GÖSTERİ… GÖSTERİ… GÖSTERİ…

Yazan: Turgut Koçak 8 Eylül 2011

Bir düşünün ki, bir ülkenin başbakanı olmuşsunuz. 10 yıldır da dümenin başındasınız. Bir gün canınız sıkıldı ve yüksek rakımlı bir tepeye çıkıp yaptıklarınızı oradan görmek istediniz. Çıktınız ve de baktınız. Baktınız ama kendinizin de içine sinen bir tek eseriniz yok. Ne ülkenizin hayrına bir tek iş yapmışsınız ne de ülkeniz insanlarının. Çalışanların yaşamını cehenneme çevirmişsiniz. İşçilere emekçilere aylık olarak reva gördüğünüz ücretle bir gün bile geçinmenin olanağı yok. Dahası iş güvencesi sağlamamış, işverenin keyfi olarak çalışanları kapının önüne koymasına bir önlem getirmediğiniz gibi işverenlerin işini daha da kolaylaştırmışsınız. Sosyal güvenlik haklarını pahalıya mal olduğu gerekçesiyle de kuşa çevirmişsiniz. Sendikal hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmişsiniz, tüm çalışanlara neyi hak görüyorsanız sadaka gibi onu vermişsiniz. Eğitim paralı hale gelmiş, sağlık hizmetleri bir hak olmaktan çıkmış bir soygun alanına dönüşmüş. Eğitimde ve sağlıkta özelleştirmelere kapı aralamış ve parababalarına yeni bir vurgun kapısı olarak sunmuşsunuz. Ses çıkaranları istediğiniz gibi görevden almış, istediğiniz yere sürmüşsünüz. Çalışma yaşamında salt sizin gibi düşünenlere yükselme şansı bırakmışsınız. Ne bilgi ne beceri önemsememişsiniz. Üniversiteleri özgürce bilgi üreten yerler olmaktan çıkarmış, iktidarınıza koltuk değneği yapmışsınız. YÖK’e buyurmuş bütün üniversite ve yüksekokul kadrolarını imamlaştırmışsınız. Doğru dürüst sınav yapmayı bile elinize yüzünüze bulaştırmışsınız ama ne gam, iş şifreli sınava gelince elinize su döken olmamış. Yargıya elense çekip yerleştirmişsiniz adamlarınızı en tepeye. Onlar da tepeden yargıya bir çekidüzen vermişler ki, Özel mahkemeleriyle, ötekisiyle berikisiyle sizleşmiş gücünüze güç eklenmiş. Herkesi dinlemiş, herkesi düşman görmüşsünüz. Gün gelmiş dinleme kasetlerini karşıtlarınızın karşısına suç delilleri olarak çıkarmışsınız. İçlerinde size diklenenler olursa; “bak ha kasetin elimde” demişsiniz. “Kürt Açılımı”, “Alevi Açılımı”, “Roman Açılımı” ne menem şeyse “Demokrasi Açılımı” yapmışsınız. Seçim hilelerine başvurmuş, %10 barajının arkasına sığınarak size ait olmayan oyları kendi hanenize yazmış, milletvekili sayınızı arttırmışsınız. Seçimlere girmek için örgütlenme barajları koymuş olan 12 Eylül 1980 faşist darbecilerinin kararlarına öylesine sımsıkı sarılmışsınız ki, sizi tutana aşk olsun. İşin kötüsü durmadan da darbe karşıtıymış gibi davranmış, gerçek yüzünüzü gizleyerek demokrat geçinmişsiniz. İşçiler, çalışanlar, öğrenciler özetle kim hak isterse sürmüşsünüz polisleri üstlerine gaza dumana boğmuşsunuz. Olmadı Özel Yetkili Mahkemelerinizi devreye sokarak atmışsınız içeriye ve temana çekip akıllansınlar keratalar demişsiniz. Ülke varlıklarını özelleştirme adı altında satmış savmış, yabancıların yağmasına açmışsınız. İşinden olanlar sokakları doldurmuş. Açlık ve yoksulluk ülkeyi sarmış. Kimine fakfuk fondan, kimine ordan buradan salt çıkarınız ve oy avcılığı için sadakalar dağıtmışsınız. 15 milyona yaklaşan bir nüfusu yeşil kartlı yaparak yoksulluğa peşin peşin diploma vermişsiniz. İç politikada çuvallamışsınız. Dış politikada ise yabancıların bir dediklerini iki etmeyerek ülkenizi giderilmesi olanaksız belaların içine düşürmüşsünüz. Bütün komşularınıza “sıfır çözüm” diyerek bir dost görünmüş, çok sürmemiş küresel sermaye kulağınıza fısıldar fısıldamaz başlamışsınız düşman hedefler belirlemeye. Mısır, Tunus, Yemen, Suriye birdenbire demokratlığınızı sınadığınız ülkeler oluvermiş. İran’a doğrudan söz söyleyemediğiniz için de dolaylı olarak emperyalizmin yaptırımlarına kapıları aralamış, füzesavar üsleri yerleştirmeye başlamışsınız. İsrail’le ise asker, ticari sayısız ilişkiler geliştirmişsiniz. İnsansız uçak alımlarından, bilgisayar yazılımlarına oradan tankların modernleştirilmesine, birlikte askeri tatbikatlara kadar işin içindesiniz. Sonra bir de bakmışsınız ki, radikal İslamcılar incinmekte, sol zaten emperyalizme ve uşaklarına karşı olduğu için İsrail’e karşı oldukça mesafeli. Oturmuş düşünmüşsünüz; böyle giderse sizi tutanların yanında bile saygınlığınız kalmayacak. “One Minute” demişsiniz, Mavi Marmara gemisini yandaşlarla doldurup salmışsınız Gazze’ye. Koruması yok, garantisi yok. İsrail göz yummamış, girmiş gemiye dokuz yurttaşımızı katletmiş. Havalanmışsınız, şunu demişsiniz, bunu demişsiniz. İşi özür ve ölenlerin yakınına tazminat ödemeye vardırmışsınız. Vardırmışsınız ya dünyadan haberiniz yok. BM emperyalistlerin kontrolünde. Konu ile ilgili karar İsrail’in özür dilemesi değil de üzüntülerini bildirmek gibi bir şey ifade etmeyen noktaya çekilmiş. Üstelik bu gelişmeler olurken de sizin temsilciniz uyumuş oğlu uyumuş. Onu bilmiyorsunuz, bunu bilmiyorsunuz, Mavi Marmara gemisi bile sizin ülkenize ait değil. Bilmem ne ada ülkesine ait görünüyor. Bu durumda tazminat açacaksa da bir tek o ülkenin hakkı var. Böylece ilk gösteriniz boşa gitmiş. Ama Arap dünyası da “Tayyip der” başka bir şey demez hale gelmiş. Yani saygın bir devlet adamı olmuşsunuz onların gözünde. Siz Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Eşbaşkanı’sınız ya, size de bir görev vermişler ya, anımsatılıvermiş emperyalistlerce, sizde kendi demokratlığınızı bile sorgulamadan başlamışsınız o diktatör bu diktatör demeye. Sonra da Libya’ya emperyalistlerin müdahalesi gündeme gelmiş, boğazınıza kadar içine girmişsiniz. Arkasından Suriye. Sabrın sonuydu, şuydu, buydu derken Arap işbirlikçi yöneticileri değil ama Arap halkı anlamış neyin nesi olduğunuzu. Saygınlık yine ayaklar altında…

