İŞBİRLİKÇİ İŞBİRLİKÇİDİR

Yazan: Turgut Koçak 17 Şubat 2011

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi hakkında açılan kapatma davasında; o dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olan Sabih Kanadoğlu; Türkiye Sosyalist İşçi Partisi Ankara’da 80 gün boyunca Marksist-Leninist ihtilal denemesi yapmış ve suç odağına dönüşmüştür, kapatılması gerekir” diye Anayasa Mahkemesi’nde bir dava açmıştı. Açılan bu dava ise yıllarca sürmüş, partimizin örgütlenmesinin önünde kapatılma istemi yıllarca bir engel olarak kalmıştı. Anayasa Mahkemesi’nde partimizin kapatılma davası ile ilgili sözlü savunmamın bir yerinde özetle şöyle söylemiştim. “Kuzey Irak’ta 11 askerimizin başına çuval geçirildiğinde; ” bu bir münferit olaydır” diyen Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve çevresi suç odağının ta kendisidir.”

Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı böyle söyleyebiliyorsa; bu sözler bir anda akla gelen ve yanlışlıkla söylenen sözler değildir. Kendi ülkesinin bu denli küçük düşürülmesinde bile ABD emperyalistlerini kollamak gereği duyanların niyetlerini doğru okumak gerekir. Bu nedenle Hilmi Özkök’ün sözleri de doğru okunmalıdır. O tam anlamıyla bir işbirlikçidir. Onun işbirlikçi oluşunu gösteren salt yukarıda söylediği sözler de değildir. O aynı zamanda da Amerika’nın Ortadoğu’da başarısına atıf yaparak Amerikan yetkililerine; “Amerika’nın Ortadoğu’daki başarısı bizim sınır güvenliğimizdir” anlamına gelen sözler de, basından öğrendiğimize göre kendisine aittir.

Siz; bir Genelkurmay Başkanı düşünün ki, silah arkadaşlarının çoğu darbe yapacakları gerekçesiyle Ergenekon Davası’ndan tutuklansınlar, o kişinin kılına bile dokunulmasın. Siz bir Genelkurmay Başkanı düşünün ki, sözü geçen davada tanık olsun ve de savcılar ayağına giderek ifade alsınlar. Üstüne üstlük bu kişi yavuz hırsız ev sahibini bastırır örneğinde olduğu gibi bu davayı kastederek içinin yandığını söylesin.

Biz sosyalistler hiçbir zaman burjuva basınının palavralarına kanmayız. Onların birdenbire sözde demokrat kesilip darbe karşıtıymış gibi görünmelerine de aldırmayız. Çünkü biz onları iyi tanırız. 12 Eylül 1980 faşist darbesini alkışlayanlara bir bakın; bugün neler söyleyip neler yazmaktalar? Kimse aklınıza gelmiyorsa Nazlı Ilıcak’ı anımsayın. Demek biz bugün bu gibilerle aynı çizgide olacağız öyle mi? Birileri olabilir ama Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üyeleri böyle bir yanlışa asla düşmez.

Dünden bugüne ordu kademesinde darbe yapmakla suçlanmayan neredeyse birkaç kişinin dışında kimse kalmamıştır. Bunlardan birisi de Hilmi Özkök’tür. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Hilmi Özkök sapına kadar Amerikancı bir o kadar da dini bütün biridir. Bu yüzden de o kişinin darbe ile şunla bunla hiç ilişkisi olur mu? Darbe ordu içinde yaramaz çocukların işidir ki, onlarda bugün Silivri Mahkemesi’nin önünde hesap vermektedirler. Ya da Amerikan emperyalistlerinin çanağına işememiş olsalar da, işeyebilecekleri düşüncesi bugün için ilgililerce düşünülen kimselerdir.

Bir kez şunu herkes kafasının bir köşesine iyice yazmalıdır. Darbe dönemi olağanüstü bir durum olmadıkça büyük ölçüde kapanmıştır. Çünkü darbe olabilmesi için ABD emperyalistlerinin ve NATO’nun yol vermesi gerekir. Bugün bu yönde atmaların tutmaların hiç mi hiçbir maddi temeli yoktur.

Burjuva basınının demokrasiyi nasıl anladığını anlamak için yazıp çizdiklerine bakmak gerekiyor. Onlara göre asker sağına oturursa mı demokrasi olur soluna oturursa mı, protokolde nerede yürüyecek, nerede duracak demokrasi denilen kuş tam da budur. Yani her şey şekilcilikten ibarettir. Hilmi Özkök ne söylemiş, kimin çıkarını gözetmiş önemli değildir ama yerini biliyorsa sorun yoktur. Artık bizim demokrasimizin Engin Alan gibi başbakan geldiğinde ayağa kalkmamasına tahammülü olmadığı da bilinmelidir. Bizim gibi ülkelerde üstünlük kimin nerede durduğu ya da yürüdüğü ile yakından ilgilidir. Yani her şey şeklidir. İşin özü söz konusu olduğunda da bu ülkede işçiler ve emekçiler ayak takımıdır ki, başları ayakların idare edeceği nerede görülmüştür?

Recep Tayyip Erdoğan işini iyi bilmektedir. Kamuoyuna bakılırsa bugüne dek kimsenin yüreklenip konuşamadığı şeyleri konuşmakta ve yapmaktadır. Yani kendisine bağlı bir kuruma kendisine bağlı olduğunu göstermiştir ki, bu da her babayiğidin harcı değildir. Bugünlerde çok demokrat bayanlar ve baylar televizyon kanallarında bu minval üzerinde boy göstermektedirler. Her nedense bu bayanlar ve bayları işin özü çok da ilgilendirmemektedir.

Şimdi ortalık toz duman ya, bütün liboşlar durumdan vazife çıkarıp ortalığa dökülmüş vaziyetteler. Fırsat bu fırsat “demokratlıklarını kanıtlarsalar Bay Tayyip’in gözüne girip önümüzdeki dönem milletvekili olmaları ya da iyi bir yere kapılanmaları işten bile değildir. Sorun ne YAŞ ne şu ne bu. SORUN İŞBİRLİKÇİLİK BAYANLAR, BAYLAR İŞBİRLİKÇİLİK…

NOT: Geçen gün CHP için, “UYU UYU YAT UYU” başlıklı bir yazı yazmıştık. Kılıçdaroğlu tatilini kesip Ankara’ya koşunca sandık ki, gaflet uykusundan uyandılar. Meğer yanılmışız. Son olup bitenlerle ilgili olarak kendisi değil de, başkaları konu ile ilgili açıklamalar yaptı. Gördük ki, CHP’nin yaşananlarla ilgili hiç mi hiç bilgisi yok. Bay Tayyip ve askerlere; “konu ile açıklama yapın ki, kim haklı kim haksız bilelim” anlamında bir açıklama ile işi geçiştirip yeniden ortalıktan toz oldular. Şimdi biz onlara bir kez daha sesleniyoruz; konu ile ilgili bilgi alacaksanız, Bay Tayyip ve askerlerin yapacakları açıklamalardan değil, parti ve Ana Muhalefet Partisi olmanızın gereği olarak bu bilgilere ulaşacaksınız. Yoksa parti olarka varlık nedeninizi sorgulamak yine size düşer.