Yazan: Turgut Koçak 7 Kasım 2022
Biz kendimizi ayrıcalıklı bir aile sayıyoruz. Çünkü ailecek güçlüden yana hiçbir zaman tavır almadık. Örneğim biz ilk aydınlatıcı düşünceleri daha ilkokula bile gitmeden önce babamızdan öğrendik. Evet, şaşırabilirsiniz. Köyde çocuklar yürümeye başlar başlamaz kesinlikle bir işi ucundan tutarlar. Bizlerde öyleydik fakat babam elinden geldiğince yine de bizi zor işlere sokmazdı. İşin ucundan tutmamız ona yeterdi de artardı bile.
Sarı sıcakta çalışmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Üç erkek kardeştik, eğer tarlada örneğin ekin biçiyorsak iyice usandığımız zaman babam bizi gölgeye salar tek başına kendisi çalışmaya devam ederdi. Sonra da yanımıza geldiği zaman derdi ki “Tarla bizim, ekin bizim, harman bizim, buğday sizin…” Ne demek istediğini anlardık elbette. Çünkü kamyonlar tüccar adına buğdayları almaya geldiği zaman en düşük fiyattan tutardı fiyatı. Şaşıracaksınız ama biz ilk şiiri bile Nazım Hikmet’in şiirlerini babamızdan duyduk. Babam biz gayrete gelelim diye zaman zaman şiir okur, zaman zaman da Karacaoğlan’dan türküler söylerdi. Gayrete gelirdik gayrete gelmesine de ah şu üvezler olmasa… Çünkü üvezler burnumuza, kulağımıza girer bizi canımızdan bezdirirdi.
Sonra 1963-1964-1965 yıllarında en çok konuşulan şeyse politikaydı. Bunun nedeni de TİP’ti elbette. Benim konuşmalarımı köylüler çıt bile çıkarmadan dinlerken babamın nasıl da gururlandığını görür heyecan duyardım. Bir gün ben konuştum, köylülerse neredeyse toptan TİP’e oy vermeye razı olmuşlardı da tam o sırada Erzurum’dan bizim köye yerleşme Bir Aşır amca vardı. Geldi babama dedi ki “Yahu Mustafa, komünistler gelince herkesin malını mülkünü elinden alacaklarmış öyle mi?” Aşır gariban adamdı, babam da köylüler de severlerdi. Bu yüzden de babam sesini yükseltmeden Aşır amcaya şöyle dedi. “Yahu Aşır, benim 300 dönüm toprağım, şu kadar ineğim 300 yüzün üstünde koyunum var ben korkmuyorum da komünizmin gelmesinden sen niye bir tek topal eşeğin var komünizmden korkuyorsun?” Babamla ilgili çok şey var yazılacak ama bu kadarı yeter.
En küçüğümüz olan ilk Tevfik Koçak’ı yitirdik. Onu Ş. Koçhisar ve çevrelerinde hemen hemen tanımayan yoktur. Muhtarlık yaptığı dönemde önemli görevler de yerine getirdi. İlçemizde tüm yoksulların yanındaydı ve onlara yardımcı olunması için elinden ne gelirse yapardı. Bu yüzdendir ki Ş. Koçhisar’da kızım sosyalist belediye başkan adayı olarak çıktığında Ş. Koçhisar’ın köylerinde ve İlçe’nin içinde her evin kapısı bize açıldı. Herkesle uzun uzun konuştuk, herkese niye aday gösterdiğimizi, sosyalistlerin ne yapacağını anlattık.
4 Kasım günü yitirdiğimiz benim küçüğüm Nezafettin Koçak’a gelince; onun Ş. Koçhisar’da ismiyle sorsanız on kişiden yarısı ismiyle çıkaramaz. Onu soracaksanız eğer ‘Hoca’ diye soracaksınız. Ancak cami hocası falan değil, üstelik öğretmen de değil. O sosyalizmin hocasıydı. Yaşamının çocukluk yaşlarından bu yana sosyalizmi savunurdu. Yaşamının son anına kadar da düşüncelerinden ödün vermiş değildi. İnattı, ısrarlıydı, kimse ne olursa olsun onu yolundan döndüremezdi. Şiir de yazardı. Kendisine çok söyledim, şu yazdıklarını kitap haline getirelim diye de o her defasından bakalım falan deyip geçiştirdi. Memuriyeti döneminde sağ partilerin belediye başkan ve yöneticilerince oradan oraya sık sık sürüldü ama yine de hiç kimseye eyvallah etmediği gibi düşüncelerinden de hiç mi hiç ödün vermedi.
İnsanlar sanıyorlar ki fırıldak gibi olunursa herkese yaranılır, her dönem işleri tıkır tıkır yürür. Evet, yürümesine yürür de acaba soruyorum o tipleri kim insan yerine koyup da iyilikle anar bir düşündünüz mü? Ama kardeşim Nezafettin anılır. Kendisiyle konuştuğumuz için onun vasiyetini ben yerine getirdim. Zordu elbette ama işin bana düşmüş olması önemli bir görevdi. Bu nedenle onu ben isteği doğrultusunda Nazım’ın şiirleri ile uğurladım. Zaten ona yakışan da oydu.
Yazımı ondan bir anı ile bitirmek istiyorum. Bir gün Adalet Partililer bizim köye gelmek isterler. Bunun üzerine ilçe yöneticileri derler ki o köye gitmeyelim onlar kızıl komünisttir. Gitmek isteyenlerin başında da Denizlere idam cezası veren Ali Elverdi vardır. Köylüler çeşme başına toplanır ama Ali Elverdi’nin kim olduğu konusunda çok da bilgileri olmadığı için Adalet Partisi olarak tepki gösterirler ama o sırada köylülerden biri de paşam…paşam diyerek çevresinde dolaştığı için kardeşim Nezafettin oraya giderken bu sözleri duyar. Daha oraya varmadın köylülere der ki “NE PAŞASI, BU DENİZLERE İDAM CEZASI VEREN KATİL” Bütün köylüler tepkilerini arttırır. Çocuklar ellerine taş alıp arabayı taşlamak isterler. Ali Elverdi ve diğerleri arabaya bindikleri gibi köyü terk ederler. Arkalarından da taşlanırlar.
Mezarı başında dedim ki kendisine; “Söyle bakalım, şimdi senin siyasi yazılarını kim yazacak? Kim iktidara çatacak? Sözlerimi de şöyle bitirdim hiç canını sıkma biz yazacağız hem de misli misline fazlasıyla…”
3 Ocak 1993 yılında bizim partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin yeniden açılışında delege ve kurucu üyesiydi…
Sonra memurluğa başladı. Ama o hep SOSYALİST olarak yaşadı, hem de yaşamının son anına kadar…
Güle güle kardeşim. Güle güle gözümün nuru…