HADDİNİ BİLDİRMEK

Yazan: Turgut Koçak 28 Nisan 2015

Ülkemizde 13 yıla yakın zamandır her ne varsa şirazeden çıkmıştır. Uluslararası bir proje olarak iktidara getirilen AKP iktidarı ile birlikte içerde dışarda her kim varsa Recep Tayyip Erdoğan tarafından haddini bildirmek olağan hale geldi. Hoş ortada bildirilen bir had falan yoktur ama laf ola beri gele cinsinden savurmalardan kim ölmüş ki? Dikkat ederseniz Recep Tayyip Erdoğan, her kime had bildirmeye kalkmışsa ki sayısını unuttuk, onun bu tür girişimleri bumerang örneği dönüp yine Türkiye’yi vurmuştur. Libya’dan Mısır’a, Iraktan Suriye’ye kadar olup bitenlere baktığınız zaman görürsünüz ki bu had bildirme hal ve davranışları Türkiye’yeye düzeltilmesi olanaksız bedellere sebep olmuştur.

O, bu derken şimdi de had bildirme sırası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı’ya gelmiş, ‘Yavru Vatan’ betimlemesine karşı çıkan ve “yavru değil iki kardeş ülkeyiz” diyen Mustafa Akıncı’ya Recep Tayyip Erdoğan; “senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu” diyerek esip kükremiştir.

Bizler bu ağızı bilmez değiliz. Hani bunlar kendilerine Osmanlı torunu diyor ya, işte bu yüzden kendileri de Osmanlılığın ruhuna uygun davranarak kendisini cihanın efendisi, başkalarını da kul köle olarak görüyor olmalı ki, davranış bu minval üzerine sürüyor.. Oysa dünya o günlerden bu yana o kadar değişti ki, ister istemez bırakalım yabancılarla ilgili dikkatli konuşmak zorunluluğunu en yakınımızdakilere bile seslenirken saygı çerçevesini aşmamak zorundayız. Bu doğrudur da, biz bu sözleri kime söylüyoruz diyorsanız inanın değerli dostlar bu da doğrudur. Çünkü demokrasi kültüründen yoksunluk her şeyi içinden çıkılmaz hale getiriyor ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadar kırdığı ceviz kırkı geçti hali bu yüzden de bir türlü hız kesmiyor.

Hem kabalaşıyoruz, hem de bize karşılık verildiğinde de “vay en yakınımız tarafından sırtımızdan hançerleniyoruz” diyerek köylü kurnazlığına yatmayı menem bir şey sayıyoruz. Kabul edelim ki, öyle ya da böyle KKTC’de bizden daha ileri bir demokrasi söz konusudur. Eğer kalkıp oradakilere kurtarıcı muamelesi çekilir ve her defasında da bu kurtarıcı muamelesi yüzlerine vurulursa karşılığını almakta kaçınılmaz olur.

Ötedenberi Kıbrıs’a her fırsatta fırça çekmeye kalkışanlar olmuştur olmasına ya bu konuda kimse Recep Tayyip Erdoğan’ın eline su dökemez. Ki, böyle olmasının maddi temeli de yok değildir. Recep Tayyip Erdoğan daha AKP’nin başına geçirilmesi ile birlikte hangi özellikleriyle topluma kakalanmak istenmiştir anımsadınız mı? İyi bir demokrat desek değil, iyi bir bilim insanı desek değil, iyi bir diplomat desek değil, değil oğlu değil. Ama tam bir Kasımpaşalı.

Toplumun karşısına da Kasımpaşalı olarak çıkarıldı ki, bizim insanımız ötedenberi kabadayılığa yatkın olduğu için toplum tarafından sevilip sayılsın, gerektiğinde de korkulsun diye. Muhterem işin bu yanını benimsemiş olmalı ki, her işini bu anlayışla çözmeye kalkışıyor.

Cumhurbaşkanı olmasına karşın miting alanlarına çıkıyor. Tıpkı başka ülkelerin yöneticilerine hadlerini bildirdiği gibi muhalefetin de haddini bildirmeye kalkışıyor. AKP’ye oy istemesini ise “400 milletvekili isterken ben parti adından söz ediyor muyum” diye karşılık veriyor. Tamam, demek ki, AKP’ye değil de CHP’ye ya da ne bileyim HDP’ye oy istiyor demek ki?

Sözün özü; AKP iktidarı ile birlikte her şey dibe vurmuştur. Doğal olarak değerlerin dibe vurduğu bir ülkede AKP zeytinyağı gibi üste çıkacak değil ya? AKP’de dibe vurmuş hem de mağmanın altında kalacak şekilde.

7 Haziran seçimlerine şunun şurasında 41 gün kaldı. AKP ektiğini biçecek, ne yaparsa yapsın hatta iktidara bile gelmiş olsa yerini koruyamayacaktır.

Sizin anlayacağınız 8 Haziran’dan sonra bir devir daha kapanmış olacak, siyasetin karadeliği AKP’yi de yutarak karanlığın sonsuzluğuna havale edecektir.