Yazan: Turgut Koçak 19 Nisan 2014
Sol ve sosyalist sol’la ilgili yazı yazmamaya özen göstermeme karşın, öyle durumlar oluyor ki, yazmadan edemiyor insan. Aydınlık Gazetesi’nde Ahmet Karatepe imzası ile 18 Nisan 2014 tarihinde Doğu Perinçek’i savunan bir yazı yayınlandı. Bu yazının neresine baksak faul bir yazı. Yazının bir bölümü şöyle; “…Perinçek, F Tipi ile mücadele konusunda “Tayyip Erdoğan’ı destekleriz” demiş. Vay efendim nasıl dermiş! Ne demesini bekliyordunuz? Fethullahçı Çeteyi Türkiye’de deşifre eden ilk isimlerdendir Perinçek. Gladyo nitelendirilmesini o yapmıştır. Çete sözcüğünü ilk kullananlardan biri de o olmuştur. Türkiye yıllar sonra aynı noktaya gelmiştir.
Bugünün tatlısu muhaliflerinin hoşuna gitse de gitmese de Cemaat’le mücadele konusunda herkese destek verilmeli. Kim olduğunun hiç önemi yok.”
Dikkat ettiniz mi kim olduğunun hiç önemi yokmuş. ‘Gülen, en büyük iç tehdit unsuru’ başlığı ile de şöy demiş: “Siyasi mücadelesini/ savaşını sistemle değil de sistemin bir unsuru/estrümanı olan Erdoğan ile yapmak isteyen, bunu yaparken de sistemin kendisiyle hesaplaşmayı es geçen “muhalif”, kusura bakmayın ama “küçük adam"dır.
Gülen cemaati, Türkiye’deki en büyük iç tehdit unsurudur. Bunu kimin kaldıracağı bizi sadece tespit yaparken ilgilendirir; yoksa Erdoğan’ın kaderi, kendisini sistemin içerisindeyken sistemle çatışmaya ittiği için, bundan alınıp/gücenip “desteklememek” tam bir Y-CHP kafasıdır.”
Fethullah Gülen olsun, Recep Tayyip Erdoğan olsun sistemin birer parçasıdır. Onların bugüne kadar yerine getirdikleri görev de hiç kuşkunuz olmasın ki, sistemin selametle tıkır tıkır işlemesi içindir. Burada öyle sanıyoruz ki, sistem deyince Ahmet Karatepe’nin aklına Fethullah gelmekte, Recep Tayyip Erdoğan da sistemin bir parçası olarak görülmektedir. Bu yüzden de F Tipi örgüte karşı kim mücadele verirse destekleneceğini söyleyen Karatepe, anlaşılan kaş yapayım derken göz çıkarmaktadır. Bize göre gerek Erdoğan gerekse de Fethullah Cemaati’ni sistem işine geldiği sürece kullanır işleri bittiği zaman da deliğe süpürüp işlerini bitiriverir. Bu yüzden de sistemle Fethullah Örgütü’nü bile doğru dürüst ayırt edemeyen Karatepe’nin “Küçük adam” betimlemesi kimin yakasına tam bir rozet gibi oturur acaba? Ha sistem demişken İşçi Partisi’nin “Milli Hükümet” hedefini nereye oturtmak gerekiyor? “Milli Hükümet” betimlemesi içinde kimlerin yer alacağını İşçi Partisi sayıyor. Bu durumda İşçi Partisi nasıl oluyor da sistem içi olmayıp da sistem dışı görülebiliyor. Tabi Fethullah Gülen Örgütü’nü baş çelişki gibi görür ve anlarsanız işin varacağı nokta da burasıdır. Sistem geçmişte ilericilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin karşısına kimi çıkarmıştı oturup bir düşünün. Bizler “Komünizmle Mücadele Dernekleri"ni asla unutmuş değiliz. Peki, ne oldu bu ve bunun gibi derneklere? Yanıt verelim; bu dernekler yeni durumlara ve yeni gereksinimlere göre başka başka isimler aldılar o kadar.
