Yazan: Turgut Koçak 25 Temmuz 2013
Abdullah Gül’ünden Recep Tayyip Erdoğan’ına kadar her biri, her gün şaşalı iftar sofrasında buluşuyor ve sözümona dindarlık taslıyorlar. Oysa gerçeklerin hiç de böyle olmadığını İhsan Eliaçık ve arkadaşlarının düzenlediği Yeryüzü Sofrası göstermekle kalmadı, o somurtkan sofralarda buluşanlarla Yeryüzü Sofrası’nda buluşanların arasındaki kucaklaşma ve dayanışma farkını da bir güzel ortaya çıkarmış oldu.
Recep Tayyip Erdoğan önceki akşam Ankara’da Çevik Kuvvet’in iftar yemeğine katıldı. İftar yemeğinde bol bol demokrasi ahkamı kestikten sonra; ülkenin herkesin olduğunu söyleyerek sözümona ne kadar kaynaşmış ve sınıfsız olduğumuzu da anlatmaya çalıştı. Oysa gerçeklerin böyle olmadığını artık beşikteki çocuk bile bilmektedir. Başbakan, ülkeyi satmış savmış, büyük vurgunlar vurarak zenginliğine zenginlik katanlarla yiyecek ekmeğe muhtaç edilmiş işçimiz, emekçimiz ve Ağrı’nın mezrasında yaşayan yurttaşı eşitlemiş, birilerinin bu ülke daha çok vatanı birilerinin de sözde vatanı olduğunu unutmuş ve bildik ajitasyonlara başvurarak gözboyamaya kalkmıştır.
“Bizi gazetelerin manşeti değil milletin manşeti ilgilendirir” diyen Recep Tayyip Erdoğan her nedense milletin manşetinin ne olduğunu ağzına bile almamıştır. Oysa Gezi olayları ile ilgili gösteriler sonrası milletin manşetinin ne olduğunu görmemiş olsaydı Başbakan’ın yüzünde bu denli şafak atar ve ağzına ne gelirse söylemeye kalkar mıydı? Demek ki, Sayın Başbakan’la millet ve manşet kavramında da anlaşamıyoruz ki, ayrı ayrı görüş açılarından yaşananları değerlendiriyoruz. Sanki ülkemizin tarihinde polisin ne anlama geldiğini yurttaş bilmiyormuş gibi konuşan Başbakan, Gezi Parkı gösterilerinde polisin uyguladığı şiddetin hiçbirisini ya izlememiş ya da hak edenlere şiddet uygulanır diye düşünüyor olsa gerek ki, “Bu millet polisini çok iyi tanıyor, çok iyi biliyor. Emin olun ki polisine de kendi evladı gibi sahip çıkıyor. Kimin ne dediği değil, milletin ne dediği, milletin ne hissettiği önemlidir. Biz milletin hissiyatına bakar, gerçek fotoğrafa bakar tavrımızı ona göre alırız. Bizi bazı gazetelerin manşeti değil, unutmayın milletin manşeti ilgilendirir” diyerek 76 milyonluk ülke ile dalga geçiyor adeta.
