Yazan: Turgut Koçak 1 Nisan 2014
Gelişmiş kapitalist ülkelerde seçimler olur, seçimi kazanan partiler de belli bir süre için işbaşına geçer ve sermaye adına ülkeyi yönetmeye başlarlar. Eğer toplum katında ve sermaye güçleri için ülkede bir memnuniyetsizlik söz konusu olursa sermaye güçleri ilk seçimde at değiştirir ve iktidara başka bir parti getirilir. Çok önemli bir şey olmazsa bu iktidar oyunu sürgit böyle devam ettirilir.
Eğer iktidar partisi toplum katında altından kalkamayacağı bir kabahat ya da suç işlerse o zaman da yönetenler kendileri için istifa mekanizmasını işletirler ve toplumda öfke patlaması hatta birikimine bile gerek kalmaksızın ortam değiştiriliverir.
Bizde ise bunların hiçbiri olmaz. İktidar yargıya karışır olağan karşılanır. Demokratik hak ve özgürlükleri kullanılmaz hale getirir yine olağan devlet işleyişiymiş gibi algılanıp ses çıkarılmaz. Çıkaranların ise üzerine polis salınıp baskı ve şiddet yolu ile sesler kesilmeye çalışılır. Geniş toplum kesimlerinin ekonomik istemleri dikkate bile alınmaz, milyonlar yoksulluk ve açlığa mahkum edilir yine iktidardan bir çakıl taşı bile oynamaz. Ülke varlıkları yok pahasına yabancı güçlere özelleştirme adı altında peşkeş çekilir ne eleştirilere kulak asılır ne de karşı çıkanlara fırsat verilir. Basın susturulur, RTÜK sayesinde iktidar karşıtı haberlere, eleştirilere yer verilmez verenlere ise olağanüstü baskılar uygulanır. Birçok medya kuruluşu mali ve adli baskılarla ya susturulur ya da sahip değiştirilmesi sağlanarak iktidarın borazanı haline getirilir. Yine toplumun kılı kıpırdamadığı gibi iktidarın keyfine keder bile gelmez. Yandaşlar kayrılır, rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, irtikap en üst seviyede tıkır tıkır işletilir iktidar bu tür yöntemleri o kadar içselleştirmiştir ki, olağan karşılayıp topluma yalan bilgiler pompalayarak ve de algı değişimi sağlayarak yığınlara; “çalıyorlar ya Allah için iş de yapıyorlar” dedirtir.
AKP iktidarına gelince; yukarıda saydığımız suçlamalar, olağan işlerlikler çerçevesinde alınsa da, bu saydıklarımızı milyon kez sollayan suçlar işlenmiştir ama iktidar her suçlamaya bir kulp bularak ya da iktidar gücüne dayanarak işlersiz kılar. Bakanlar rüşvet alır, Bakan ve Başbakan çocukları her türlü allem gallemin içinde boğazlarına kadar yolsuzluğa batmışlardır ama yine de iktidarın tepesinde oturanların ne utanmaları vardır ne de sıkılmaları yerlerinde kayalar gibi otururlar.
17 Aralık 2013 tarihinden bugüne kadar ortalığa saçılan yolsuzluk haberlerine ve kanıtlarına karşın iktidar yargısından, emniyet güçlerine kadar herkesi tırpanlamış, operasyonların önüne geçmiş, yolsuzlukların üstünü kapatmaya çalışmıştır. Böyle bir ortamda toplumda biriken öfke patlaması ise yine baskı ve sindirme yöntemiyle engellenmeye çalışılmış, bu ortamda da seçimlere gidilmiştir. Bu suçlamalar altında işbaşında bulunan iktidar ise değil istifa etmek yerlerini daha da pekiştirme yolunu seçmiştir. Çünkü iktidarı yitirirse hesap sorulacağından adı gibi emindirler. Bu gerçekler ışığında gördüklerimiz gerçekten de toplumun en üst düzeyde gerildiğidir. Seçimler; sonucu değiştirmemiş, Recep Tayyip Bey’in seçimlerden birinci parti olarak çıkması engellenememiştir.
Recep Tayyip Bey, daha seçim sandıklarının yarısı bile belli olmamışken çıkmış AKP’nin genel merkez binasında bir balkon konuşması yapmıştır. Recep Tayyip Bey, balkon konuşmasında aynı sertliği gösteren bir konuşma yaparak yine sağa sola gözdağı vermiş adı yolsuzluğa bulaşan aile efradını balkona çıkartarak; “bakın, seçimi kazandık aklandık” demeye getiren bir görüntü sergilemiştir.
Sonuç olarak Recep Tayyip Bey seçim hileleri ile de olsa birinci parti olarak sandıktan çıkmayı başarmış ama meşru bir iktidar olmayı kitlelerin nezdinde başaramamıştır.
Bu nedenle Recep Tayyip Bey’in iktidarı iktidarsız iktidardır ve asla meşru değildir.
Bu nedenle de AKP iktidarına karşı mücadelemiz hız kesmeden devam edecektir.