Yazan: Turgut Koçak 3 Şubat 2021
Boğaziçi Üniversitesi’ne hiçbir alışılagelmiş anlayış yolları gözetilmeden Melih Bulu kayyum rektör olarak atandı.
Daha önce de benzer atamalar pek çok üniversitelerimizde gerçekleşti ama bu kez üniversite öğrencileri de akademisyenleri de bu atamayı sineye çekmediler ve iktidarın bu oldubitti tutumlarına karşı direniş başlattılar. Bu yüzden de öğrenciler ve öğretim üyeleri geceli gündüzlü tutumlarından geri adım atmayarak ne anlatmak istiyorlarsa onu anlatmak için harekete geçtiler ve geri adım atmadan da mücadelelerini sürdürüyorlar. Bu haklı direniş iktidarın ve polisin ağır saldırı ve baskılarıyla karşılaştı. Ancak bu kez de Üniversitedeki direniş başka kentlerimize de sıçrayarak halktan da büyük bir destek gördü. Tava, tencere sesleri sokaklarda çınlamaya başladı.
Bu yaşananlara baktığımız zaman iktidarın işi nerelere kadar taşıma eğiliminde olduğunu da bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri iktidar tarafından halkın gözünden de düşürülmesi için “dinsiz-imansız” ilan ediliyor. Buradan yürüyen iktidar sanıyor ki yitirdiği halk desteğini bu düzmece suçlamalarla kazanacak. Sonuç değişmiyor. Bu kez de iktidar polis güçlerine başvurarak sadece yürüyen, sessizliğini ve soğukkanlılığını koruyan öğrencileri kışkırtma yöntemleriyle polis terörize etmeye çalışıyor ve öğrencileri kırıp geçirdiği yetmiyormuş gibi otobüs otobüs gözaltına alarak emniyete götürüyor. Aynı saldırı dün Ankara’da da yaşandı gözaltılar oldu.
Ülkeyi soyarken, talan ederken, birileri milyonlarına milyon katarken, haksızlığa, hukuksuzluğa bulaşmış kim varsa bunların ne ahlak sorgusu söz konusu ne de dinli mi dinsiz mi oldukları akla bile getirilmezken öğrenciler din ve ahlak üzerinden ağır eleştirilere uğruyorlar. Yani dün de kendilerini çok iyi tanıdığımız kesimler dini politikalarına alet ediyorlar. Ahlaksızlığın dik âlâsını yapanlar ahlaksızlığı öğrencilere yakıştırma yarışı içindeler.
AKP ve saray iktidarı her şeyi yapabileceğine bütün gücüyle inanıyor. Bu yüzden de nerede kendilerine bir itiraz yükselse ayranları kabarıyor. Vay siz bize nasıl olur da itaat etmezsiniz, sizin bir başınızı ezelim de görün demeye kalkışan bir tutum içine giriyorlar. Öyle ya bunların kendi aralarındaki biat kültürü, itiraz edenlerde yok bu da onları çileden çıkarıyor. Üstelik biat kültürünü kalıcı kılmak için de geceli gündüzlü kutsallar üzerinden yalan üzerine yalan düzülerek yapılıyor bütün bunlar.
Oysa bu iktidar kendilerinden güçlüler karşısında her zaman boyun eğmek zorunda kalmıştır. Bu konuda gıkını çıkarmama halinin o kadar çok örnekleri var ki saymakla bitiremeyiz. Trupm karşısında takla atacaksın, Batı biraz işin üzerine yürüdü mü hemen dümen kıracak ve Doğu Akdeniz’deki sondaj gemilerini çekecek ve Antalya’ya getirip demirleyeceksin ama içerde öğrencileri, öğretim üyelerini, gazetecileri, siyasetçileri ezip geçmeye çalışacaksın. İktidar boyun eğmeye alışkın olduğu için iktidarın haksız yaptırımları karşısında kim boyun eğmiyorsa adeta çıldırıp onların üzerine deliler gibi yüklenip canını almaya kalkacaksın iyi mi?
Prof Dr. Gülay Barbarosoğlu’nu anımsıyor musunuz?
Biliyorsunuz, Barbarosoğlu rektörlük seçimlerinde en çok oy almıştı.
İşte onun rektörlüğünü engellemek için iktidar 15 Temmuz 2016 Fetöcü darba sonrası OHAL’e yaslanarak Barbarosoğlu’nun atamasını engellendi. Üniversitelerin kendi rektörünü seçmesi engellendi ve demokrasiye uygun olan bu davranış iktidar tarafından bir yana atılıverdi. Bugün Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının en açık örneği olarak AKP ve saray iktidarının demokrasi anlayışının ne olup ne olmadığını böylece görmüş bulunuyoruz.
Şimdi iktidar bu yönde attığı adımdan vaz geçmektense ortalığı kasıp kavurmayı daha uygun görüyor. Çünkü OHAL’e dayanarak ülkeyi kararnamelerle ve emirlerle yönetmeye alışmış bir iktidar anlayış söz konusu. Öyle ya OHAL’le ne güzel herkesi korkutur ve işini de bir güzel sürdürürsün. Ayrıca iktidar da görüyor ki demokratik bir yöntemle rektörlüğe asla kendi istedikleri kişileri getiremeyecekler. Yani seçimle gelmelerinin olanağı yok. Dolayısıyla bugün her yere keyfi olarak getirilen kimseler Melih Bulu olayında bir ipleri ellerinden kaçırırlarsa liyakatsiz ve bilgisiz haksız yere birçok koltuğu dolduranların da koltuklarının sallanacağı düşünülüyor. Dolayısı ile katılımcı bir anlayış bunların kitabında dünde yazmıyordu bugünde yazmıyor.
Sonuç olarak Boğaziçi öğrencilerine ve öğretim üyelerine karşı gösterilen bütün bu düşmanca tutumun altında bugünkü iktidarın dünya görüşü yatıyor. Bugün anayasayı tartışalım diyen iktidarın amacının anayasa falan olmadığı bir gerçek. Olsa bile bu anayasa isteğinin neyi kapsadığını önceki gün yazmıştık yine yazalım.
Bunlar şeriat anayasası istiyorlar.
Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.