Yazan: Turgut Koçak 16 Mart 2021
İnsanlar çeşit çeşit. Kimisi her koşulda direniyor sapına kadar da bedeli neyse ödüyor. Kimi insanlar ise ortadan kaybolup bir daha göze gözükmemek için kendilerine uyar yollar seçiyorlar. Artık bir daha ne zaman ortaya çıkarlar bilemiyoruz fakat bu türlerin çoğu kıyı kentlerimizide her şeyden emekli olmuş olmanın tadını çıkarıyorlar. Bir kısmı da biz bu ülke için bu ülkenin insanları için savaştık da ne oldu?
Kadrimizi, kıymetimizi bilen birileri mi ortaya çıktı düşüncesiyle çekip başka ülkelere gidiyorlar. En alt tiplerse gemisini kurtaran kaptandır hesabıyla varıp iktidara yamanıverdiler.
Prof. Mustafa Öztürk’te dayanamayanlardan ve od da önce görevinden istifa etti, arkasından emekli olup şimdi günü geldi düşüncesiyle kalkıp Almanya’ya gitti. Giderken de “Artık gidelim… Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim…” iletisini paylaşmış ve “Doktora tez danışmanlıklarımı Cübbeli ile Sakarya’daki tacizci Nurullah’a devrettim. İlahiyat işleri artık onlara teslim” demiş.
Hiç kuşkusuz bugün ortalığı doldurmuş olan bilgisiz, kültürsüz ilahiyatçıların aksine farklı ve köklü bir düşünceye sahipti Prof. Mustafa Öztürk. Bu yüzden de bugün safsatada en üst seviyeye çıkmış olan ilahiyatçıların ve dini kendine alet eden AKP ve saray iktidarının hıncını üstüne toplamıştı. Birçok televizyon programlarında farklı duruşunu sergilediği için yıldırımları üstüne çekmiş, ölüm tehditleri alır olmuştu. O da bu durumda düşünmüş taşınmış kurtuluşu Almanya’ya gitmekte bulmuştu.
Bugün insanların dini görüş ve anlayışlarla kandırılmaya çalışılması sayısız insan katında tepki topluyor. Mustafa Öztürk ise o koşullanmış hacı-hoca takımından uzak bir insandı savunduklarını da yüreklice savunurdu. Mustafa Öztürk’e benzeyen az insan bu ülkede canından olmadı. Kimileri de hala Türkiye’deler ve çekmeye de devam ediyorlar. Kuşkusuz Prof. Mustafa Öztürk yaşamı kendilerine dar edilen kimseler arasında yer alıyordu. Çünkü egemen anlayışın düşünce sistematiğini olduğu gibi kabul etmeyenlerdendi. Bu yüzden de yine kendi deyimiyle hayatı kendisine dar ediyorlar, dışlıyorlar, soruşturmalarla karşılaşıyordu.
Üniversitede bir akademisyendi ama akademik özgürlükten yoksundu. Yine onun deyimiyle bugün ilahiyat fakültelerinde geçerli olan hem de 99’luk bir yüzdeyle iktidarın anlayışına uyulmuş olmasıydı. Sayısı 100’ün üstünde İlahiyat Fakültesi vardı ama bunların neye yaradıkları ve ne işle iştigal ettiklerini kesinlikle bilen yoktu.
AKP iktidarı hem sözü geçen mollaları hem de sözüm ona eğitim görmüş olanına sonuna kadar sahip çıkıyor, onları devletin yağlı ballı yerlerine atayarak devletin hemen her biriminde kadrolaşmalarını sağlıyordu ki buralar kendisinin arka bahçesi olarak kalmaya devam etsin.
Bu sözü edilen yerler tam olarak AKP iktidarı döneminde bir molla yetiştirme merkezlerine dönüştürülmüştü. Bilimden uzaktılar fakat iktidarın her biri birer militanı konumundaydılar. Ayasofya Başimamı Boynukalın’da kuşkusuz bunlardan biriydi. Adam başimamdı ama maşallahı var Türkiye’nin her sorununda söyleyecek bir sözü de vardı. Bu yüzden bu fakültelere bakarken diyorum ki bu fakültelerin bugün ülkemizin hiçbir işine yaramadığı ortadayken kapatılmaları da bir zorunluluk haline gelmiştir.
Mustafa Öztürk, “Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim” dedi ve Almanya’ya uçtu. Peki, bu ülkede kalanlar ne yapacaklar? Onlar birileri tarafından aşağılanmayı, hor görülmeyi, sürülmeyi, içeri atılmayı, ölümle tehdit edilmeyi göze alıp oturacaklar mı?
Elbette hayır!
Mücadele edecekler ve asla beyaz bayrak çekmeyecekler. İşte o zaman insanlığı da, ülkemizi de yeniden kazanma şansımız olacak. Yoksa herkes bir yolunu bulur ve kapağı dışarı atarsa konuşacak pek bir şeyimiz de kesinlikle kalmaz ki biz sosyalistler işte bunu asla kabul edemeyiz.
Asla!
Asla!
Asla!..