Yazan: Turgut Koçak 22 Nisan 2022
Özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ve Sosyalist Sistem’in çöküşü sonrasında dünyanın pek çok komünist ve işçi partilerinde ciddi dalgalanmalar oldu. Bu dalgalanmalar öyle uç noktalara vardı ki Birçok parti ismini bile değiştirerek sağcılaşabildiği kadar sağcılaştı.
Dünyamız sosyalizmle ilgili iki önemli deney yaşamış bu deneylerden birisi 1871 Paris Komünü olarak tarihe geçerken öteki ise dünyanın iklimini ta kökünden değiştiren ve değiştirdiği savunulan 1917 Büyük Ekim Devrimi olmuştu.
Paris Komünü için elbette aksaklıklarını ve yetersizliğini eleştiren Marks dahil sayısız komünist oldu. Ancak 72 gün süren Paris Komünü için kimse bütün ilkeleri hiçe sayarak bu önemli devrimci kalkışıma tu kaka anlamına gelecek sözler etmedi. Her fırsatta Paris Komünü devrimciler ve komünistler için moral değerde görüldü, öyle anımsandı öyle hakkında yazılar yazıldı.
Durum 1917 Büyük Ekim Devrimi ise 72 yıl sürdü. 72 yıllık süre içinde Sovyetler Birliği ve Sosyalist Sistem görülmemiş ilklere imza attı fakat gerek kendi içinden gerekse kendi dışından gelen saldırılara karşı yeterince göğüs geremediği için Goboçov’la başlayan süreç 1990’ların başında sarhoş Yeltsin’le yıkıldı ve bütün kapitalist dünyanın ideologları zil takıp oynadıkları gibi dünyanın sonunun geldiğini de ilan etmekten çekinmediler. Artık insanlığın bundan böyle önünde kapitalizmden başka bir seçenek yoktu dolayısı ile de dünyanın bu gelinen nokta sonuydu.
Bu denli saldırılar karşısında komünistler ve sol ilkeli davranıp toparlanacakları yerde sosyalist olmanın ilkelerini terk ederek 72 yıl süren sosyalizme ve sisteme karşı acımasızca karalamalara basbayağı kapitalist ideologların silah arkadaşlarıymışlar gibi tutum alıp savaşa giriştiler. Avrupa’da boy veren partilere baktığımız zaman bu gerçeği tüm boyutlarıyla görüyoruz. Komünist ismini bile taşımayı zül sayan bu tür örgütler hızla isim değiştirmekle kalmadılar aynı zamanda da olabildiğince sağcılaşarak düsenin birer aksesuarına dönüştüler. Bugün Avrupa’da solun artık bir değeri kalmamış toplumsal bir olgu olmaktan çıkmışlarsa bilinmeli ki komünistlerin ve solda yer alan yapıların tuttukları mevzileri beyaz bayrak çekerek teslimiyle açıklayabiliriz ancak. Düşünün ki Doğu Almanya’nın yıkılışı ve Berlin duvarına çullananların içinde komünistlerin de olması öyle kolay kolay unutulacak görüntüler değildir. Bu sonuç Batı Berlin denilen küçücük bir alana yerleşen ABD’nin gerçekleşmesini dört gözle beklediği bir rüyaydı ki ne yazık ki bu rüyaya ortak olanlar içinde sol neredeyse bir bütün olarak vardı diyebiliriz.
Bugün değişik kanallardan akma eğilimi gösteren devrimci demokrasi eğilimi gösterenlerin söylediklerinin sosyalizme yönelecek bir yanı da bulunmamakta bu doğrultuda ki çabalarında dolayısıyla hiç mi hiçbir hükmü bulunmamaktadır. Bu söylemlerin içinde sayılan eşitlik, özgürlük, hak, adalet, hukuk arayışları ise doğrudan sınıf ve sosyalizm amaçlanmadığı sürece de bu tür çıkışların belli dönemler için görünür bir etkisi varmış gibi görünse de günümüzde yukarıda belirttiğim gibi bir açılım sağlamasının da olanağı kalmamıştır.
Şimdi bize gerekli olandan söz etmemiz gerekirse ki gerekiyor o da ilkeli ve komünizm öğretisine yürekten bağlı bileği bükülmez ve yenilmez bir örgüttür ki hiçbir zaman hiçbir şey için bu noktadan geriye düşerek bir adım bile ileri gidilemeyeceği bir gerçek.
Eğer var olacaksak böyle kendimizi var edeceğiz yok, başka yollar da olabilir deniliyorsa işte o zaman olmakla olmamak arasında bir fark olmayacağı için boşu boşuna hacim kaplamayalım da iyi…