HER HIZA YETİŞMEK

Yazan: Turgut Koçak 16 Temmuz 2020

Aynı gün ne çok şey yaşıyoruz akıl alacak gibi değil.

Tepemize bir heyula gibi çöken koronavirüs salgını ve bize yaşattıkları ortada öylece durmakta. Virüsün sönümlenmesi şöyle dursun aşağı çekilmesi bile henüz yakalanmış değil. Sadece ilgililerin korkutucu uyarılarını dinliyoruz o kadar.

Sonra Suriye’yi konuşa konuşa bizlere bir hal olmuştu. Libya uzakta olduğu için midir yoksa yeterli bilgi alamadığımızdan mıdır üzerinde fazla durduğumuz yok. Oysa burada çok önemli gelişmeler olur ve Türkiye çok daha fazla sıkıntıların içine de çekilebilir. Öyle ya Tobruk Meclisi Mısır’ı durama müdahale etmek için Libya’ya çağırdı bile.

Aynı zamana denk gelen bir sorunla daha karşı karşıya kalındı. Azerbaycan ve Ermenistan arasında başlayan ve kayıpların yaşandığı çatışmalar. Dolayısı ile Türkiye ister istemez buraya da müdahil oldu ve Ermenistan’a “aklını başına al” uyarısı yaptı. Bildiğimiz kadarıyla Azerbaycan’ın başkentinde ve önemli kentlerinde savaş isteği ile gösteriler yapılıyor. Ermenistan ise aynı şekilde savaşı daha da körükleyecek bir tutum içinde.

Gündem onca yoğunken artık yokuş aşağı gittiğini gören AKP ve saray iktidarı daha önceki tutumunun tersine birdenbire Ayasofya’nın cami yapılması düşüncesini öne çıkardı ve Danıştay kararı ile de bu gerçekleşmiş oldu. Konunun enine boyuna tartışılması bir yana durumdan vazife çıkaran dinci kesim içerde tehditlerini yoğunlaştırırken dışarıya yönelik de aynı dozda ağızlarına ne geliyorsa söylemeye başladı. Bu yüzden de dünyanın belli başlı hıristiyan ülkelerinden eleştiriler çığ gibi artmaya başladığı gibi AB’de bu konuda sert açıklamayar yaptı. Yunanistan ise işi daha da ileri taşıyan ve çağrılar yapıp duran bir merkeze dönüştü.

Ülkemizde ekonomik sıkıntı tavan yaptı. İşsizlik oranları arttığı gibi yeni istihdam alanları da yaratılamıyor. Daha önce AKP saflarında yer alan kimi kesimlere karşı ağır saldırıların yanı sıra iş daha da büyütülerek örneğin Recep Tayyip Erdoğan 15 Temmuz şehit ve gazilerini kast ederek; “kimileri şehitlik ve gazilik payesini kaldıramdı” babından sözler söylemekle kalmıyor, şehit ve gaziler için toplanan bağışların sorulması için yürüyüş ve açıklama yapmak isteyenlerin üzerine güvenlik güçleri sürülüyor.

İktidar barolara yönelik operasyon çekip yasa çıkararak işlevini değiştiriverdi. Akit gazetesi ise sıranın Türk Tabibler Birliği’ne, TMMOB’ye, Eczacılar Birligi’ne (TEB) geldiğini yazarak iktidara yol açıcılık görevini yaptı bile. Özetle; iktidarın kendisine muhalefet edenlere karşı hiçbir kaygı taşımaksızın operasyonları sürdüreceğini böylece daha net olarak anlamış olduk.

Toplumu doludizgin olay ve olguların içine çekenler, yığınların şaşkınlığından öyle bir yararlanıyorlar ki daha olup bitenlerin birisini sorgulamadan nedenini niçinini anlamadan bir diğeri ile karşı karşıya kaldığımız için en sonunda sapına kadar enerji dolu olanlarımızda bile bir usangaçlığın etkisini görerek birinden diğerine geçen moralsizliklere tanık oluyoruz.

Bütün bu olaylar yaşanırken tanı koyan fakat bir türlü tedaviye geçmeyin doktorlara benziyoruz. Ne yaşamışsak, niye yaşıyorsak hepsine bir diyeceğimiz var fakat bu yaşadıklarımızı nasıl tersine çevirip iktidar mücadelesinde nasıl bir yol alacağız işte burası biraz karanlık kalıyor. Bu durumun sosyalistler olarak bizler de farkında olduğumuz için son sözü söyleyip bu konuda da evvel Allah bir diyeceğimiz olduğunu söylüyor ve yaya kalmadığımızı da dile getirerek sadece ve sadece kendimizi rahatlatıyoruz da durumda bir değişiklik olmuyor.

Sorunların biri bitse aynı nedenlere bağlı olarak bir diğeri peşinden geliyor. Yani sizin anlayacağınız her şey umutsuz bir şekilde ortada duruyor. Bu kodnularla ilgili zaten hep başkalarından bekleyen bir toplum yapısına sahip olduğumuz için birileri karşımıza geçmiş dur bakalım ne olacak diye hem kendi kafa karışıklığına eğlenceli bir yol buluyor hem de bizlerin moralini bozarak bakın gördünüz mü kimsenin bir şey yapacağı yok sözünü söyleyenler olarak kendilerini rahatlatmış oluyorlar.

Evet, sürekli boğuştuğumuz o kadar çok şey var ki bunlar günlük yaşamımızda elbette devrimle bağlantılandırmadan olmaz ama birer demokrasi mücaelesi olarak önümüzde olduğu halde bu gerçeğe burun kıvıran bir havada daha önemli işler için yaratılmışız gibi bir hava takınarak hayatın yeşil ağacını kırıp atıyor ve kuramın gri çekiciliğine sarılarak sonuçta uzun bir şakınlık dönemi içinde geçecek olan ömrümüze devrimcilikten çok, bıkkınlık yükü yükleyerek debelenip duruyoruz.

Bu sözler iyi de ne yapılabilir diye soruyorsanız en basit demokrasi mücadelesini bile atlamaksızın mücadeleye hem de güçlerimizi birleştirerek atılmalı ve süreç içinde önümüze gelen çok daha karmaşık problemleri çöze çöze mücadelemizi devrimle taçlandırmalıyız ki yeşil nedir, gri nedir söyleyecek sözümüz olsun…