GÖRÜŞMEK

Yazan: Turgut Koçak 30 Aralık 2015

Farklı görüşlerde olan insanların, örgütlerin ve de siyasi partilerin görüşmeler yapmaları olumluluk taşıdığı gibi olumsuzlukları da taşıdığı unutulmamalıdır. Çünkü iletişim kurmak ve başkalarını anlamaya çalışmak için gerçekten de gelişkin bir kültüre sahip olmak gerekir. Eğer böyle bir kültürden yoksun biri ile bir nedene bağlı olarak görüştüyseniz ya da ne bileyim herhangi bir eleştiri de bulunduysanız çoğunluklu düzeyli bir karşılık görmezsiniz. Hatta ağır eleştiri duvarı da aşılır ve içinde tehditlerin de olduğu küfürler işitirsiniz. Bu gibilerin tuttuğu örgüt bellidir de kendileri çoğunlukla sanal kişiliklerdir. Yine bu gibi insanlar adı Ahmet ya da Murat ise isimlerini kullanmazlar da örneğin kendilerine çeliğin hası ismini verirler. Küfürlerini de bu sanallığın arkasına gizlenerek yaparlar.

Şimdi; birisi dinci, demokrasinin D’sinden nasibini almamış, çalışan yığınları insan yerine bile koymayan çok da zor koşullarda yaşıyorlarsa onlara sadaka kültürü ile yaklaşarak hayır hasenatla yaklaşmaya çalışan bir partidir. Diğeri sosyal devlet olgusunu savunan, insanların yaşamlarını iyileştirmek gerektiğini düşünüp ücret ve çalışma yaşamını ona göre düzenlemek isteyen, özgürlükler yanlısı, hukuktan ve hukuk devletinden yana olduğunu söyleyen, devletin temelini ise dinsel anlayışa göre oluşturmak istemeyen ve laikliği savunan partidir. Birisi 14. yılın içinde iktidar koltuğundadır. Bugüne kadar da hiçbir soruna çözüm getirmemiş, ülkeyi karanlıkların içine itmiş, baskıdan, zulümden yana her şeyi sonuna kadar uygulamış, rüşvet, hırsızlık, ihale yolsuzlukları, talan, ülke varlıklarını yandaşlara peşkeş çekmiş çekmeye devam eden bir parti, diğeri ise bu politikalara karşı çıkarak yetersiz de olsa eleştiren bir partidir.

İktidarda olduğu için dediğim dedik çaldığım düdük keyfiyeti ile davranıp komşularımızın emperyalist dünya ile bir olup içişlerine karışan karışmakla kalmayıp iç savaş çıkarılmasını destekleyerek ortalığın terör örgütleri aracılığı ile kan gölüne çevrilmesinde önemli rol oynayan bir parti, diğeri ise bu dış politikaya karşı çıkan ve eleştiren bir parti. Birisi eğitimi çağdışı hale getirmiş ve bilim adına ne var ne yoksa yok etmiş bir parti, diğeri çağdaş ve bilimsel eğitimden yana bir parti. Birisi güçler ayrımını savunan, yargı, yasama ve yürütmenin görevlerini yerine getirirken hukukun üstünlüğünün gözetilmesi gerekir diyen ve yürütmenin yargı ve yasama üzerinde baskı oluşturmaması gerektiğini söyleyen diğeri ise kendi tasarruflarının dışında hiçbir kural ve kaide tanımayarak istediğini yapan ve yapmaya kalkan bir parti. Birisi ülkede iç barışı bozmuş, ülkeyi iç savaşın içine atmış bir parti, diğeri ise bu politikalara karşı çıkan bir parti. Birisi gece gündüz başkanlıkta başkanlık diyerek tek kişinin diktatörlüğünü savunan bir parti, diğeri ise parlamenter sistemi savunan ve tek kişinin diktatörlüğüne karşı çıkan bir parti. Birisi üniversitelerin siyasi anlayışının arka bahçesi olmasını savunan ve üniversiteleri birer din okuluna dönüştürmek isteyen ve YÖK’ten yana diğeri üniversitelerin özerkliğini, bilimsel eğitim yapması gerektiğini ve YÖK’ün kaldırılmasını savunan bir parti.

Uzatmayalım; işte bu iki partinin yani AKP ve CHP genel başkanlarının görüşmeleri var.

Gerçekler bu denli ortadayken Ahmet Davutoğlu görüşmek için hangi gerekçeleri Kılıçdaroğlu’nun önüne koyacak ve bu iki ayrı kişilik neyi nasıl tartışacaklar ve hangi noktalarda ortak hareket edilebileceği sonucuna varacaklar gerçekten de kestirmemiz çok ama çok zordur. Görüşmeler sonrası hiçbir konuda anlaşamayıp da hamasi sözlerle görüşme sonuçlarının açıklanmasının yapılmasına ise bu ülkenin 7’den 70’ine bütün insanlarının karnı tok. Ve yine insanlarımız 7 Haziran sonrası hükümet kurmak için 40 gün süre istikşafı görüşmeler adı verilen görüşmeler ülkeye nasıl hiçbir şey kazandırmadıysa ve hatta AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a yeni oyunlar ve uygulamalar için nasıl fırsat kazandırdıysa kamuoyunda tarafların yaptığı görüşmeler aleni olmayacak ve anında paylaşılmayacaksa bu görüşmelerin ülkeye bir şey kazandırmadığı sadece AKP’ye hareket alanı açacağını düşünmek gerçeğin ta kendisi olacaktır.

Bu görüşmelerin içinde “Başkanlık” görüşmeleri de olacakmış. Bugüne kadar AKP her istediğini hem de ne hukuk ne şu bu takmadan uygulamıştır. Recep Tayyip Erdoğan ise zaten alışılmış cumhurbaşkanı olmayacağını söyleyerek yetkilerin şahını kullanmakta bir an bile ikircikli bile davranmamışken acaba Ahmet Davutoğlu’nun “başkanlık” meselesini masaya getirerek faşizme tam geçişin olurunu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan mı almak istemektedir?

Ya da yazımızı şöyle bitirelim. Muhtar toplantılarında celallenen Kılıçdaroğlu’na mektuplar yazılmasına dehşet kızan Recep Tayyip Erdoğan, insanlara seslenip “Kılıçdağolu’na SSK Genel Müdürüyken SSK’yı nasıl batırdığını sorun” diyorsa, üstelikte bu konuda ıcığına cıcığına bir araştırma yaptırıp da uygun olmayan bir şey bulunmamasına karşın yalan sözlere devam ediyorsa acaba zatı muhteremin başkanlık düşünün masaya getirilmesine Kılıçdaroğlu nasıl katlanacak dersiniz?

Ama biz biliyoruz. Kılıçdaroğlu kültürel birikimi olan, özverili, çalışkan ve nazik bir insandır. Kızmadan, celallenip bağırıp çağırmadan getirilen önerileri dinleyecek ve AKP’nin oynamak istediği oyunu bozacaktır. Bu yüzden de ülkemizin içinde bulunduğu zor günlerden çıkılması için demokrasi güçlerinin birlikteliğine her zamankinden çok daha fazla gereksinim vardır.

Bu sorunu aşmak içinse güçlü, ses getiren doğruları savunan sosyalist partiye de bir o kadar gereksinim vardır.

Partimiz; Türkiye Sosyalist İşçi Partisi de bu bağlamda en önemli odaktır.