Yazan: Turgut Koçak 13 Ağustos 2014
Uluslararası sermayenin sola ve sosyalizme saldırısı sonuç verdi dersek abartmış olmayız. Bilindiği gibi sosyalistlerin aksine sermaye sistemi sosyalizme karşı kesintisiz olarak hem öğretisel (ideolojik) hem de eylemli (fiili) savaşımını devam ettirmiştir. Bu yüzden de sosyalist görüşlerin kalesinde gedikler açılmış sonrasında ise sosyalizmi savunan partilerin büyük bir çoğunluğu iktidar seçeneği olmaktan çıkarak doğrudan sistemin birer aksesuarına dönüşmüşlerdir. Bu yüzden de dünyada ve ülkemizde birçok sol ve sosyalist parti, burjuva görüşlerini sol ve sosyalist görüşler olarak savunmaya başlamışlardır. Nasıl mikroplar, vücudun en hazırlıksız zamanında bünyede hastalıklar yaratırsa aynı şey gerektiği kadar öğretisel ve örgütsel olarak hazır olmayan sosyalistlerin kalesinde de kapitalist/emperyalist sistem ölümcül yaralar açmıştır.
Yukarıda dile getirdiğimiz gibi iktidar hedefini çoktan yitirmiş sol ve sosyalist partiler, sosyalist görüşler ve ilkeler yerine burjuvazinin has görüşleri olan düşünceleri yeni bir şeymiş gibi savunup sol ve sosyalist yapıları kendi öğretisel hattından uzağa düşürmüşlerdir. Bunlardan birisi hiç kuşku yok ki, özgürlükmüş gibi sunulan liberal görüşlerdir. Bu görüşlerin ekonomik ayağı sistemin sürgit devam ettirilmesi olup ileri sürülen bütün görüşlerse birer kandırmacadan ibarettir. Bir yanda yığınların ekonomik durumlarının düzeleceği yanılsaması yaratılmış, oysa bu yönde değişen hiçbir şeyin olmadığı bütün çıplaklığı ile görülmüştür. Bir diğer şeyse geniş emekçi yığınların hak ve özgürlüklerinde iyileşmeler olacağı savı ile ölümüne demokrasi savunması olmuş, sanki demokrasi yığınlara arı duru bir şey gibi sunulmaya kalkışılmış, kalkışılmakla da kalmamış, radikal demokrasi uydurması ile kafalar daha da bir karıştırılmıştır. Gerçekte durum çok açık olmasına kısıtlı ya da daha geniş hak ve özgürlüklerin kullanıldığı kapitalist sistemdeki bütün demokrasi anlayışları bir avuç azınlığın yani sömürücü sınıfların geniş emekçi yığınlar üzerinde diktatörlüğünden başka bir şey değldir. Sosyalist demokrasi ise işçi sınıfının bir avuç azınlık üzerinde diktatörlüğüdür ki, bu diktatörlük sosyalist kuruluş dönemi tamamlandıktan ve sömürüsüz, sınıfsız ve sınırsız bir toplum aşamasına gelindikten sonra sönümlenip ortadan kalkacaktır. Oysa burjuva demokrasisinin hiçbir koşulda diktatörlük özünde bir değişiklik söz konusu olmayacaktır.
Sosyalist görüşlerle, kapitalist görüşler iki zıt kutbu ifade etmektedir. Bu gerçeği hiçbir işçi sınıfı partisi gözardı edemez, etmemelidir. Oysa günümüzde birçok sol ve sosyalist parti sadece günü kurtaran sistemin içinde birer aktöre dönüşmüşlerdir. Bu yüzden de hem sosyalist parti anlayışı terkedilmiş, isteyenin istediği gibi davrandığı, öğretisel ve örgütsel bütünlüğü olmayan, içinde eleştiri özeleştiri mekanizmalarının çalıştırılmadığı, azınlığın çoğunluğun kararına uyduğu, partinin organlardan oluştuğu, organ kararlarının yaşama geçirilmesi için her üyenin canla başla çalışacağı, hizipçiliğin yasak olduğu fakat azınlık görüşleri olan kimselerin bir gün çoğunluk olabileceği gerçeğinin de gözetildiği, disiplinli, öncü, bir partinin ancak iktidara yürüme şansının olabileceği savı günümüzde önemli ölçüde aşındırılmış, bunun yerine gelişigüzel davranmayı özgürlükmüş gibi algılayan ve parti içinde bu anlayışı sürdürmek isteyenlerin görüşleri demokrasi adına savnularak gerçek bir işçi sınıfı partisinin ilkeleri kurban edilmeye kalkışılmıştır.
Bu yazının yanlış anlaşılmasını istemiyorum. Partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin parti ilkeleri ve sosyalist ilkelerle bir sorunu yoktur. Ben bu yazımda daha çok sol ve sosyalizm adına hareket eden dünyada ve ülkemizde kimi partilerin durumuna dikkat çekmek istiyorum.
Sonuç olarak biz sosyalistlerin ilkesel olarak kırmızı çizgileri vardır. Bu kırmızı çizgiler bizim açımızdan sonuna kadar savunulmalıdır, savunulacaktır da. Örneğin; 1917 Ekim Devrimi hiçbir tartışma ortamında şu ya da bu neden ileri sürülerek orasından, burasından çekiştirilip tiftiklenemez. Büyük Ekim Devrimi biz komünistler için her koşulda savunduğumuz ve sahip çıktığımız en büyük mirasımızdır. Yine Ekim Devrimini gerçekleştiren işçi sınıfının yüce öğretmeni Lenin tarafından ilkeleri saptanmış parti anlayışı da asla vazgeçemeyeceğimiz kırmızı çizgimizdir.
Öncki akşam bir grup partili ve parti dostu arkadaşımızla partide gerçekleştirdiğimiz bir sohbette sözünü ettiğimiz anlayışların altı çizilmiş, sohbete katılan partili ve parti dostu arkadaşlarımızla sosyalist ilkelerin sonuna kadar savunulması gerektiği savında ortaklaşılmıştır. Ayrıca sermaye güçlerinin yarattığı algı yönetimiyle nasıl yığınları koşullandırıldığını da düşünürsek, aynı algı yönetimi ile sol ve sosyalist değerlerin de gözden düşürülmesi için aynı konuyu bilmem kaç bininci kez yineleyen sosyalizm düşmanlarının karşısına ilkelerimizi sonuna kadar savunan ve geniş halk yığınlarının düşünme ve davranma konumunu darmadağın eden sistemin mühendisliğini yapanlara karşı sosyalist değerlerin yığınlar nezdinde etkili olabilmesi için aynı karşılığı vermemiz gerektiği yönünde de ortaklaşılmıştır.
Bu bağlamda Türkiye Sosyalist İşçi Partisi Sol’un ve sosyalizmin asla aşılamayacak bir kalesidir.
Bir kez daha bu gerçekler ışığında 2023, 2053, 2071 gibi tarihlerle Recep Tayyip Erdoğan gibi çağdışı ve İslami faşizm özlemcisi birisinin ya da birilerinin algı yönetimi ile gerçekleştirmek istedikleri düzeni ancak sosyalistler olarak karşı algı yönetimleri ile aşabiliriz, aşacağız da…