HEPSİ AYNI KUMAŞIN İPLİĞİ

Yazan: Turgut Koçak 13 Şubat 2014

2001 yılında yapımına başlanan Sincan Metrosu, bugüne dek sıkandallarla dolu olaylara sahne olduktan sonra Sincan’a bile uğramadığı halde AKP iktidarı tarafından şaşalarla açıldı. Açılışta kimler yoktu kimler. Abdullah, Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek, hepsi ama hepsi sapı kırık testi gibi sıralanmışlardı. (Bizde bu görüntüye güdül derler ya, biz yine de testi diyelim.)

Türkiye’de yer yerinden oynuyor, AKP iktidarının 12 yıllık icratı süresinde yaşananlar akıl alacak gibi değil ama açılışa katılan Gül’den Erdoğan’a kadar konuşma yapanlar ne büyük hizmet ettiklerinden söz ediyor, kavgalarla boşuna enerji harcanmaması gerektiğini söyleyerek asıl olanın hizmet olduğu yolunda konuşmalar yapıyorlar.

Hatta Abdullah Gül’ün bir ara gözlerinin Binali Yıldırı’mı aradığını söylemisi ise oradaki konuşmaların tuzu biberi oldu. Bu sözlerden sonra anladık ki, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan zatı muhteremin dünyadan haberi yoktur. Binali Yıldırım’ın ismi, toplum katında çoktan değişmiş adı Milyonali olmuş olmasına ya bu tartışmaları Sayın Gül duymamış bile. Gerçi Abdullah Gül’de haklı. Çünkü Eski Ulaştırma Denizcilik Ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım adının milyarlık yolsuzluklarla anılması üzerine çıkmış, yüz milyarlarca ihaleye imza attığını söylemiş, kendisine yöneltilen suçlamaların yersizliğini bu şekilde açıklamaya kalkışmıştı ya kazın ayağı hiç de öyle değildi. Telefon konuşmalarında adı geçiyor, AKP’nin iş adamları Binali Yıldırım’ın bakanlığı sürerse yaşadıklarını söylüyorlardı ama Abdullah Gül Beyefendi’nin bunlardan haberi bile yoktu. Gül, AKP’ye kıyak olsun babından mıdır, yoksa dünyadan bir haber olduğundan mıdır bilinmez, o yine de gözlerinin Binali Yıldırım’ı aradığını söylüyordu. Havuzun başındaki kişi olarak Binali Yıldırım salmaları topluyordu toplamasına ya ne gam, önemli olan AKP’nin dümeninin yürümesiydi. İşte onca densizliği her nedense bir tek göremeyen, görmek istemeyen kişi her nasılsa Abdullah Gül oluyordu.

Gerçekten de Türkiye’de yaşananların ne ölçüsü var ne de en yetkili ağızlardan söylenen sözlerin bir hükmü. Biliyorsunuz uzun zamandan beri Recep Tayyip Erdoğan ve tayfası, Suriye’ye gönderilen TIR’ları durduran ve arama yapmak isteyen savcı ve güvenlik görevlilerini suçlayıp duruyorlardı ama suçlamanın boyutu bugün bir hayli değişmiş bulunuyor. Artık bu operasyonu yapanlar meğer MİT’e karşı “karşı casusluk"ta bulunmuşlar. Üstelik de bunun böyle olacağına inanan kelli felli insanlarda var. AKP iktidarı döneminde işte her şey bu kadar ucuz. Bir sabah kalkmış bakmışsınız ki ya casus, ya darbeci, ya da bir terör örgütü yöneticisi olup çıkmışsınız. Kanıtları da hazırdır. Nasıl olsa teknik yöntemlerle kanıt üretmek de zor değildir. Bu durumda söylenen ve yapılanların bir hükmü yoktur yok olmasına ya yine de yüzlerce insanı cayır cayır yakmak ve onlara yaşamı zindan etmek olasıdır.

Hani dedik ya AKP iktidarı ile birlikte her şey darmaduman olmuştur. Şu Deniz Feneri Davası savcıları vardı ya, işte onların resmi belgede sahtecilik yaptıkları savıyla davadan alınmaları ve yargı önüne çıkarılmaları sonra Deniz Feneri davasının savcısının değiştirilip davanın bambaşka bir yöne evrilmesi, sanıklara atılı suçun mahiyetinin bilerek isteyerek değiştirilip sanıkların kurtarılması yok mu, işte bu davayı bu noktaya taşıyan Savcı, Veli Dalgalı HSYK tarafından ödüllendirilip Ankara Başsavcı Vekilliği’ne terfi ettirilmesini ne akıl ne mantık almazken, ne de hakkaniyetin gözetildiği bir olgular silsilesi olmadığı halde olağanmış gibi gözümüzün içine sokulmasını da yaşadıktan sonra Abdullah Gül’ün gözlerinin Binali Yıldırımı aradığını söylemesinin ne anlamı kalıyor ki?

Özellikle Abdullah Gül’ün bu sözleri birilerine çok dokunmuş. Bu yüzden de Abdullah Gül’ün nasıl böyle şeyler söyleyeceği ileri sürülerek hop oturulup hop kalkılıyor.

Oysa bunda şaşılacak ne var ki?

Bunların hepsi aynı kumaşın ipliği değiller mi?

Pamuk ipliğinden ipek kumaş olacağı nerede görülmüş ki, AKP’yi kuran, bugünlere getiren, devletin çeşitli kademelerinde görev alan kişilerin görüş ve davranışlarında hakkaniyetlik aransın.