Yazan: Turgut Koçak 25 Temmuz 2014
Bu ağız bize hiç mi hiç yabancı değildir. Ben kendimi bildim bileli solcular ve sosyalistlere yönelik bu sözler sistemin ağababaları tarafından o kadar çok söylenmiştir ki; ezme, yok etme, içerlerde çürütme anlamlarıyla yüklüdür. Biri çıkar, “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir”, biri çıkar, “Solcuların nefes alışverişlerini bile dinliyorum”, biri çıkar, ağzından salyalar saçarak; “komünistler Moskova’ya” der ve toplumda öyle bir algılama yaratılır ki, artık toplumsal olarak bir vicdan kararması yaşanır. Bu yüzdendir ki, komünist olarak suçlanan bu ülkenin en değerli evlatları cezaevlerinde çürütülür. İşkencelerden geçirilip tabutluklara konulur. Olmadı rahat rahat kurşunlanıp öldürülür. O da az gelmiştir, geniş halk yığınlarına ve gençlerimize sizin de sonunuz böyle olur anlamında gözdağı verilerek darağaçlarına gönderilip ipte sallandırılarak öç alınır. Özetle söylemek gerekirse Türkiye yönetim erki öteden beri bir öç alma erki olmuştur ki, doğası gereği bu yüzden de hep baskı ve zulüm uygulanagelmiştir. Dinci, gerici ve sermayenin temsilcisi olan Recep Tayyip Erdoğan iktidarında da durum değişmemiş aksine daha da ağırlaşarak faşist bir diktatörlüğün durağında ayak firenine basılmış el fireni çekilmiştir.
Bu yüzden de solculara ve sosyalistlere değil de Recep Tayyip Erdoğan tarafından cemaatçilere söylenen bu sözlerin bir tek anlamı vardır o da yönetim erkinin dipten doruğa zalim olduğudur. Bugün bu sözler sola ve sosyalistlere söylenmiyor gibi algılanabilir, ancak gerçek hiç de öyle değildir. Bu sözlerin gerçek muhatabı aslında solcular ve sosyalistlerdir. Çünkü ancak ve ancak demokrasiyi, bağımsızlığı ve sosyalizmi savunanlar solcular ve sosyalistlerdir. Bu yüzden de kimse Recep Tayyip Erdoğan ve şürekâsının cemaatle hesaplaşıyor gibi bir algılama bozukluğuna kanmaması gerekir.
Her şeyden önce Erbakan’ın dizi dibinden kaldırılarak parti kurdurtulan ve iktidara getirilen Recep Tayyip Erdoğan durup dururken seçilmiş birisi değildir. Bir kez; uluslararası sermaye güçlerine her dediğini yapacak kişilikte ve kimlikte birisi gerekli olduğu için Recep Tayyip Erdoğan biçilmiş kaftan gibi görülmüş ve seçilmiştir. AKP iktidarı tarafından uygulanan ekonomik ve sosyal politikalardan halk hoşnut olmasa da, gerektiğinde halkı sopa ile susturacak anlayışta birisinin olması emperyalist güçlerin arayıp da bulamadığı bir şeydir. Recep Tayyip Erdoğan ve partisi hem dinsel olarak baskı ve zulümcülüğü benimsemiş hem de paraya tapan özellikler taşıdığı için seçilip iktidar koltuğuna oturtulmuştur. Öyle ki, AKP iktidarının 12 yıllık iktidarına baktığmız zaman bir polis devletinde yaşanılan her şeyi milimi milimine görürüz. Yine kapitalizmin çürümüşlüğünü ve kokuşmuşluğunun da bu iktidarla birlikte nasıl doruk noktasına çıktığına hep birlikte tanık olduk. Öyle ki, çalma, çırpma, ihale yolsuzlukları, kara para aklama, rüşvet, irtikap, nüfuz ticareti bu iktidar nezdinde olağan hale gelmiştir. Hukuksa zaten Recep Tayyip Erdoğan’dan sorulduğu için ülkenin başsavcısı da odur, kadılar kadısı da. Yoksa talimatlı bir yargı yaratılmaz, yargı bağımsız olmaktan bu denli cüretkarlıkla çıkarılmazdı. Bugün şöyle bir baktığınız zaman bütün kurum ve kuruluşların çürümüşlüğünü görmek isteyenler açıkça görmektedirler. Görmek istemeyenlerse ilizyona uğramış gibi ülkede ne yaşanırsa yaşasın Recep Tayyip Erdoğan demektedirler.
Bu yüzden, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “İnlerine gireceğiz inlerine” gürlemesine kimse aldanmamalıdır. Bu sözler bilenler için zaten solculara ve sosyalistlere söylenmiş sözlerdir. Çünkü sistem sürekli olarak solcuları ve sosyalistleri acayip birileri olarak göstermek için böylesi numaralarla halkın gözünden düşürmeye çalışmışlardır. Yani işin özü bugün cemaatçiler için söyleniyormuş gibi gözükse de ve de bu yüzden birileri sevniyor olsa da bu sözlerin gerçek muhatabı aslında bizleriz. İşte bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AKP’ye meydan daha fazla bırakılmamalı, onlara at koşturma fırsatı verilmemelidir. Bizler bu yüzden çıktık cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklediğimizi açıkladık. Bu karara varmamızın maddi koşulları bütün çıplaklığı ile ortadadır. Ancak salt bu yüzden şahsıma ve partim TSİP’e bazı çevrelerden saldırılar gelmektedir. TSİP bu saldırıların altında kalacak bir parti olmadığı gibi bize küfür noktasında sözler edenlerle de her ne şekilde olursa olsun başa çıkacak bir partidir. Çünkü TSİP’in inandığı ve yolundan gittiği bir tek şey vardır o da bilimdir.
TSİP’e yan bakarak eski TSİP’e övgüler düzen kimi ikiyüzlü gayretkeşleri de burada anmadan geçemeyeceğim. Onlara göre Amerikadan rol isteyenleri, Dersim’de milletvekili çıkaramayınca Dersimlilere küfretmeyi, Diyarbakır’da Hayırlı Cumalar, Kutlu Doğum Haftası ve Molla-Melle toplantısı yapılmasını, emperyalistler ve Recep Tayyip Erdoğan iktidarınca canevine bomba konulan Suriye’nin yanında olunacağı yerde Selahattin Demirtaş tarafından Lazkiye’nin Kürt kenti olduğu yolunda açıklama, 17 Aralık operasyonunun yine Demirtaş tarafından Recep Tayyip Erdoğan’a darbe olarak nitelenmesi, Gezi gösterilerini yapanlara faşist, Kemalist ve ulusalcıların ekmeğine yağ mı sürmeliydik denmesini daha saymakla bitmeyecek pek çok gafın desteklenmesini ve de sol ile sosyalizmle asla ilintisi olmayan aksine sol ve sosyalistlerin tasfiyesi anlamına gelen HDP’nin desteklenmesini kirlenmemişlik olarak görenler; biz niçin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklediğimizi sosyalizmin bilgi ve birikimleriyle açıkladığımız halde bizi kirlenmiş gibi göstermeye kalkan yavuz hırsızları hiç mi hiç galeye bile almaz çiğner geçer ve sosyalizm yolunda mücadelemize devam ederiz.
Solu geçiyorum.
Çünkü içinde her şey var.
Ama sosyalist sol dendiği zaman artık o tarafta TSİP’in olduğunu dost düşman herkes görüyor.
Bu yüzden de saldıranlar başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün sosyalizm düşmanları olarak tarihe geçeceklerdir bu da böyle bilinmelidir.