HDP'Yİ NİYE DESTEKLEMİYORUZ

Yazan: Turgut Koçak 26 Ekim 2015

Kaç zamandır seçimlerde sol ve sosyalist solun HDP’yi desteklemesi olağan hale geldi. Bu durumda bizim niye desteklemediğimiz yönünde bize yöneltilen eleştiriler var. Ne yazık ki bu eleştirilerin hemen tümü maddi temelden yoksun eleştiriler. Bu yüzden de sık sık eleştirilere yanıt veren yazılar yayınlasak da öyle görünüyor ki, muhataplarımız bizi anlamamakta ısrarlılar. Sizleri yormadan bugünkü yazımızda görüşlerimizi açıklamayı bir kez daha gerekli gördük.

Türkiye solunda durup dururken bir tartışma başlatıldı. Bu tartışma Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine imzasını atmış olan İttihatçılar. Sözünü ettiğimiz çevreler gece gündüz ittihatçılarla yatıp ittihatçılarla kalkarak ittihatçıların ne zalim olduklarını ve halka zulüm yaptıklarını dile getirdiler.

O dönemi dikkatle incelersek iki ana hareket görürüz. Birisi İttihatçılar, diğeri de İtilafçılar. Bilindiği gibi İtilafçılar kendilerine gericiliği rehber almışlar.

Padişah yanlısı bir politik çizgide katı bir şekilde kendilerini ifade etmişlerdir.

İttihatçılar ise Avrupa’da gelişen burjuva devrimlerinin etkisiyle benzer bir çizgide yürüyerek II. Meşrutiyet’ini ilan edilmesini sağlamışlar gizli bir dernek konumunda olan bu yapı 1912 yılında İttihat ve Terakki Fırkası adını almış 1818 yılında feshedilmiş, taraftarlarının çoğu Kurtuluş Savaşı içinde yer almışlardır.

Bilindiği gibi bu gizli örgütün içinde hemen her etnik kökenden ve inançtan insanlar yer almış, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülüşüne ve yıkılışa bir çare olarak Avrupa benzeri modernleşmeye yönelik bir yüzleri olmuştur.

Döneminde zor kullandıklarını da kimse inkâr edemez. Zaten iktidar mücadeleleri zoru da ister istemez içermekte, tarihte zorun rolüne dair birçok şeyi dile getirmemiz mümkündür. 1789 Fransız Burjuva İhtilali de izlenirse birçok dönemi kapsayarak zorun, hem de katmerlisini içermektedir.

İttihatçılarla ilgili tartışmada her politik akımı yerli yerinde eleştirmek başka şeydir, eleştirirken İtilafçıların konumuna düşmek başka bir şeydir. Biz HDP yörüngesinde yer alanların İtilafçı bir yaklaşım içinde olduklarını görüyoruz.

Aynı değerlendirme Kurtuluş Savaşı ve bu savaşın önder kadrosu için de yapılmaktadır. Mustafa Kemal’in şahsında somutlanan ve faşistti betimlemesine kadar varan eleştirilerin de gerçekte hiçbir değerinin olmadığını söylüyoruz. Çünkü Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemek ve başarıya ulaştırmakla da kalmamış, Padişahlığı kaldırarak Cumhuriyet’in ilan edilmesini gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet’in kazanımlarını bir kalemde silerek kabaca faşistti, zalimdi, halka zulüm yapmıştı diyerek kaba bir yaklaşım sergileyenlerin söylediklerinin altını kazıdığımızda karşımıza yine karanlık güçler çıkmakta şeriat yanlısı dinci unsurların ve feodal yapının savunulduğu görülmektedir.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak sosyalizmi bir kurtuluş seçeneği olarak görüyor, bu mücadelede de işçi sınıfının devrimin hem eylemli hem de öğretisel olarak öncüsü olduğunu söylüyoruz. Oysa HDP ve HDP’ye politik rehberlik eden Abdullah Öcalan ‘Radikal Demokrasi’ adı altında HDP’nin politik hattını çiziyor.

Bilindiği gibi ‘Radikal Demokrasi’ Laclo ve Mouffe gibi kimseler tarafından sonsuza kadar kapitalizmin sürgit devamı etmesinin savunulmasından ibarettir.

HDP ve bileşenleri bu görüşü HDP kuruluşunda da benimsemişler nasıl bir parti olduklarını açıklayan bildirgelerini yazarken; “Kürtlerin, Ermenilerin, Arapların, Lazların Rumların, Gürcülerin, Çerkezlerin, Abazaların vs., inanç bağlamında; Müslümanların, Hıristiyanların, Alevilerin, Süryanilerin, Ezidilerin, marjinal gruplar olarak feministlerin, çevrecilerin, Kaos GL’cilerin vs. partisi olacaklarını ifade etmişlerdir. Burada tarihsel bir gerçeklik yadsınmış, yani sınıf mücadelesi göz ardı edilip işçi sınıfına rol bile biçmek gereği duyulmamıştır. Bu saydıklarımız ışığında HDP dinci gericiliğe ayrı bir önem vermiş Said-i Nursi’yi bile kapsayıcı olurken melleli, mollalı ve inanç insanlarını öne çıkarıp politikalar belirleme yoluna gitmiştir. Öyle ki, 5 maddelik Medine Anlaşması bile insanlığın kurtuluşu olarak gösterilebilmiştir.

Örnekleri çoğaltmak olasıdır ancak bu örnekleri bir örnekle geçmek istiyoruz.

İşçi sınıfının yüce öğretmeni Lenin’de ifadesini bulan, “Kim ki işçileri, emekçileri inançlarına ve etnik kökenlerine göre böler parçalar karşı devrimcidir” sözü bizim için olmazsa olmazlar arasındadır. HDP çizgisi ve bu çizginin bileşenleri bu gerçeği akıllarına bile getirmedikleri için bizim bu harekete yakın durmamızın olanağı yoktur.

Ayrıca Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak Kürt ve Türk halkının eşit yurttaşlık ve ortak vatan bağlamında birlikteliğini savunuyoruz. Bu gerçeğe ulaşmamızın nedeni de Türkler ve Kürtlerin bugün Türkiye’nin her yanında birlikte yaşamaları ve birlikteliğin ülkemiz işçi sınıfı ve dünya işçi sınıfı hareketi ve sosyalizm açısından yaşamsal olduğunu söylüyor, bu gerçeğe de döne döne vurgu yapıyoruz.

CHP’yi destekliyoruz çünkü Kürt sorununun daha özgür bir şekilde konuşulmasının Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçtiğinin tespitini yapıyoruz. CHP’yi destekliyoruz çünkü AKP’nin dinci gerici faşizminin yıkılmasında CHP’nin göz ardı edilemeyecek bir özne olduğunu söylüyoruz.

Ayrıca özerlik gibi, federasyon gibi çözümlerin burjuva çözümler olduğunu bizim açımızdan kalıcı ve kardeşliği pekiştirici bir çözüm olmadığını dile getirerek karşı çıkıyoruz.

HDP’yi desteklemeyişimizin gerekçeleri şimdilik bu kadar.

Seçimler için bu kadar gerekçe çok bile diyor, fırsat buldukça bu yöndeki düşüncelerimizi genişleterek savunmaya devam edeceğimizi dile getiriyoruz.