HAKTA YOK, ADALETTE…

Yazan: Turgut Koçak 19 Ocak 2021

İktidar yanlısı değilseniz çıkarılan yasaların da sizleri vurduğunu görürsünüz. Her ne kadar iktidar gelinen noktada yargı reformundan söz etse de durum bütün çıplaklığı ile ortada. Bu yüzden de her konuda olduğu gibi yargıda da çağın çok ama çok gerilerine gitmiş olmak bizler için hiç de şaşırtıcı olmamıştır aslında.

Tehditlerin bini bir para. En doğal hakkınız için basın açıklamasında mı ya da ne bileyim bir gösteriye mi katıldınız adaletin gücünü hiç zaman geçmeden üzerinizde hissediyorsunuz. Birileri sanki yargı onların sopasıymış gibi davranıp sizi tehdit etmeye yöneliyor. Hani pek çok tehditleri gördük de yargı ile insanların tehdit edilebildiğini de bu iktidarla birlikte daha da ağırını yaşar olduk.

Politik olarak tutuklananların ise başı beladan hiç ama hiç kurtulmuyor. Birinden yakayı sıyırsanız adamların elinde başka bir suçlama var. Hemen geçiyorlar o suçlamadan sizi içerde tutmaya. Daha nelerle karşılaşırsınız belirsiz. Üstelik bu iktidar yeni yeni cezalandırma yolları da bulmuş. Çıkarılan bazı yasa değişiklikleri de ayrı bir tehlike olarak tepenizde sallanıp duruyor. Diyelim içeri atıldınız, yatmanız gereken süreyi de yattınız yine de çıkamayabiliyorsunuz.

Bir basın açıklamasına katıldınız ve ceza aldığınızı sayın. Eğer içerde çok kitap okuduysanız ve cezaevine görevli olarak verilen vaizle görüşmüyorsanız işlediğiniz suçtan nedamet getirmediğiniz sonucuna varılıyor ve serbest bırakılmayabiliyorsunuz. Sanki herkes içerde vaizle görüşmek zorundaymış gibi. Bunun örneği var. Üniversite son sınıftayken bir basın açıklamasına katılan üç kadın yukarıda belirttiğimiz nedene dayalı olarak bırakılamayabiliyor. Böyle bir suçlamadan ceza alan Ceylan Bozkurt, Didar Boza ve Münevver İşleyici 4 yıl 8 ay içerde kalmışlar fakat çok kitap okudukları ve vaizle görüşmedikleri gerekçesiyle 6 ay daha yatmaya devam edecekler.

Bilirsiniz koşullu salıverilme olayı diye bir şey var. Bu sistemle ilgili olarak bu hakkı elde edenler cezaevinin psikoloğundan cezaevi çalışanları ile savcının katıldığı bir kurulda değerlendiriliyor. Bu arada şöyle bir soru soruluyor; “Pişman mısınız?” Aynı soru bolu F Tipi Cezaevi’nde psikolog tarafından bana da soruldu. Benim yanıtım ise şuydu. “Ben hiçbir şekilde burada bulunma nedenim olarak ileri sürülen şeyleri suç saymıyorum. İnsanın suç sayıp nedamet getirmesi için suç işlemiş olması gerekir. Ben bir sosyalistim, savunduklarımı ise buradan çıkar çıkmaz savunmaya devam edeceğim. O zaman ben bir yaptırımla karşılaşmamış salıverilmiştim. Demek ki şimdi durum başka. Artık salıverilmiyorlar.

Sözü geçen kadınlar da böyle bir yaptırımla karşı karşıya kalmışlar ve kitap okumaları, manevi destek için vaizle görüşmedikleri (okudukları kitap sayısına kadar tutanağa geçirilmiş) Görevlilere çeşitli konularla ilgili olarak şikayet dememişler de serzenişte bulundukları, davranışları ile pişmanlık göstermedikleri raporu tutulmuş. Dolayısıyla da koşullu tahliyeden yararlandırılmamışlar. Bir anlamda politik tutukluları itirafçı olmamakla suçlayıp insafsızca bir sonuca varmışlar. Böylece de tahliyelerini 1 yıl 6 ay ertelemişler.

Şu ülkede olup itenlere bakın bir.

Basın açıklamasına katılmak suç sayılıyor. Bu suçlamadan hiç ceza almamaları gerekenlere ceza veirilip yaşamlarından onca süre çalınıyor. Yetmiyor bir de üstüne üstlük eşitlik ilkesine aykırı olarak cezalandırılıyorlar ki böyle bir ülkede kim ya da kimler demokrasinin ve insan haklarının olduğunu söyleyebilir? Söyler mi söylemez mi bunu geçiyorum.

Ancak böyle bir sisteme politik bir değerlendirmeyle söylersek faşizm denir faşizm…