Yazan: Turgut Koçak 15 Temmuz 2022
Bazen kulağı göstermek için el dolaştırmaya gerek yok. Doğrudan göstermek en iyisi. Çünkü anlatılmak istenen şeyi iyi anlatmak istiyorsak olabildiğince anlaşılır kılmakta yarar var. Neden derseniz, öyle bir görüntü çizersiniz ki çizdiğiniz görüntü bittiğinde sizi dinleyenler ya da yazınızı okuyanlar bir yandan ne demek istediğiniz konusunda zorlanırlarken öte yandan da kimden yana olduğunuz konusunda ikircikliğe düşerler. Örneği; egemen anlayışa karşı mücadele ederken kimi zaman demokrasi konusu öyle abartılır öyle abartılır ki bir de bakmışsınız ki burjuva demokrasisi diye bir şey varken belleklerden sosyalist demokrasi siliniverir. İş böyle olunca da bir kısım kesimler sizin anlatmak istediğiniz şey hakkında kuşkuya düşerler. Yıllardır Türkiye’ye yaşatılan gerçekler yüzünde solun ve sosyalist solun neredeyse tamamı konu ile ilgili olarak epey zorlandı. Çünkü soru çok yalındı. Bizler her defasında şu gerçekle karşı karşıya kaldık. ‘FAŞİZM Mİ BURJUVA DEMOKRASİSİ Mİ?’ Sorunun yanıtını vermekte zorlanmadık elbette de söylenenler yine de kafa karıştırıcı oldu. Hemen solun değişik renklerinden eleştirile yağmur gibi gelmeye başladı. Aman efendim neymiş, hiç burjuva demokrasisinden yana olunur muymuş? Burjuva demokrasisi burjuva diktatörlüğü değil mişmiş?
Evet, bu konuda tartışmaya hiç mi hiç gerek yoktur. Çünkü burjuva demokrasisinin sınırları ne olursa olsun bir diktatörlüktür. Hem de öyle böyle değil. Biraz daha açarsak; kimileri demokrasi denildiği zaman saf bir şey anlıyor sanırız.
Oysa ne burjuva demokrasisi ne de sosyalist demokrasi saf bir şey değildir kutsanmasının da gereği yoktur. Ancak koşullar öyle bir noktaya gelir oturur ki karşınızdaki düşmanla hesaplaşmaya oturduğunuz zaman hele de gücünüz sınırlıysa işin içine ittifaklar girmesi kaçınılmaz olur. İşte bu ittifakların ruhuna uygun olarak davranıldığında kendi politikalarınızdan ödün vermemiş de olsanız size karşı eleştiriler yükselecektir burası kesindir. Tam da işi burasında ideolojik mücadele büyük önem kazanmaktadır. Çünkü gerçek bir sosyalist parti ideolojik mücadeleyi asla göz ardı edemez ya da önemsizmiş gibi görünen bir algı yaratamaz. İşte bu yüzden hem burjuva demokrasisini hem de sosyalist demokrasiyi doğru ve ayrıntılı irdelemek gerekir. Bir kez burjuva demokrasisi sınırları ne olursa olsun tartışmasız bir diktatörlüktür üstelik de küçük bir sömürücü azınlığın diktatörlüğüdür. Özellikle de ortada bir avuç kapitalist sınıfı tehdit eden bir durum varsa eğer sınırları da ona göre değişerek siyasi gericiliğe ve faşizme kadar varan yani burjuvazi kendi demokrasisinin de rafa kaldırıldığı bir rejime iş dönüştürülebilir.
Sosyalist demokrasi de evet özünde bir diktatörlüktür fakat sosyalist demokrasi ile burjuva demokrasisini aynı kaba konulmasını gerektirmez. Çünkü sosyalist demokrasi büyük bir çoğunluğun yani işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarına işleyen onlar için özgürlük, bir avuç karşıdevrimciler içinse diktatörlüktür. Bunun da gerekliliği sosyalist sistemin kendisini karşı devrimcilerden koruması ve onların yeniden yaşam bulmamaları için onlara karşı diktatörlüğü elden hiç bırakmamaktır.
Çeşitli nedenler yüzünden zaman zaman özellikle de egemen güçlerin ürettiği politikalarla geniş halk yığınları ve hatta kimi sol çevrelerde ideolojik bombardımana tutulur ki kafaları karışsın. Karıştığı da olmamış değildir. Örneğin YENİ DÜNYA DÜZENİ anlayışına kısacık bir değinelim. Nedir bu Yeni Dünya Düzeni ve niye dünyanın dört bir yanına yüksek bir propaganda gücüyle sunulmuştur anlamaya çalışalım. Bu ideolojiyi dünyaya pompalayanların amacı ne olabilir? Dünyanın sonu geldi, artık sınıf mücadelesi dönemi kapandı safsatalarıyla yapılmak istenen şey neydi ne değildi? Eh durum böyle formüle edilirse sınıf mücadelesini gerektiren çelişkiler de yok demektir bu. Sınıflar yok, dolayısı ile sınıf mücadelesi yok bunu için parti pırtı kurmaya da gerek yok demektir o zaman.
Zaten bu baskın propagandanın arkasından Sovyetler yıkılmış, Dünya Sosyalist Sistemi çökmüş, Varşova Paktı da tarih olmuş, ortada at koşturan sadece ve sadece kapitalistler ve onların sınıf aygıtları varlıklarını değiştirmeden devam ettirirken kimi sosyalist ve komünist partileri de uydurma analizlerle ideolojik çizgilerinde de değişikliklere gidip sisteme kendilerini tam anlamıyla uyumlu hale getirmişler. Sınıf mücadelesinin belirleyiciliğini artık gündemlerinden çıkarıp birçok neoliberal politikaların peşinden sürüklendiler. Öyle ki komünistlerin ulus devlet ve ulusal kurtuluş savaşı mücadelesinin bittiği yerini sınıf mücadelesinin aldığını dile getirmelerinin boşa çıkarılması için gün geldi sermaye güçleri ulusal kurtuluş mücadelelerini hem de tam olarak kendi öğretilerine uygun bir şekilde tersyüz etmeleri ile yeniden her bir şeyi gündeme getirmemiz gerekirse şunu söyleyebiliriz. Sınıf mücadelesi öylesine keskinleşti ve egemen güçlerin her anlamda saldırıları öylesine arttı ki, kitleler hangi dilden konuşurlarsa konuşsunlar, hangi inanç sahibi olurlarsa olsunlar seçimlerini sınıf tercihlerinden yana yapmalarının dışında hiçbir yol geniş emekçi yığınlar için bir kurtuluş olmayacaktır.
Yani?
Yanisi şu:
KURTULUŞUMUZ SOSYALİZM SİLAHIMIZ PARTİ!
Bu kadar yalın, bu kadar açık!