçen kişiden öğrendiğime göre arayan kişi Zonguldak Kömür Madenlerinde çalışan bir işçiydi. Kendilerine ne alacakları verilmiş ne de tazminatları kapının önüne konulmuşlardı. Bizden isteği de bu işleri kovalayacak Ankara’dan bir avukattı. Kendisine şöyle dedim; beş dakika beni bekle avukat arkadaşa sizi aratacağım. Öyle de yaptım. Telefonu avukat arkadaşıma verdim aramasını söyledim. Biraz bekledikten sonra avukatı aradım ama karşıdaki kişi avukat arkadaşımızın telefonunu açmamıştı. Yeniden aradım, telefonu açan işçi bana dedi ki başka yerlerle görüşüyordum arayacağım. Tabi inandım. İnandım ama başkaları gibi işçici biri olmadığım için de yeniden aradım ama arayan olmamıştı.

Üstelik bu işçi arkadaşa burasının TSİP olduğunu, siyasi bir parti olarak hakları için elimizden geleni yapacağımı açık açık söylememe eğer yanlış bir yeri aradıysa nereye ulaşmak istiyorsa kendisine yardımcı olacağımı söylememe karşın, o işçi arkadaş bir adım daha atarak Zonguldak’ta partimizi bile örgütleyeceklerini söyledi bana. Sonra bir daha da ilişki kuramadık. Sanıyorum ki ya başka türlü işlerini çözmüşlerdi ya da bir başka yeri daha arayıp bizi es geçmişti. İnsan hiç değil geriye dönüp teşekkür bari eder değil mi? Böyle bir şey olmadı.

İşçiler işlerinden atılıyor. Birçok işçi 29 madde ile bağlantılı olarak kapının önüne konuyor. Bir gün önce aynı yerde birlikte çalıştıkları işçiler dönüp de kapının önüne konulan işçi arkadaşlarına selam bile vermiyorlar. Ama çaplı bir araştırma yaptığınız zaman konuyu nereye bağlarsanız bağlayın patron yanlısı kendilerini her fırsatta satan sarı sendikalara koşa koşa üye olmaktan hiç ama hiç yüzleri bile kızarmıyor. Fırsat olsa üç kuruş karşılığında bırakalım dayanışmayı arkadaşlarını satacak denli bozulmuş işçi sınıfı içinde isimleri geçen işçiler var.

Hani yeri geldiğinde hep söyleriz. Biz sosyalist partiler olarak sınıfla yeterince bağ kuramadık. Onları öğretisel olarak eğitip yetiştirmek konusunda eksikliklerimiz çok. Peki, biz sosyalistler her fırsatta bunları içtenlikli olarak söylerken nasıl oluyor da işçilerin bu konularla ilgili küçük adımlar olsun attıklarına bile tanık olamıyoruz? Konu anlaşılsın diye Av. Selçuk Kozağaçlı ile başladım söze başka örneklerle de anlaşılır kılmaya çalıştım söylemek istediklerimi. Bütün bunları niye mi yazdım. Popülizmden nefret ettiğim için. Popülizmin nasıl bir tehlike tuzağı olduğunun anlaşılması için. İşçilerle ilgili parça bütün ilişkisi kurarken yanlışlıklara düşmeyelim istedim.

Çünkü işçi sınıfının içinde her türlü eğilim gösteren kimseleri bulabilirsiniz. Bu gerçeğin unutulmaması gerek. Ancak işçilerin de sınıf olarak devrimci olduklarını çağın modern sınıflarından biri olduğunu anlamamız için yazdım söylemek istediklerimi.

Öyleyse burada murat edilen şey nedir diye soruyorsanız nesnelliktir. Ne yapacaksak, hangi adımı atacaksak nesnelliği elden bırakmadan atacak ve yapacağız ki başarısız olduğumuzda dizlerimizi dövmeyelim.

Başarısızlığı getiren gerçekleri anlaşılır kılalım ki birileri hep bizlere dünyanın kaç bucak olduğunu gösterip durmaya kalkmasın kalkamasın…