Yazan: Turgut Koçak 25 Kasım 2014
Dinciler Arapça sözcükleri kullanmayı çok sever. Sanırsınız ki, Arapça sözcük kullanıldığında akan sular duracak, esen yeller esmeyecektir. Cahil milyonlar yıllarca Arapça sözcükler kullanılarak sanki her söylenilen Allah kelamıymış gibi kandırıldı.
Bu yüzden de uyuyan milyonların sırtından bir avuç haramzade gani gani mallara mülklere sahip oldular. Arap halkı açtır ama onların içinden bir avuç haramzadenin içine ettiği tuvalet bile altındandır. Bu durumun sürgit böyle sürmesi içinse yığınlar Allahla kandırılır.
Aynı anlayışı ülkemizde cumhuriyet bir ölçüde de olsa yıkmaya çalışmıştır ama ne yazık ki, bir türlü başarılı olamamıştır. Daha cumhuriyetin ilk günlerinden başlayarak iktidardan uzaklaştırılmış olan gerici kesimler cumhuriyetle her fırsatta hesaplaşmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ülkenin yazgısını kapitalist sistemle belirlemek isteyen cumhuriyetin burjuvaları ise yığınların aydınlanıp uyanmalarından korktukları için daha ilk fırsatta dinci feodal kesimlerle sırt sırta verip geniş emekçi yığınlarının sırtına binmeyi seçmişler, bu yüzden de dinci gericilik bilinçli olarak tasfiye edilmemiştir. Ve hatta dincilik sonuna kadar kullanılarak halkın sömürülmesi, baskı altında tutulması, her olup bitenin Allahtan geldiğine inandırılarak susturulması yolu tepe tepe kullanılmıştır.
Dinciliği iktidarı elde tutmak için önemli bir silah olarak kullanan siyasi grupların arka bahçesinde iyice semirtilip gürbüzleştirilen dinciler gün gelmiş politik olarak da örgütlenerek sistemin ana partileriyle ortaklık kurarak, iktidar ortağı bile olmayı başarmışlar. Ülkede sürekli olarak İmam Hatip okilları ve Kuran Kursları açılmış, açılması da teşvik edilmiştir. Bu gelişmelerin sonucudur ki, arka bahçede beslenip gürbüzleştirilen dinciler, uluslararası sermayenin de isteği ve desteği ile AKP olarak tek başlarına gelip iktidara çöreklenmişlerdir.
Bugünkü yazımda geniş geniş politik çözümlemeler yapmak değil amacım. Amacım; AKP iktidarının ülkeyi getirdiği noktada dilimizin ve adalet terazimizin ne kadar bozulmuş olduğuna işaret etmektir.
Biliyorsunuz; Zonguldak kömür ocaklarında ölümlü iş cinayetleri yaşandığında Recep Tayyip Erdoğan sözümona olanları Allah’a bağlayacak ve işçilerin tepkisini en aza indirecek ya, kalkmış yaşanan iş cinayeti için “Bu ölümler işin fıtratında var” deyivermiştir. Özellikle ilerici, devrimci, sosyalist kesimlerden gelen tepkilere karşın adam tınmamış bile sözünün arkasında durmayı sürdürmüştür.
Maden ocaklarındaki iş cinayetlerinin ardı arkası kesilmemiş, Bursa’da yaşanan kömür ocaklarındaki ölümler için de Recep Tayyip Erdoğan ve “eski” partisi AKP aynı yönde tutum almışlardır. Allahın fıtratı sona erecek değil ya bu kez de Soma’da 301 işçimiz kömür ocağında soluksuz kalmış, Recep Tayyip Erdoğan’da değişen bir şey yok. Adam aynı tas aynı hamam davranışlarını sürdürmüş, bir kez daha Soma’daki iş cinayeti için kömür ocaklarındaki ölümleri fıtrata bağlayıvermiştir. Ne var ki, bu kez tepkiler kendisine yoğun olmuş, bir yandan oradaki işçileri emekçileri korumalarına ve güvenlik güçlerine dövdürürken diğer yanda da kendisi hem bir markete sığınmak zorunda kalmış hem de bir genci cümle cihanın önünde tokatlamıştır. Anlayacağınız bu kez Recep Tayyip Erdoğan’ı “Fıtrat” sözcüğü de kurtaramamış, yığınların tepkisini yaşayarak görmüştür.
Ne derler; “huylu huyunda vazgeçmez.” İşte Recep Tayyip Erdoğan’da bir türlü huyundan vazgeçmiyor. Koymuş yakafasına yığınları Allahla kandırmayı bu kez de ‘Kadın ve Adalet Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, kadınların ‘ihtiyacının eşitlikten’ ziyade ’eşdeğer’lik olduğunu belirterek, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Fıtratları farklıdır” deyivermiştir.
İşte dincilerin fikri neyse zikri de o.
Bu durumda bizlerin fikri de zikri de bu fıtratçı kafaları bir an önce iktidardan alaşağı etmek olmalıdır değil mi sevgili yurttaşlar?