GÜÇ VE EYLEM BİRLİĞİ - CEPHE

Yazan: Turgut Koçak 30 Haziran 2022

Sanki Türkiye’de ve dünyada işbirliği, güç birliği, cephe vb. terimler ilk kez konuşuluyormuş gibi davranıyor bazıları. Dahası sosyalistlerin ve solun bu konularla ilgili hiç deneyimleri yokmuş da bu tür güç ve eylem birlikleri ilk kez yapılıyormuş gibi bir tutum sergilenmesini ise anlamak gerçekten de çok zor. Bazıları bu konuda burunlarından kıl aldırmamaya özen gösteriyorlar. Hatta sosyalistliklerine helal geleceği savıyla bin bir dereden su getirerek olası güç ve eylem birlikteliklerinden daha da politik olarak söylersek cephe anlayışından uzak kalmak için politik birçok neden ileri sürüyorlar.

1917 Büyük Ekim Devrimi’ne giden yolda işçi köylü bağlaşıklığı’nı ele alırsak egemen güçlere karşı hem karşı koyma hem de iktidar olmanın stratejisidir diye özetleyebiliriz. Bu anlayış özellikle Bulgaristan’da Birleşik Cephe ve Halk Cephesi olarak komünistlerin gündemine gelmiştir. Bu olay kimilerine göre iktidar amaçlı mücadelenin gerisine düşüldüğü sonucunun çıkarılması yolunda eleştirilerle karşılaşmıştır fakat bu bakış açısının bile enine boyuna konuyu irdelediğimizde görürüz ki nesnel ve öznel nedenlere dayandığını görmemiz olasıdır.

Karşıdevrimci güçlerin örgütlülüğü ve gücü karşısında devrimcilerin gücünü arttırmak ve karşıdevrimcilerin gücünü hem sınırlamak hem kırmak için tabi ki de genişlediği oranda nitelik yitimi olacaktır fakat burada önemli olanın sosyalistlerin mücadele içinde sonuç alıcı bir inisiyatife sahip olmalarıyla birlikte olası zorlukları da ortadan kaldırmak mümkün olacaktır. Kaldı ki genişletilmiş cephelerin de maddi bir temeli olduğunu unutmamak gerekir. Halk Cephesinin gündeme geldiği dönemlere baktığımız zaman faşizm tehlikesinin ne denli büyüdüğünü de hesaba katmadan edemeyiz. Kimse Bulgaristan’da Halk Cephesi’nin oynadığı ve iktidarı ele geçirmeye varan bir gelişim göstermesini bugünün penceresinden bakarak muhlaklıkla değerlendiremez. Kaldı ki İşçi Köylü Bağlaşıklığı ile iktidar olma stratejisinin yaşam bulduğu ve hatta daha da ileri adımların atıldığı Sovyetler Birliği’nde sosyalizm hangi nesnelliklere dayanarak yıkıldıysa Bulgaristan ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de aynı nedenlere bağlı olarak yıkılmıştır. İşin daha da ilginç yanı Bir direnç noktası oluşturan Doğu Almanya ve öteki bazı örneğin Romanya gibi ülkeler bile Sovyetlerde geri dönüşün mimarları tarafından hazırlandığını da unutmamak gerekir. Direnme eğilimi ağır basan Doğu Almanya ve Romanya’da rejim bizzat Gorboçov’un ağzında Kızıl Ordu tehdidiyle karşılaşmıştır ki bu durum gerçekten de çok ama çok hazindir.

1917 Büyük Ekim Devrimi öncesi ve sonrası bütün dünyada işçi sınıfının devrimci dalgası kıyıları basacak denli bir kabarmaya denk düşerken 1930’lu yıllara doğru tersine bir iniş yaşadığını görüyor olmamız da bir rastlantı değildir.

