HAYAT EVE SIĞAR MI?

Yazan: Turgut Koçak 24 Mart 2020

AKP ve saray iktidarı bizlere şöyle diyor:

‘HAYAT EVE SIĞAR’

Ne dersiniz, hayat eve sığar mı? Öyle bir ülkede yaşıyorsunuz ki en temel gereksinimizin parasını ödemediğiniz takdirde ayazda kalıyorsunuz. Eğer paranız yoksa görevlendirildiği söylenen ‘vefa’ görevlilerini bile telefonla çağırıp ekmek bile isteyemezsiniz. Çünkü paranız yoksa size ekmek de yok. Ortaya söylenmiş sözler ise kimi kapsıyor öyle belirsiz ki paranız kalmadı, onurlu bir kişiliğiniz varsa açlıktan bile evinizde ölebilirsiniz.

Diyelim işinizden oldunuz, bir garantiniz de yoksa değil size evin bir odası veya salonu meydanlar bile dar gelecektir. Hani bu virüse yakalanmamak için vücut direnciniz düşmemesi için iyi uyumanız öneriliyor ya sabaha kadar yüz bin karakoyun iki yüz bin ak koyun bile saysanız nafile. Yatıp uyuyamazsınız, yatıp uyumak için kendinizi zorlasanız yatak size yün tarağı gibi batacaktır. Sabahı zor ettiniz kalktınız ne yapacaksınız? Kahvaltınız var, sofraya konması gereken peynirin, zeytin’in artık ne bulabilirseniz fiyatı kaç para olmuş kim bu konuda kafa yoruyor? Sizi yurttaş yerine koyan sosyal bir devlet anlayışı ortalarda bırakıldı mı? İki sözünüzden birisi dayanışmadan söz etse de kim kiminle dayanışacak? Dayanışacak özellikleri olan kimselerde dayanışacak hâl mi bıraktınız?

Öyle bir konumdasınız ki küçücük çocuklarımız bile sizin yüzünüzden evde kalacak durumda değiller. Okullar tatil edildi, tabi ki de edilmeliydi ancak televizyondan eğitim verdiğiniz daha ilk gün nasıl bir duruma düştünüz hiç ölçüp biçiyor musunuz? Çocuklarımızın yaşına başına bile bakmadan Menderes’in idam olayını ders diye sundunuz ya gerçekten size sözümüz kalmadı. Konuya yandaş olarak bakıyor olmanız bir yana çocuklarda yaratacağı psikolojik etkiyi hesaplayabilecek yetide misiniz?

Ya Milli Eğitim Bakanı olarak görevlendirdiğiniz kişinin söylediklerine ne buyrulur. Ziya Selçuk’un böyle bir programdan haberi bile olmamış. Hem bu şekilde bir derse kendisi de karşıymış ama karşı olduğu halde bu ders verilmiş geçmiş. Ziya Selçuk ise iş işten geçtikten sonra açıklama yapıyor ama bir bakana yakışır bir açıklama değil bizce. Tamam, kendisinin gövdesi bakan koltuğunda oturuyor ama aklı da başka yerde, iradesi de. Çünkü nasıl olsa bu konuda da söz ve karar sahibi başkaları. Bu durumda ben pek çok kişinin istifa et deyip durmasını da doğru bulmuyorum. Çünkü bana göre Ziya Selçuk’un istifa etmesi için bile iradeye gereksinimi olması gerek değil mi? Oysa bu irade başkalarının tasarrufu altında.

Bir de Sağlık Bakanı’nın halleri var. Açıklamalarını geçtim, şunu yaptık, bunu yaptık, yaptık oğlu yaptık demesine de kafayı takmıyorum. Ama Bakanın Recep Tayyip Erdoğan minnetini açıklaması, Maliye ve Hazine’den Sorumlu Bakan Berat Albayrak’a durup dururken teşekkür etmesi yok mu insan ne diyeceğini bilmiyor. Erdoğan’a minnet duygularının açıklanması, damada teşekkürler edilmesi bize padişahlık dönemini anımsatır oldu. Keşke söze şöyle başlansa ne iyi olacak. Bakan, “…yüce yüce başkanımızın himmeti ile” der demez oradakiler hep bir ağızdan başkanımız çok yaşa diye bağırsalar, sonra da sıra açıklanacak ama açıklanması bile açıklanmaya muhtaç sözlere gelse ne çok bilgileneceğiz ne çok. Bir de Sayın Bakan’ın orada bulunan basın mensuplarının sorularına verdiği yanıtlar da ne kadar alçak gönüllüce değil mi? Hani sık sık bazı bakanlar tarafından gazeteciler azarlanıp susturuluyor ya Sağlık Bakanı öyle mi ya tahammülü yüksek ve bir o kadar da babacan olduğu için babacan babacan konuşup AKP ve saray iktidarına puan kazandırıyor ama gerçeklerin yüzü bambaşka. Madalyonun ters tarafını çevirdiğinizde kuşkunuz ve korkunuz artıyor. Ortada ne açıklık var ne de inandırıcılık.

Sözümüzü şöyle bağlayalım. Hani “vur deyince öldürmek” diye bir deyim var ya yetkilisi, yetkisizi söz birliği etmiş 65 yaş üstü kimseleri günah keçisi ilan ediyorlar. Bunları dinleyince yemin ederim pek çok kişi bu korona virüsün sebebi olarak 65 yaş üstü kimseleri görmüyorsa ben neyim. Hani büyüklerimizden akıl almaya ihtiyacımız var diyen yalan sözleri işittikçe içimiz acıyor. Ama söylenenlere baktığınız zaman ince ayar verilmiş sözlerden başka ortada bir şey yok. Şu “vefa” ismi verilip görevlendirildiği söylenen kimselere ulaşmak bile bir meseleyken sanıyorsunuz ki her türlü tedbirin en iyisi alınmış ve yurttaşların hizmetine sunulmuş.

Yaşı 65’in üstünde olan bir tanıdık beni aradı ve dedi ki yarım saatten fazla verilen numaraları arayıp durdum, görevliyle konuşmaya başladım anlaşmakta o kadar zorlandım ki telefonu kapatmak istedim ama şeytan dürttü bir de şöyle dedim, diyelim ki param yok sizin göndereceğiniz kimseler benim istediklerimi parasız bana getirebilecekler mi? Hayır diyor görevli. Onlara parasını vereceksiniz onlarda istediğinizi getirecekler vb. vb. vb.

Son söz; gerçek anlamda 65 yaş üstü kimseler için söylenen sözlere niye inanamıyorlar acaba?

İnanılamıyor çünkü dil başka söylüyor, gerçekler bir başka. Ne dersiniz yoksa ölsünler de kurtulalım havası mı topluma egemen oluyor?

Ne yapalım bizler de madalyonun arka yüzünü düşünmeden edemiyoruz.