Ne yapacaksınız? Sizi Arap halkı gözünde kurtaracak yeni bir gösteriye gereksiniminiz olmuş. “Arap Baharı”nın zaten yabancısı değilsiniz. Yeniden İsrail’e karşı içtenliği olmayan tamamıyla gösteri amaçlı girişimleri gündeme getirmişsiniz. Bu kez sözleriniz daha da bir çivi gibi. Mısıra gidecek, oradan da izin verirlerse Gazze’ye geçeceksiniz. Sonra da Araplar yanıldıklarını anlayıp yeni doğan çocuklarına sizin adınızı verecekler. Valla ne diyelim bizlere bir Bay Tayyip yetti de arttı bile. O Araplar onca Tayyip’ten ne çeker bilemeyiz. Tanrı şimdiden onları korusun…

İşte böyle. Tepeden gördükleriniz sizin gerçeğiniz. Siz bu gerçeklerle kuşatılı olduğunuz sürece sizi değil Amerika, dünya alem bir araya gelse huzura erdiremez. Hani biz bir adım daha ileri gidelim ve kurtaramaz diyelim.

Niye?

Çünkü hesap vermekten kurtulamayacaksınız da onun için.

GÖSTERİ… GÖSTERİ… GÖSTERİ…

VAY BABAYİĞİDİM VAY! DEMEK SIRTINIZIN YERE GELMEYECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ ÖYLE Mİ? HELE BİR TEPEDEN İNİN GÖRECEĞİZ BAY TAYYİP GÖRECEĞİZ!