Kapitalist/emperyalist sistem ayakta kalmak ve yayılma eğilimi gösteren sosyalist devrimi durdurmak için yoğun bir çaba içindedir ve bu nedenle de faşizm kıtada dalga dalga yayılma eğilimindedir. İşte bu dönemde konuşulan ve üzerinde durulan ve hatta başarılı da olunan ittifak, halk cephesi, birleşik cephe dönemin bizlere ışık tutan görüntüleridir.

Ülkemizdeki duruma gelince; bugün sermayeyi temsilen dinci, gerici ve faşist özellikleri ağır basan bir cumhur ittifakı olarak iktidarda bulunan kesimlerin durumu bütün açıklığı ile ortadadır. Onun dışında kalan millet ittifakı ise cumhur ittifakından nicel ve bir ölçüde de nitel farklılıklar taşıyor olsa da öz itibariyle sermayeye yanaşık ve onların hak ve hukukuna toz kondurmayan bin görüntü sergilemektedir. Bir üçüncüsünden söz edecek olursak o da HDP’nin yığınsallığı çevresinde oluşan bir ittifak oluşumudur ki bu oluşumunda kuşkusuz yetersiz ve eksikli yanları olduğu bir gerçektir. Çünkü birileri bu ittifakla ilgili konuşurken veya yazarken sınırlayan ve de dışlanmaması gereken bazı kesimleri dışlayan bir tutum içinde oldukları gerçeğini rahatlıkla görebilmekteyiz. Örneğin; bizim partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi her nedense bugüne kadar bu ittifakın içinde kendisinden söz ettirmeyi bir türlü başarmış değildir. Bu bizden çok bu ittifakta yer aldığı söylenen kesimlerin öteleyici ve sınırlayıcı her niyeyse tutumundan kaynaklanmaktadır ki bunun da açıklığa kavuşturulmasında bir yarar olduğunun altını özellikle de çiziyoruz.

Gereksinme duyulan birliktelikler konusunda hemen her bir örgüt konuya kendi penceresinden bakıp kendi öznelliğini bir türlü aşmayı göze almadan bazı sınırlamalar getirme çabası ağır basıyor. Uzun süredir iktidarda bulunan AKP ve saray iktidarının Türkiye’yi getirdiği noktaya bakacak olursak demokrasi, hak ve özgürlükler, halkın yararına kamucu bir yaklaşım, emek ağırlıklı yol ve yöntemler konusunda nerede bulunduğumuzu anlamakta zorlanmayacağız. İşte bu nedenle bu bağlaşıklık içinde olmak isteyenlere karşı bir set oluşturma alışkanlığı sorunu yeterince kavramamış olan ve de geçmişin hastalıklarını aynen bugüne taşıyan bir tutumdur ki bu öznellikten derhal vazgeçilmelidir. Bununla birlikte ben demek istemiyorum ki buraya her gelen elini kolunu sallaya salaya girebilmeli ve dağıtıcı özellikleri olanlara da kapı aralıklı tutulmalıdır. Aslında benim ne demek istediğimin anlaşıldığını sanıyorum bu yüzden de fazladan çabalamanın da bir anlamı yoktur.

Bir diğer noktada şudur. Tamamıyla sosyalistlerden oluşan partilerle bir birleşiklik kurulabilir diyeceğim de bu anlayışın arızası da bana göre konunun salt seçimlerle ilgili olarak gündeme gelmesi nedeniyle tartışma götüren bir yanı var olduğu gibi bu birleşikliği oluşturacak olan başlangıç adımları nasıl atılacaktır daha bu bile belirsizken sanırız bu durumda birileri birilerinin gelip kendi kanatları altına girmesini bekliyorsa ki görünüm budur bence daha çok beklenir.

Oysa güç ve eylem birliği yapmak, birleşik bir güç oluşturmak ve hatta cephe olarak yan yana gelmek yaşadığımız nesnel koşullar nedeniyle kaçınılmazdır.

Bu da böyle bilinmelidir.