Yazan: Turgut Koçak 31 Ocak 2020
Deprem vergileri ne oldu diye mi soruyorsunuz, anında karşılığı geliyor.
Onca işimizin arasında size mi hesap vereceğiz.
Evet, bu yanıt bazılarına göre amma da efe yanıt diye gelebilir ancak hiç de hayra alamet bir yanıt değildir. Her şeyin çivisinin çıkmasıdır böyle bir yanıt bize sorarsanız. Niye diye sorarsanız, AKP ve saray iktidarının hangi işine el atsanız hemen tamamında alavereli dalavereli işlerin döndüğünü görüyorsunuz. Biz değil, çoğunu devletin bir kurumu olan Sayıştay ortaya çıkarıyor. Böyle giderse göreceksiniz AKP ve saray iktidarı bu Sayıştay için de bir şey düşünmezse ben neyim.
Torunlar İnşaatı bilmeyeniniz var mı? Hani inşaatlarında gerekli tedbirler alınmadığı için onca işçi inşaattan düşerek canlarından olan şirket. İşte bu şirket Başkent gaz olarak Ankara’nın doğalgaz dağıtım işlerini almış. Bu ülkede herkes bilir ki doğalgaza yerli yersiz sürekli zam bindirilir, yurttaşlarda kışı kıyameti parası olmadığı için titreyerek geçirir. Demek oluyor ki bu şirket çok ama çok para kazanmış olmalı ki Kızılay’a koşullu olarak 8 milyon dolar bağışta bulunmuş. Koşulu ise 7 milyon 925 bin doları Ensar Vakfı’na verilmesiymiş. Başkent gaz bu yolla hem vergiden düşürebilecek yani vergi kaçıracak hem de arzu ettiği kesimlere Kızılay üstünden destek çıkmış olacak. Sonra bu paralar ise Ensar üzerinden TÜRGEV’e mi TÜGVA’ya mı aktarılacak birileri de böylece palazlandıkça palazlanacak.
Bu kadar değil elbette. Kızılay’ın Kerem Kınık’ın başına gelmesi ile birlikte gelirlerinin kat kat arttığına bakılırsa bu yöntem kullanılarak pek çok yere hukuksuz olarak para aktarıldığı bir gerçek. Bu yüzden de Kerem Kınık ve yönetim kurulu üyeleri derhal görevlerinden alınmalı ve haklarında kamuoyunun önünde hiçbir kuşkuya meydan bırakmayacak şekilde bir yargılama yapılmalı ki vergi nasıl kaçırılırmış, bizim cebimizden birileri niye beslenirmiş herkes öğrensin.
Ne garip şey değil mi? Hangi taşı kaldırsanız altından yolsuzluk çıkıyor. Konya’da AKP’li Belediyelerin dinci vakıf ve derneklere nasıl para aktardıklarını da yine Sayıştay raporlarından öğreniyoruz. Daha başka kim bilir neler vardır neler.
AKP ve saray iktidarı olağan koşullarda iktidarını sürdüremeyeceğini anlamış olduğu için baskı yöntemlerine kapı aralayacak her yola başvurmaktadır. Bildiğiniz gibi kısa süre önce Recep Tayyip Erdoğan kentlerin büyüdüğünü, normal emniyet güçleriyle güvenliğin sağlanamayacağını söylemiş ve açık olarak söylemese de devreye başka güçlerin sokulması gerektiğini ima etmişti. Şimdi bu yönde gelişmeler var. Gereksizliği düşünülen bekçilik kaldırılmıştı ama AKP ve saray iktidarı tarafından yeniden getirildi. Getirilmekle kalmadı, bekçilere yasa ile olağanüstü yetkilerin verilmesi de pat diye AKP ve MHP oylarıyla meclisten geçiverdi. Daha önce de SADAT’ın her ne kadar başka başka şeyleri görev olarak önüne koymuş bir kuruluş olmasına karşın birden bu kuruluşun başkanını Recep Tayyip Erdoğan’ın askeri danışmanı olarak gördük. Bildiğiniz gibi bu kişi askerden irticai faaliyetlerinden dolayı atılmış Tuğ General Adnan Tanrıverdi’dir. Nerede ne gibi görevler yerine getirdiğini ise zaman zaman işitmekteyiz. Bu kişi bir konuşmasında Mehdi’nin geleceğini kendilerine düşen görevin ortalığın temizlenmesi olduğunu, ülkeye şeriat getirileceğini, başkentin İstanbul olacağını, bayrağın değiştirilip İslam esasına göre yeniden şekillendirileceğini söyledikten sonra gelen tepkiler üzerine sözüm ona istifa etmişti ama bize göre ise görevi bir şekilde devam etmekte olup kim bilin ne hazırlıklar içindedir nasıl olsa bir gün gelecek onu da anlayacağız.
Sonuç olarak AKP ve saray görevlileri her tarafı kontrol edip su sızdırmamak isteseler de yaşam bu kimsenin böyle bir gücünün olmadığı bir şekilde ortaya çıkmakta, deyim yerindeyse takke düşmekte kel görünmektedir. Bu yüzden de bunlar şimdilik kamuoyunun önünde öyle güçlü görünmeye gereksinimleri var ki böylece herkesi sindirip korkutarak iktidarlarını sürdüreceklerini sanmaktadırlar ancak bugüne kadar görülmüştür ki hiçbir dikta eğilimli ya da dikta iktidar varlığını korumak şöyle dursun yerlerinde yeller esmekte asla kalıcı olamamaktadırlar.
Göreceksiniz yığınları hiçe sayan ve onları yoksullaştırıp bu yolla kendilerine mahkum kılan anlayışın da bir işe yaramadığı görülecek halkın ekmeğini, aşını, işini, sağlığını, eğitimini, barınmasını, giyinmesini, ısınmasını hiçbir şekilde gözetmeyenler tıpkı çıkrık gibi tarihin derinliğine gömülmekten kurtulamayacaklardır.
Bilinsin de…