Yazan: Turgut Koçak 17 Aralık 2021
AKP ve saray iktidarının yirmi yıllık dönemi tabi ki de bir fiyaskodur. Ancak son üç yıldır ekonominin dümeni Erdoğan’ın tam anlamıyla eline geçtikten sonra olağanüstü kur artışları yüzünden şu an görülmedik ekonomik bir bunalıma dönüşmüş oldu. Yaşanılan bu bunalımın etkisi öyle büyük öyle büyük ki Erdoğan bile bu bunalımı savunamaz hale geldiği için ayetlerle dini açıklamalar yapıp kendi iktidarının halkın tepki ve öfkesini çektiği için bu tepki ve öfkeyi dini telkinlerle azaltmaya çalıştı.
Üç yıl öncesine gidildiği zaman dolar 5 lira bile değilken bugün dolar gelip 16 liraya dayanmış bulunuyor. Önümüzdeki birkaç ay içinde de yirmi lirayı bulacağı bir gerçek. Dışa bağımlı bir ekonomimiz var. Üretim yok gibi bir şey.
Dışalımlar bir yana içerde üretilenlerin bile birçok girdileri dışarıdan getirildiğinden paramız da pul olduğu için hem üretim maliyetleri arttı hem de fiyatlar füze gibi yükselişe geçti.
Fiyatlar sürekli artarken ücretlerde bir değişiklik bugüne kadar olmadığından halk korkunç bir yoksulluğun içine itildi. Son asgari ücret açıklaması ile belirtilen 4.253 liranın bile açıklamanın hemen arkasından gelen kur yükselişi ve zamlar yüzünden böyle giderse hiçbir değeri olmayacağı açıkça belli oldu. Çünkü dolar gelip 16 liraya dayandı.
AKP ve saray iktidarı yıllardır uyguladığı politika nedeniyle ekonomiyi büyük bir yıkıma uğrattı. Yarattığı bu yıkımın öyküsünü ise “Ekonomik kurtuluş savaşı” gibi göstererek halka tuzak kurma ve bu tuzağı kabul ettirme gayretine düştü ki bu uygulamanın öyküsünü şimdi halkımız doğrudan yaşıyor.
Paramızın değeri düştüğü için dış alım yapılamıyor. İktidar sanıyor ki bu yolla daha az borçlanacağız. Ucuz emek cenneti olursak ülkeye daha çok yatırım gelecek ve döviz girdisi olacak. Paramız varsın değersiz olsun böylesi daha iyi dışarda ticarette rekabet gücümüzün de artacağı düşünülüyor ki hesap kitap bilenler için bunların hepsi koca bir fiyasko.
Durum bu olunca yığınları yoksullaştıran, paranın değerini pul yapan bir iktidarın durumu rekabetçi ekonomi olarak görüyor olması da bu ülkeye verilecek zararın en büyüğüdür ki, genle olarak söylersek bu iktidarın artık halka verebileceği hiçbir şey yoktur. Oysa yoksulsanız kimseyle rekabet edemezsiniz, paranızın değeri yoksa ucuz emek cennetiyseniz, kapitalizmin gereği olarak ileri sürdüğünüz rekabet ekonomisi zaten biz sosyalistler açısından bir anlam ifade etmez ama bu uygulamada halkı korkunç bir yoksulluğun içine iter. Yeni Maliye Bakanı Nebati’ye bakılırsaymış yeni ekonomi modelinde emekçilerin sadece maaşlarında bir düşme olurmuş. Yani kaybedecek şeyleri yokmuş.
Oysa yoksulluk yüzünden ülkemizde insanlar her şeylerini yitiriyorlar. Beslenemedikleri için sağlıklarını, paraları olmadığı için eğitim alamadıkları gibi aileler dağılıyor, yaşamlar sönüyor. Çocuklarımızın geleceği yok ediliyor. Sayısız insan ekonominin sonuçları yüzünden yaşamlarını yitiriyorlar. Çalışma yaşamı çekilmez hale gelmiş, yarınından herkes umutsuz. Marketlerde çeşitli mallar ya bulunmuyor ya da fiyat artışları nedeniyle alarmlar takılmış, zincirlere bağlanılmış oluyor.
Oysa AKP ve saray iktidarı yıllardır üretime dayalı bir yatırım yapmış değil. Olanları da yok pahasına yandaşlara ve yabancılara peşkeş çekmiş durumda. Sanayileşme yok, teknoloji yok. Vurguna uygun olarak dışalıma yönelinmiş. Bugüne kadar bu iktidar bir kez olsun yurt dışından gelecek sıcak paraya dayalı ekonomiyi değiştirmek aklına bile gelmiyor. O para akışı durduğunda ise ya da pek çok nedenlere bağlı dışarıya para transferi yapıldığında çarklar neredeyse durma noktasına geliyor.
Ülkenin kaynaklarının ayrıldığı alanlara baktığımı zaman ise hizmet, finans, gayrimenkul ve inşaat sektörü olduğunu görüyoruz ki bunun da defalarca görülmüş bir getirisi yok. Ranta dayalı geliştirilen birtakım projeler ise ülkenin sırtına kambur üstüne kambur yüklüyor. İş yok, güç yok, yeni istihdam alanları yaratılamıyor. Bir avuç sermaye grubu çıkarlarının çıkarları halkın çıkarlarının çok çok önüne geçirildiği için yıkımın artık bırakalım öngününü tam ortasında yaşıyoruz. Bütün bunların sonucu ise daha fazla yoksulluk olarak kapımızı çalmış durumda.
Yeterli olmasa da olup bitenleri halk artık sineye çekmek istemiyor. Ülkenin her yerinde onca baskıya karşı halk sokağa çıkıyor ve “geçinemiyoruz”, “barınamıyoruz”, “yaşayamıyoruz” diye öfkesini dışa vuruyor.
Uzatmayalım tüm toplum kesimleri endişe içinde. Yığınlar tepkilerini koymak için sokakta. Kimse TÜİK’in rakamları ile kandırılamıyor artık. Ülkedeki adaletsizliğin herkes farkında. İşçilerin büyük bir bölümü asgari ücretle çalışıyor.
Bugün 4.250 lira olarak belirlenen asgari ücretin alım gücünün hiçbir şey ifade etmediğini yığınlar günü gününe öğreniyor. Her meslekten insanlar kendilerine dayatılan yaşamı artık kabullenmiyor. Doktorlar ve sağlık emekçileri kendilerine reva görülenleri protesto ediyorlar.
Sonuç olarak kapitalizm insanlığı kemiriyor ve bitiriyor. Ancak bizim gibi ülkelerde ise kapitalizmin sömürü düzeyi, baskıları ve zulmü ise kat kat artarak faşist uygulamalara dönüşerek devam ettirilmek isteniyor.
Ancak bu böyle gitmez – Sömürü devam etmez! (…)