Polisi ajite etmek içinse polise küfür edildiğini söyleyerek “beyni felçliler” suçlaması yapıp aklınca puan toplamaya çalışıyor. Oysa yurttaşlar polisin kendilerine ağza alınmayacak küfürler ettiğini asla unutacak değiller. “Edepsiz olan edepten korkar, hukuksuz olan hukuktan korkar” gibi şatafatlı cümlelere bakın bir. Onca şiddet kullanıp sopa ile insanları öldüren ve yaralayanlar edepli, şiddetin daniskasını uygulayan ve insanların vücut bütünlüğünü ve yaşamını tehlikeye sokanlar şiddet kullandıkları halde anlaşılan hukuktan hiç korkuları yok nedense. İşte Ethem Sarısülük’ün katili polisin durumu ortada, adam tutuklanmadı bile. Bir de neymiş efendim polis çok büyük sabırla davranıp demokratik tavır göstermiş. Başbakan, “Son 2 aydır başta İstanbul ve Ankara olmak üzere şehirlerimizde ortaya çıkan sokak eylemlerine karşı, gerçekten büyük bir sabırla demokratik bir tavırla karşılık verdiniz. Yeri geldi sizler zora girdiniz. Bunu Batı’nın polisi yapmaz. Kullandığınız yöntemler demokratik bir ülkede emniyet güçlerinin kullandığı yöntemler neyse onlardan çok daha fazlası olmuştur” derken nasıl olmaktadır da gerçekleri bu kadar tersinden okur acaba? “Aylardır her türlü hukuksuzluğa, vandallığa, şiddete karşı sabırla tahammül eden hukuk ve demokrasi içinde müdahale eden polis hedef gösteriliyor, ama eylemcilerin sırtı sıvazlanıyor. Bizim polisimiz TOMA’yı da suyu da kullanır, yeri geldiği zaman biber gazını da kullanır. Bunun hukuku bir görevidir, vazifesidir. Bunu niçin yapar? Oradaki güvenliği tesis için yapar. Orada güvenliği tesis için polisimize silah sıkanların takındığı tavrı mı takınacaktı? Hiçbir zaman bizim polisimiz bu yola tevessül etmedi. Bakın Amerika’da 17 yaşındaki çocuk vuruldu değil mi? Bir zenci, 17 yaşındaki bir genç öldürüldü. Buyurun, kıyası yapsınlar. Bize akıl verenler önce kendisine baksınlar” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın fikri neyse zikri de o. Dolayısı ile bu değerlendirimlerinden ülke yararına bir şey çıkacağını sanmak gerçekten de olup bitenleri hiç mi hiç anlamamaktır aslında. Sana kim akıl verebilir ki, Sayın Başbakan, siz zaten her şeyi herkesten daha iyi görür ve bilirsiniz. O zaman ne diyebiliriz ki yola devam. Önünüze kim çıkarsa ezin, kırın, dökün, yaşatmayın olsun bitsin.
Polisin tavrında haksızlık, hukuksuzluk varsa bunun karşısında ilk kendilerinin duracaklarını söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinin inandırıcılığı ortada. Abdullah Cömert’i, Ali İsmail Korkmaz’ı sopa ile öldürenlerin polis oldukları bir gerçek. Ethem Sarısülük’ü vuran polisse açık açık ortada buyurun karşı durun öyleyse sizi kim tutuyor?
Ama bu sözlerin bir inandırıcılığı yok, anlamı da. Bizim gördüğümüz milletin manşeti de bu Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Ya TESK’in iftar yemeğinde yaptığınız konuşmaya ne demeli? Sanki AVM’lerle küçük esnafın işini bitiren siz değilmişsiniz gibi kalkmış oradaki iftar yemeğinde göstericilerin ‘altı ay tüketmeyelim’ dediklerini iddia ederek, “Ekonomiyi durduralım çağrısı yaptılar. Nasıl gözlerinin döndüğünü görüyorsunuz. ‘Esnafı çökertirsek, hükümeti deviririz’ anlayışı tek kelimeyle barbarcadır” diyor verip veriştiriyorsunuz. Bir başka deyişle esnafı açıkça kışkırtarak birilerine karşı düşmanlık beslemelerini sağlamaya çalışıyorsunuz, hem de AVM’lerin pıtrak gibi bitmesini sağladığınızı unutarak yapıyorsunuz bunu üstelik.
Sonuç olarak daha önce yazdım, oldum olası sizlerin iftar yemeklerinden hoşlanmam. Ülke insanı orucunu yok yoksulluk içinde açarken ya da açken, sizler başka bir dünyanın insanı olarak güç gösterisi yapıyorsunuz herhalde.
Ama yemezler Sayın Başbakan yemezler.
Bu Han-ı Yağma bir gün yapanların başına geçecek bunu da biz söylüyoruz.
Bilmem sizin için uyarıcı olur mu?