Bunu geçiyoruz. Bildiğiniz gibi Aralık 2013 tarihinde TKP bir toplantı ile ‘Sol Cephe’yi oluşturdu. Çağrı yaptıkları ile birlikte bir şeyler yapmaya çalıştı. ‘Sol Cephe’nin diyebiliriz ki, kendisini sınadığı ilk sınav 30 Mart 2014 seçimleri oldu. Sonuç; bize göre koskocaman bir fiyasko olduğu için, TKP seçim değerlendirmesinde Gezi Parkı gösterilerine atıf yaparak; “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyerek 1 Mayıs’ta Taksim’de olunacağını açıkladı oldu bitti.
Bazıları cephe olayını yörüngeye bazı örgütleri almak olarak anlıyor olmalı ki, bu yönde ÖDP’nin de iştahı kabardı. Adına cephe demedi ama bazı örgütlerin isimlerini de sayarak bir oluşuma gideceklerini açıkladı. Gerçi ÖDP’nin kuruluş süreci ve dağılma sürecine kadar da durum bir benzerlik arzediyordu ama anlaşıldı bunlar kararlılar. Bu yüzden de aynı suda bir kez daha yıkanılacağını savunuyorlar. Milattan önce Heraklit kadar bile diyalektiğe yakın durmayanların vay haline diyeceğiz ama gerek yok. İsteyen aynı suda döner döner yıkanır, kim karışabilir ki?
Daha başka cephe savunucuları da var var olmasına ya bize göre kayda değer değil. Bunları niye yazdığımı soruyorsanız; dün akşam bir dostum aradı. 1920’de kurulan TKP’den söz etti. Tabi ki de TKP1920 ile ilgili olmadıklarını da söyledi. Onlarda bir cephe çalışması içindeymişler. Cephenin adı da “Yurtsevet Cephe” olacakmış. Ne diyelim; sonumuz hayırolsun.
Ama bir şey daha var. İnandırıcı olun gerisi gelir!
Biliyorsunuz Yatağan işçileri dün Ankara/Kurtuluş Parkı’nda polis şiddetine uğradılar. İşçilerin üzerlerine gaz, su boca edildi. Neymiş efendim, Yatağan özelleştirilecekmiş. Özelleştirildiğinin açıklanması ile birlikte işçiler de polis barikatını yıkıp yola geçtiler. Sonrasını bütün dünya gördü. Aynı şekilde, Kütahya’da bir süre önce özelleştirilen Çelikler Seyitömer Elektrik Üretim A.Ş.‘de işten çıkartıldıkları öne sürülen işçilerden ve arkadaşlarından oluşan yaklaşık 200 kişilik bir grup, fabrikadaki nizamiye ve misafirhane binasını ateşe verdi, bir kamyonet ile bir cipi ters çevirdi. Gelen jandarma ve çevik kuvvet polisleri işçilere biber gazı sıkarak müdahalede bulundu.
Peki, kimdir işçileri işten atan ve işçilerin ekmek kapısını özelleştirenler? Yanıtı çok açık. AKP iktidarı. Madem böyle nasıl oluyor da işçilerin yoğun olduğu semtler AKP’nin oy deposu oluyor? Bütün bu yaşadıklarımız bir çelişki değil mi acaba? İşçiler, emekçiler cahil bırakıldığı için bu sonuçlar alınıyor denildiğini duyar gibi oluyoruz. Bütün bunlar tamam da eğitimli olan çevrelerden AKP hiç mi destek alamıyor dersiniz?
Ne gezer, basbayağı oralardan da AKP’nin oylarının gerekenin üstünde olduğunu görüyoruz ve de düşünüyoruz; bu sorunları çözecek olan cephe falan değildir.
Ha sizin zamanınız varmış varın uğraşın ama bu konuda çok daha köklü araştırmalara ve özellikle de yığınlarla birebir temasa gerek var o kadar…