Yazan: Turgut Koçak 31 Temmuz 2020
AKP iktidar olduğundan günümüze kadar en çok değiştirdiği yasalardan birisi ihale yasasıdır. Değiştirilen yasa değişikliği ile AKP ve yandaşlarına devlet, adeta yürü ya kulum demiştir. Bu yüzden de AKP döneminde yapılan ihalelerin hemen tümü şaibelidir. Ancak ihale yasası o kadar çok değiştirilmiştir ki bugün hemen herkes ihale yapılırken ne eksik, ne fazla, ya da kim nasıl kayrılmakta ve ihaleye fesat karıştırmak için hangi boyalara girmektedir çok da iyi bilinmez hale gelinmiştir.
Öyle ki AKP Ankara İl başkan Yardımcısı’nın şirketine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ‘Çevrem Sensin’ başlığı ile ‘sıfır atık’ eğitimi için çeşitli illerde sözüm ona eğitim verilmesi için Cemalettin Kömürcü’nün şirketine 4,8 milyon liralık ihale verilmiştir.
Tarım Orman Bakanlığı Destek Hizmetleri Dairesi 2018 yılında “pazarlık usulüyle” çeşitli ihaleler yapmış ve bu ihalelerde 222 milyon liralık ihale verilmiştir. Konuyu uzatmayalım geçmişe dönersek Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullahçıların da araları bildiğiniz gibi aynı şekilde keyfilik içinde uygulanan ihaleler nedeniyle bozulmuştur. Devletin çeşitli kurum ve kuruluşlarında da ihale üç aşağı beş yukarı böyle işlediği gibi bazı konuları aydınlatmak için kendilerine soru bile sorulsa “ticari gizlilik” savıyla sorulan sorular bile yanıtsız bırakılmaktadır.
Gördüğünüz gibi AKP ve saray iktidarının ekonomi konusunda açıklık namına en küçük bir konuda bile nasıl ketum davrandığı bütün çıplaklığı ile ortadadır. Bu konu duyarlı bir konu olmasına karşın ekonomik alanda pek çok konu ya tamamen meclis denetimi dışındadır ya da yapılamamaktadır. Kaldı ki artık devletin denetim mekanizması olan Sayıştay bile bu bağlamda görevini yamamamakta hukuksuzluklar varsa ki var üstüne bile gidilememektedir. Bugün içerde yatan Murat Ağırel’e bedel ödettirilmesinin en önemli nedeni de budur.
İşlerin çivisi çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanı Ayasofya’nın açılışı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okuduğu gibi dönemini de “Fetret devri” olarak nitelemekten de çekinmemiştir. Tarih bilenler için “fetret dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun 10-12 yıllık bir dönemi için söylenir ancak bu cumhuriyet düşmanları “fetret dönemi” sözlerini cumhuriyet için kullanmaktadırlar.
Bu olup bitenler için yargıda dava açan partiler, dernekler ve kişiler olmuştur. Gerçekler göz önünde bulundurulduğunda açılan bu davaların bir şey ifade etmediği çok ama çok belli iken bazı çevreler salt tatmin için bu yola gitmektedirler. Oysa dava yargıda açıldığına göre yargının da pür melali belli belli besbelli olduğuna göre kadı hesabı ile gürültü kopartılarak bir yere varılabilir mi işte bu konunun düşünülmesi gerekir.
Durum bu iken ne yapılabilirdi?
Boşu boşuna oyalanmak yerine kamuoyunu harekete geçirip Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş istifa ettirilinceye kadar yığınlar demokratik haklarını kullanarak konuyu gündemden düşürmezler olup biterdi sonuca ulaşılamasa da çok geniş bir kamuoyu yaratma olanağı doğmuş olurdu.
Kimse bu iktidarın herhangi bir sözcüsünden olumluluk izlenimi yaratan bir söz duyunca hemen yelkenleri suya indirmemelidir. Biliyorsunuz Ayasofya tartışmaları sürerken Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın Cumhuriyet için ne demişti? “Cumhuriyet bizim gözbebeğimiz”. Sonra ne oldu daha o sözler soğumadan birçok şeyi masal olarak değerlendirip modernite ile ilgili ne dedi İbrahim Kalın? Masal betimlemesi yaptıktan sonra kendi hikayelerini yazacaklarını söylemedi mi? Söyledi. Peki, neymiş bunların kendi hikayeleri? Moderniteye karşı çıkarak İbrahim Kalın kapitalizme karşı çıktıklarını söylemediğine göre, ne söylemek istemiştir sizce?
Sizi bilmiyorum ama İbrahim Kalın’ın sözleri açıkça postmodernler ve liberallerin söyledikleriyle aynıdır. Bu yüzden de İbrahim Kalın çıkıp açık açık hikayelerinin hilafet ve saltanat olduğunu da söylemelidir ki iş olup bitsin.
Başkalarını bilmeyiz fakat biz Türkiye Sosyalist İşçi Partililer modernite nedir? Postmodern bakış özünde neyin savunulmasıdır, liberaller ve neoliberallerin nasıl bir anlayış taşıdıklarını biliriz ve eşyayı adıyla çağırırız.
Sosyalistler olarak sömürüye karşıyız. Bu bağlamda kapitalizme getirdiğimiz eleştiri sınıfsal ve bilimseldir. Saltanat ve hilafet başlıkları altında yazılacak her hikayeye de tartışmasız cepheden karşıyız o kadar…