Yazan: Turgut Koçak 28 Mart 2012
Bay Tayyip yine bir zurba insanla Seul’e gitti ya, ne çamlar devrildi orada ne çamlar. Orada toplantı yine ABD Devlet Başkanı Obama’nın gerek toplantıdaki konuşması gerekse ikili konuşmalarıyla hep tehditlerine tanık olduk. ABD emperyalistlerine göre kimse nükleer çalışma yapamamalı. Bir tek kendisi, bir de elinin altında bulundurduğu devletler yapmalı. Bu yüzden Obama’nın birçok ülkeye açık tehdit yönelttiğini, Türkiye’yi de el altından tehdit ettiğini bu toplantı sonrasında öğrenmiş olduk. Bay Tayyip, Amerika kendisine ne söylerse hayır deme şansı olmayan tek liderdir dünyada. Bu yüzden de Amerika’nın isteği ile 5,5 kilo zenginleştirilmiş uranyumu Bay Tayyip’in iktidarı Amerika’ya verivermiş. Bu toplantıda tehdit edilenlerin başında da hiç kuşku yok ki, Kuzey Kore ve İran geliyor. Dünya ABD’nin babasının çiftliği ya istediği gibi at oynatmak istiyor. Ona göre nükleer silahı yapmak da, kullanmak hakkı da bir tek Amerika’nın tekelinde olmalıdır. Zaten ülkelerin nükleer silahlanma yolunda çalışma yapmalarının da bir tek nedeni vardır o da Amerika’nın dünya için tehdit teşkil etmesidir. Bu yüzden ülkeler insanlık için taşıdığı tehlikeye aldırmadan Amerika yüzünden nükleer silahlanmaya hız vermişlerdir. İran da bu ülkelerin başında gelmektedir. Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Bay Tayyip Seul’den Tahran’a uçmuştur.
İnsan oturup düşünür ve kendisine Tahran’da ne işim var diye sorar. Ne var ki, Bay Tayyip’in bunu yapması zor hatta olanaksızdır. Çünkü Obama’dan aldığı talimatı İran yetkililerine iletmek zorunluluğu vardır. Bir başka deyişle posta işini eksiksiz yerine getirmesi gerekir. Ancak İran yetkilileri öyle sanıyoruz ki, içten içe kendisine gülümsemekte kimsenin Bay Tayyip’in yerinde olmaması gerektiğini fısıldamaktadırlar. Gerçekten de oturup düşünüyoruz da Bay Tayyip’in İran yetkililerine ne diyebileceğini bir türlü kestiremiyoruz. Daha açıkça söylemek gerekirse Obama’dan ilettiklerinin dışında kendisine ait bir düşüncesi var mıdır düşüncesi, bizi çok ama çok ilgilendiriyor. Diyelim ki vardır; acaba ne diyebilir ki İran yöneticilerine? Bugüne kadar verdiği demeçlere baktığımız zaman parçaları birleştiriyor ve diyoruz ki, Bay Tayyip’in Tahran ziyareti gerçekten de bir postacılıktan öte bir şey değildir. Bir insanın sıfatı ne olursa olsun bu duruma düşmesi gerçekten de üzünç verici bir şeydir.
Diyelim ki, siz bir devletin başında yetkili birisiniz. Bir başka ülkenin yetkilisi gelip size diyor ki, elçiye zeval olmaz, falan devletin devlet başkanının size mesajları var. Hemen nükleer çalışmaları durduracaksınız. Kimseye yönelik herhangi bir tehditte bulunmayacaksınız. ABD ve NATO ülkeleri karar verdi, Suriye’nin işi bitirilecek, ancak siz sesinizi çıkarmayacaksınız. Ha unutmamışken söyleyeyim bizdeki ABD’nin füzesavar üssü var ya füzelerin namluları her ne kadar size çevrikse de size karşı kullanılması düşünülmüyor. Bu füzesavar üssü barış için kuruldu.
Bu sözleri işitince ne geçer içinizden. Bu sözlerin yenilir yutulur yanı var mıdır sizce?
Doğal olarak yoktur da bu sözlere nasıl karşılık verilir?
Hangi diplomatik dil bu sözleri yanıtlamaya yeter sizce?
Dünyanın gözlerinin içine baka baka Suriye’yi tehdit etmeyi sürdüren AKP iktidarına ve başı Bay Tayyip’e tahammül edilebilir mi?
Bizden İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a sabır dilemek.
Tahammül Ahmedinejad tahammül…